Tevbe Sûresi 49. Ayet

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ ل۪ي وَلَا تَفْتِنّ۪يۜ اَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُواۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَ  ...

Onlardan “Bana izin ver, beni fitneye (isyana) sevk etme” diyen de vardır. Bilesiniz ki onlar (böyle diyerek) fitnenin ta içine düştüler. Şüphesiz ki cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنْهُمْ ve içlerinden
2 مَنْ kimseler
3 يَقُولُ derler ق و ل
4 ائْذَنْ izin ver ا ذ ن
5 لِي bana
6 وَلَا ve
7 تَفْتِنِّي beni fitneye düşürme ف ت ن
8 أَلَا iyi bilinki
9 فِي
10 الْفِتْنَةِ onlar zaten fitneye ف ت ن
11 سَقَطُوا düşmüşlerdir س ق ط
12 وَإِنَّ ve şüphesiz
13 جَهَنَّمَ cehennem
14 لَمُحِيطَةٌ kuşatacaktır ح و ط
15 بِالْكَافِرِينَ kafirleri ك ف ر
 
حيط Hayeta : حائِط bir mekanı ihâta eden, etrafını çevirip kuşatan duvardır. إحاطَة İhâta iki şekilde kullanılır. Birincisi a- Örneğin bir şeyin etrafını şöyle bir şeyle ihâta ettim/çevirdim şeklinde cisimlerle ilgili kullanılır. b- Muhafaza etmek, korumak anlamında kullanılır c- Menetme/engelleme anlamında kullanılır. İkincisi ise örneğin ”Allah herşeyi ilmiyle ihâta etmiştir” mealindeki ayeti kerime gibi ilimle ilgili kullanılır. Kuran-ı Kerim’de sadece if’al babındaki formlarıyla gelmiştir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 28 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri ihâta, ihtiyat, ihtiyâten, muhit ve hayıttır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ ل۪ي وَلَا تَفْتِنّ۪يۜ اَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُواۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  مِنْهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem haberin sıfatına müteallıktır. Takdiri,  بعض منهم  şeklindedir.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَقُولُ ائْذَنْ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَقُولُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.

Mekulü’l-kavli,  ائْذَنْ ل۪ي ’dir.  يَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

ائْذَنْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir zamir  أنت ’dir.  ل۪ي  car mecruru  ائْذَنْ  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَفْتِنّ۪ي  fiili  sükun üzere meczum muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir. Sonundaki  ن۪  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur.

اَلَا  istiftah harfidir. Haberin önemi için tenbih ifade eder.  فِي الْفِتْنَةِ  car mecruru  سَقَطُوا  fiiline müteallıktır.

سَقَطُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 

  وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَ

 

Cümle atıf harfi  وَ ’la  سَقَطُوا  fiiline matuftur.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

جَهَنَّمَ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. Bu kelime gayri munsarif olup tenvin almaz.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  مُح۪يطَةٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.

بِالْكَافِر۪ينَ  car mecruru  مُح۪يطَةٌ ’e müteallıktır.  الْكَافِر۪ينَ ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْكَافِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كفر  fiilinin ism-i failidir.

مُح۪يطَةٌ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ ل۪ي وَلَا تَفْتِنّ۪يۜ

 

وَ   istînâfiyyedir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede îcâzı hazif sanatı vardır. مِنْهُمْ  mahzuf mukaddem haberin sıfatına müteallıktır. Takdiri, ...بعض منهم  şeklindedir.

Muahhar mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası  يَقُولُ ائْذَنْ ل۪ي, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli  ائْذَنْ ل۪ي, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan  وَلَا تَفْتِنّ۪ي  cümlesi mekulü’l-kavle  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Fitneye düşmek ifadesinin kullanılması; bu fitnenin helak edici bir uçuruma benzetildiğini gösterir ki bu da onların esfeli safiline yuvarlanmaları demektir. (Ebüssuûd)


 اَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُواۜ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiş mazi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede car mecrurun önemine binaen takdimi, takdim-tehir sanatıdır. 

اَلَا  tahdîd (teşvik) ilişkisi kurar. Fiilin teşvik yoluyla ve şiddetli bir şekilde yerine getirilmesini talep eder. Arz için kullanıldığında ise fiilin yumuşak bir biçimde yapılmasının istenmesidir. Diğer tahdîd edatlarındaki özelliğe sahip olup tevbih ve tendim ifade etmez. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)

Fitneye düşme ifadesi hal mahal alakasıyla mecaz-ı mürseldir. Fitne içinde bulunanlar cehenneme girerler.

فِي الْفِتْنَةِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır. Bu harfteki zarfiyet manası dolayısıyla fitne içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü fitne, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. 

Bu istiareyle fitnenin onları her şekilde sardığı ifade edilerek, şiddeti vurgulanmıştır.

الْفِتْنَةِ - تَفْتِنّ۪ي  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

سَقَطُوا  kelimesi Übeyy b. Ka’b’ın (r.a.) mushafında  سَقَطَ  şeklinde müfred olarak geçmiştir. Çünkü ayetteki  مَنْ  edatı lafzen müfred, mana itibariyle cemidir. Meânî alimleri şöyle demişlerdir: Bu ifadede, herhangi bir niyet ve gayeden ötürü isyan eden kimsenin o niyet ve maksadını Allah Teâlâ’nın mutlaka boşa çıkaracağına bir işaret vardır. Baksana, münafıklar bir fitneye düşmemek için savaşa katılmama yolunu tercih etmişler, Allah Teâlâ da onların fitnenin ta göbeğinde, içinde olduklarını ve zaten ona düşmüş bulunduklarını bildirmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Cümlenin başında  اَلَا  tenbihinin zikredilmesi, onların güya fitneden kurtulmaya çalışırken gerçekten fitneye düştüklerini belirtir. Çünkü onların iddiasına göre, fitneye düşmek, yalnız, izinsiz olarak sefere katılmamaktır.

“Fitneye düşmek” ifadesinin kullanılması, bu fitnenin, helak edici bir uçuruma benzetildiğini gösterir ki bu da onların aşağıların aşağısına yuvarlanmaları demektir. (Ebüssuûd)

السُّقُوطُ  burada ani olan bir olay hakkında mecaz anlamıyla, istiare olarak kullanılmıştır. Fitneye düşüşleri, kendilerini son derece güvencede gördükleri bir zamanda başlarına geldiğinden, hazırlıklı olunmayan ve aniden gerçekleşen bir düşüş olayına benzetilmiştir. Bu sebeple onların bu durumu, yürüdüğü yolun kolay ve düz olduğunu zanneden ancak (bu gafleti sebebiyle) yoldaki dipsiz bir çukura düşen kimsenin durumu gibidir. (Âşûr)


وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَ

 

Makabline matuf,  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ, isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَ  [Cehennem, kâfirleri mutlaka kuşatacaktır.] sözünde istiare vardır. Zira onların cehenneme düşüşü, düşmanın orduyu kuşatmasına veya bileziğin bileği kuşatmasına benzetilmiştir. İsim cümlesinin tercih edilmesi, kuşatma olayının sabit ve devamlı olduğunu göstermek içindir. (Safvetu’t Tefasir)

Bu cümle, kâfirler için bir ceza vaîdi olup tenbihin kapsamı içindedir. (Ebüssuûd)

Burada cehennemin kuşatmasından maksat, oradan kaçışlarının mümkün olmamasıdır. Yani kuşatma (ihata), kaçışın-kurtuluşun olmamasından kinayedir. (Âşûr)