اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنْ | eğer |
|
2 | تُصِبْكَ | sana ulaşsa |
|
3 | حَسَنَةٌ | bir iyilik |
|
4 | تَسُؤْهُمْ | onların hoşuna gitmez |
|
5 | وَإِنْ | ve eğer |
|
6 | تُصِبْكَ | sana ulaşsa |
|
7 | مُصِيبَةٌ | bir kötülük |
|
8 | يَقُولُوا | derler |
|
9 | قَدْ | muhakkak |
|
10 | أَخَذْنَا | biz almıştık |
|
11 | أَمْرَنَا | tedbirimizi |
|
12 | مِنْ | -den |
|
13 | قَبْلُ | önce- |
|
14 | وَيَتَوَلَّوْا | döner(gider)ler |
|
15 | وَهُمْ | ve onlar |
|
16 | فَرِحُونَ | sevinirler |
|
اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. تُصِبْكَ sükun üzere meczum muzari fiildir.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. حَسَنَةٌ fail olup lafzen merfûdur.
Şartın cevabı تَسُؤْهُمْۚ ’dur. تَسُؤْهُمْ şartın cevabı olduğu için meczum muzari fiildir.
Faili müstetir olup takdiri, هى’dir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
تُصِبْكَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi صوب ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ
وَ atıf harfidir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. تُصِبْكَ meczum muzari fiildir.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مُص۪يبَةٌ fail olup lafzen merfûdur.
Şartın cevabı يَقُولُوا ’dur. يَقُولُوا fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا ’dır. يَقُولُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. اَخَذْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir نَٓا fail olarak mahallen merfûdur.
اَمْرَنَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir نَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْ قَبْلُ car mecruru اَخَذْنَٓا fiiline mütellıktır. قَبْلُ cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.
قَبْلَ ve بَعْدَ muzâfun ileyhleri hazfedilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ zarfı hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُص۪يبَةٌ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. يَتَوَلَّوْا fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
هُمْ فَرِحُونَ cümlesi يَتَوَلَّوْا ’deki failin hali olarak mahallen mansubtur. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. فَرِحُونَ haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
يَتَوَلَّوْا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ولي ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi تُصِبْكَ حَسَنَةٌ, müspet muzari fiil sıygasında gelmiştir. فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi تَسُؤْهُمْۚ, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
حَسَنَةٌ - تَسُؤْهُمْۚ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ
وَ ’la önceki şart cümlesine atfedilen cümlenin atıf sebebi tezattır.
Şart cümlesi تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ, müspet muzari fiil sıygasında gelmiştir. فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi …يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يَقُولُوا fiilinin mekulü’l-kavli tahkik harfiyle tekid edilmiş mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Makabline matuf olan وَيَتَوَلَّوْا cümlesi muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin tercih edilmesiyle olay zihinde daha kolay canlandırılır. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Hal olan isim cümlesi وَهُمْ فَرِحُونَ, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
تَسُؤْهُمْۚ - مُص۪يبَةٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اِنْ - تُصِبْكَ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
حَسَنَةٌ - مُص۪يبَةٌ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı تَسُؤْهُمْۚ - فَرِحُونَ kelimeleri arasında ise tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ ve …وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا (Sana bir iyilik gelirse onları üzer, eğer sana bir kötülük gelirse…) cümleleri arasında edebi sanatlardan mukabele vardır. (Safvetu’t Tefasir)
“İyi ki biz önceden tedbirimizi almışız.” cümlesindeki “önceden” kaydı, o tedbirlerin Müslümanların başına bir musibet geldikten sonra değil, güçlü oldukları zaman alındığı için kendilerince takdir edilmektedir. (Ebüssuûd)