21 Kasım 2024
Tevbe Sûresi 48-54 (194. Sayfa)
Tevbe Sûresi 48. Ayet

لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْاُمُورَ حَتّٰى جَٓاءَ الْحَقُّ وَظَهَرَ اَمْرُ اللّٰهِ وَهُمْ كَارِهُونَ  ...


Andolsun, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri hâlde, Allah’ın dini galip geldi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَقَدِ andolsun ki
2 ابْتَغَوُا istediler ب غ ي
3 الْفِتْنَةَ fitne çıkarmak ف ت ن
4 مِنْ
5 قَبْلُ önceden de ق ب ل
6 وَقَلَّبُوا ve ters çevirdiler ق ل ب
7 لَكَ sana
8 الْأُمُورَ nice işleri ا م ر
9 حَتَّىٰ nihayet
10 جَاءَ geldi ج ي ا
11 الْحَقُّ hak ح ق ق
12 وَظَهَرَ galebe çaldı ظ ه ر
13 أَمْرُ emri ا م ر
14 اللَّهِ Allah’ın
15 وَهُمْ ve onlar
16 كَارِهُونَ istemedikleri halde ك ر ه

48-54.ayetlerin tefsiri aşağıdaki linkte yer almaktadır. Ayet başlıklarında ayrıca verilmemiştir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Tevbe-suresi/1277/42-57-ayet-tefsiri

لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْاُمُورَ حَتّٰى جَٓاءَ الْحَقُّ وَظَهَرَ اَمْرُ اللّٰهِ وَهُمْ كَارِهُونَ

 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

ابْتَغَوُا  mahzuf elif üzerindeki mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الْفِتْنَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  ابْتَغَوُا  fiiline mütellıktır.  قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

قَبْلَ  ve  بَعْدَ  muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ  zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  atıf harfidir.  قَلَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

لَكَ  car mecruru  قَلَّبُوا  fiiline müteallıktır.  الْاُمُورَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir.  جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الْحَقُّ  fail olup lafzen merfûdur.   

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  قَلَّبُوا  fiiline müteallıktır. 

حَتّٰٓى  edatı 3 şekilde kullanılabilir: 1) Harf-i cer olarak gelir. 2) Başlangıç edatı olarak gelir. 3) Atıf edatı olarak gelir. Burada harf-i cer olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

وَ  atıf harfidir. ظَهَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اَمْرُ fail olup lafzen merfûdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

كَارِهُونَ  haber olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

كَارِهُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كره  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ابْتَغَوُا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  بغي dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْاُمُورَ حَتّٰى جَٓاءَ الْحَقُّ وَظَهَرَ اَمْرُ اللّٰهِ وَهُمْ كَارِهُونَ

 

لَ  kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Mahzuf kasemin cevap cümlesi  لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ, tahkik harfi ve lam’la tekid edilmiş mazi fiil cümlesidir.

Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazfedilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)

وَ  ile kasemin cevabına atfedilen …وَقَلَّبُوا لَكَ الْاُمُورَ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Gaye bildiren harf-i cer  حَتّٰى nin gizli  أنْ le masdar yaptığı  جَٓاءَ الْحَقُّ cümlesi, mecrur mahaldedir.  حَتّٰى  ile birlikte  قَلَّبُوا  fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

حَتّٰى جَٓاءَ الْحَقُّ  [Hak gelinceye kadar] sözünde geçen  جَٓاءَ  fiili, maddi hissi şeylerin gelmesidir. Hak aklî bir şey olduğundan burada hak, gözle gürülür maddi bir şeyin gelmesi yerine konularak kişileştirilmiştir. Yani istiare vardır.

Aynı üslupta gelen  وَظَهَرَ اَمْرُ اللّٰهِ  cümlesi masdar-ı müevvele  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezâyüftür.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

اَمْرُ اللّٰهِ  izafetinde Allah ismine muzâf olan اَمْرُ, şan ve şeref kazanmıştır.

Hal olan isim cümlesi  وَهُمْ كَارِهُونَ, faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsim cümlesi ve ism-i faile isnad, onların hoşlanmadıklarının sabit bir durum olduğuna işaret etmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder.İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

ابْتَغَوُا - كَارِهُونَ  lafızları arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

الْاُمُورَ - اَمْرُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

قَبْلُ - قَلَّبُوا  kelimeleri arasında iştikak cinas-ı muzari ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayetteki  الْحَقُّ  kelimesi ile Kur’an ve Hz. Muhammed’in (s.a) tebliği (dini) murad edilmiştir. Sanki üstü örtülü imiş gibi olan Allah’ın emri artık ortaya çıkmıştır. Ayetteki  اَمْرُ اللّٰهِ  ifadesi ile Allah’ın ortaya çıkardığı ve Hz. Muhammed’in (s.a) şeriatının kuvvetlenmesinde müessir kıldığı sebepler kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

لَكَ  ifadesindeki lam illet manasındadır. Yani  لِأجْلِكَ  manasındadır. Mücmel olduğundan  لَقَدِ ابْتَغَوُا الفِتْنَةَ مِن قَبْلُ  ifadesi ona açıklık getirmiştir. Senin ve Müslümanların durumları sebebiyle ortaya çıkan bir fitnenin peşinden gittiler manasındadır. Elif-lam cins içindir. Yani bu işler, bazısını bildiğiniz bazısını ise bilmediğiniz işlerdir.  حَتّى  ise iş çevirmelerinde vardıkları uç noktaya işaret eder. (Âşur)


Tevbe Sûresi 49. Ayet

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ ل۪ي وَلَا تَفْتِنّ۪يۜ اَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُواۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَ  ...


Onlardan “Bana izin ver, beni fitneye (isyana) sevk etme” diyen de vardır. Bilesiniz ki onlar (böyle diyerek) fitnenin ta içine düştüler. Şüphesiz ki cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنْهُمْ ve içlerinden
2 مَنْ kimseler
3 يَقُولُ derler ق و ل
4 ائْذَنْ izin ver ا ذ ن
5 لِي bana
6 وَلَا ve
7 تَفْتِنِّي beni fitneye düşürme ف ت ن
8 أَلَا iyi bilinki
9 فِي
10 الْفِتْنَةِ onlar zaten fitneye ف ت ن
11 سَقَطُوا düşmüşlerdir س ق ط
12 وَإِنَّ ve şüphesiz
13 جَهَنَّمَ cehennem
14 لَمُحِيطَةٌ kuşatacaktır ح و ط
15 بِالْكَافِرِينَ kafirleri ك ف ر
حيط Hayeta : حائِط bir mekanı ihâta eden, etrafını çevirip kuşatan duvardır. إحاطَة İhâta iki şekilde kullanılır. Birincisi a- Örneğin bir şeyin etrafını şöyle bir şeyle ihâta ettim/çevirdim şeklinde cisimlerle ilgili kullanılır. b- Muhafaza etmek, korumak anlamında kullanılır c- Menetme/engelleme anlamında kullanılır. İkincisi ise örneğin ”Allah herşeyi ilmiyle ihâta etmiştir” mealindeki ayeti kerime gibi ilimle ilgili kullanılır. Kuran-ı Kerim’de sadece if’al babındaki formlarıyla gelmiştir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 28 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri ihâta, ihtiyat, ihtiyâten, muhit ve hayıttır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ ل۪ي وَلَا تَفْتِنّ۪يۜ اَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُواۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  مِنْهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem haberin sıfatına müteallıktır. Takdiri,  بعض منهم  şeklindedir.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَقُولُ ائْذَنْ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَقُولُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.

Mekulü’l-kavli,  ائْذَنْ ل۪ي ’dir.  يَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

ائْذَنْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir zamir  أنت ’dir.  ل۪ي  car mecruru  ائْذَنْ  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَفْتِنّ۪ي  fiili  sükun üzere meczum muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir. Sonundaki  ن۪  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur.

اَلَا  istiftah harfidir. Haberin önemi için tenbih ifade eder.  فِي الْفِتْنَةِ  car mecruru  سَقَطُوا  fiiline müteallıktır.

سَقَطُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 

  وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَ

 

Cümle atıf harfi  وَ ’la  سَقَطُوا  fiiline matuftur.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

جَهَنَّمَ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. Bu kelime gayri munsarif olup tenvin almaz.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  مُح۪يطَةٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.

بِالْكَافِر۪ينَ  car mecruru  مُح۪يطَةٌ ’e müteallıktır.  الْكَافِر۪ينَ ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْكَافِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كفر  fiilinin ism-i failidir.

مُح۪يطَةٌ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ ل۪ي وَلَا تَفْتِنّ۪يۜ

 

وَ   istînâfiyyedir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede îcâzı hazif sanatı vardır. مِنْهُمْ  mahzuf mukaddem haberin sıfatına müteallıktır. Takdiri, ...بعض منهم  şeklindedir.

Muahhar mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası  يَقُولُ ائْذَنْ ل۪ي, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli  ائْذَنْ ل۪ي, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan  وَلَا تَفْتِنّ۪ي  cümlesi mekulü’l-kavle  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Fitneye düşmek ifadesinin kullanılması; bu fitnenin helak edici bir uçuruma benzetildiğini gösterir ki bu da onların esfeli safiline yuvarlanmaları demektir. (Ebüssuûd)


 اَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُواۜ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiş mazi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede car mecrurun önemine binaen takdimi, takdim-tehir sanatıdır. 

اَلَا  tahdîd (teşvik) ilişkisi kurar. Fiilin teşvik yoluyla ve şiddetli bir şekilde yerine getirilmesini talep eder. Arz için kullanıldığında ise fiilin yumuşak bir biçimde yapılmasının istenmesidir. Diğer tahdîd edatlarındaki özelliğe sahip olup tevbih ve tendim ifade etmez. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)

Fitneye düşme ifadesi hal mahal alakasıyla mecaz-ı mürseldir. Fitne içinde bulunanlar cehenneme girerler.

فِي الْفِتْنَةِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır. Bu harfteki zarfiyet manası dolayısıyla fitne içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü fitne, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. 

Bu istiareyle fitnenin onları her şekilde sardığı ifade edilerek, şiddeti vurgulanmıştır.

الْفِتْنَةِ - تَفْتِنّ۪ي  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

سَقَطُوا  kelimesi Übeyy b. Ka’b’ın (r.a.) mushafında  سَقَطَ  şeklinde müfred olarak geçmiştir. Çünkü ayetteki  مَنْ  edatı lafzen müfred, mana itibariyle cemidir. Meânî alimleri şöyle demişlerdir: Bu ifadede, herhangi bir niyet ve gayeden ötürü isyan eden kimsenin o niyet ve maksadını Allah Teâlâ’nın mutlaka boşa çıkaracağına bir işaret vardır. Baksana, münafıklar bir fitneye düşmemek için savaşa katılmama yolunu tercih etmişler, Allah Teâlâ da onların fitnenin ta göbeğinde, içinde olduklarını ve zaten ona düşmüş bulunduklarını bildirmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Cümlenin başında  اَلَا  tenbihinin zikredilmesi, onların güya fitneden kurtulmaya çalışırken gerçekten fitneye düştüklerini belirtir. Çünkü onların iddiasına göre, fitneye düşmek, yalnız, izinsiz olarak sefere katılmamaktır.

“Fitneye düşmek” ifadesinin kullanılması, bu fitnenin, helak edici bir uçuruma benzetildiğini gösterir ki bu da onların aşağıların aşağısına yuvarlanmaları demektir. (Ebüssuûd)

السُّقُوطُ  burada ani olan bir olay hakkında mecaz anlamıyla, istiare olarak kullanılmıştır. Fitneye düşüşleri, kendilerini son derece güvencede gördükleri bir zamanda başlarına geldiğinden, hazırlıklı olunmayan ve aniden gerçekleşen bir düşüş olayına benzetilmiştir. Bu sebeple onların bu durumu, yürüdüğü yolun kolay ve düz olduğunu zanneden ancak (bu gafleti sebebiyle) yoldaki dipsiz bir çukura düşen kimsenin durumu gibidir. (Âşûr)


وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَ

 

Makabline matuf,  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ, isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَ  [Cehennem, kâfirleri mutlaka kuşatacaktır.] sözünde istiare vardır. Zira onların cehenneme düşüşü, düşmanın orduyu kuşatmasına veya bileziğin bileği kuşatmasına benzetilmiştir. İsim cümlesinin tercih edilmesi, kuşatma olayının sabit ve devamlı olduğunu göstermek içindir. (Safvetu’t Tefasir)

Bu cümle, kâfirler için bir ceza vaîdi olup tenbihin kapsamı içindedir. (Ebüssuûd)

Burada cehennemin kuşatmasından maksat, oradan kaçışlarının mümkün olmamasıdır. Yani kuşatma (ihata), kaçışın-kurtuluşun olmamasından kinayedir. (Âşûr)


Tevbe Sûresi 50. Ayet

اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ  ...


Sana bir iyilik gelirse, bu onları üzer. Eğer başına bir musîbet gelirse, “Biz tedbirimizi önceden almıştık” derler ve sevinerek dönüp giderler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنْ eğer
2 تُصِبْكَ sana ulaşsa ص و ب
3 حَسَنَةٌ bir iyilik ح س ن
4 تَسُؤْهُمْ onların hoşuna gitmez س و ا
5 وَإِنْ ve eğer
6 تُصِبْكَ sana ulaşsa ص و ب
7 مُصِيبَةٌ bir kötülük ص و ب
8 يَقُولُوا derler ق و ل
9 قَدْ muhakkak
10 أَخَذْنَا biz almıştık ا خ ذ
11 أَمْرَنَا tedbirimizi ا م ر
12 مِنْ -den
13 قَبْلُ önce- ق ب ل
14 وَيَتَوَلَّوْا döner(gider)ler و ل ي
15 وَهُمْ ve onlar
16 فَرِحُونَ sevinirler ف ر ح

اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ

 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  تُصِبْكَ  sükun üzere meczum muzari fiildir.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  حَسَنَةٌ  fail olup lafzen merfûdur.

Şartın cevabı  تَسُؤْهُمْۚ ’dur.  تَسُؤْهُمْ  şartın cevabı olduğu için meczum muzari fiildir.

Faili müstetir olup takdiri,  هى’dir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

تُصِبْكَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  صوب ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ

 

وَ  atıf harfidir.  اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  تُصِبْكَ  meczum muzari fiildir.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  مُص۪يبَةٌ  fail olup lafzen merfûdur.

Şartın cevabı  يَقُولُوا ’dur.  يَقُولُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا ’dır.  يَقُولُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  اَخَذْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.

اَمْرَنَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  نَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  اَخَذْنَٓا  fiiline mütellıktır.  قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

قَبْلَ  ve  بَعْدَ  muzâfun ileyhleri hazfedilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ  zarfı hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُص۪يبَةٌ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  يَتَوَلَّوْا  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

هُمْ فَرِحُونَ  cümlesi  يَتَوَلَّوْا ’deki failin hali olarak mahallen mansubtur. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  فَرِحُونَ  haber olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

يَتَوَلَّوْا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ولي ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi  تُصِبْكَ حَسَنَةٌ, müspet muzari fiil sıygasında gelmiştir.  فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  تَسُؤْهُمْۚ, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

حَسَنَةٌ - تَسُؤْهُمْۚ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.


  وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ

 

وَ ’la önceki şart cümlesine atfedilen cümlenin atıf sebebi tezattır. 

Şart cümlesi  تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ, müspet muzari fiil sıygasında gelmiştir.  فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  …يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يَقُولُوا  fiilinin mekulü’l-kavli tahkik harfiyle tekid edilmiş mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Makabline matuf olan  وَيَتَوَلَّوْا  cümlesi muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin tercih edilmesiyle olay zihinde daha kolay canlandırılır. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hal olan isim cümlesi  وَهُمْ فَرِحُونَ, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

تَسُؤْهُمْۚ  - مُص۪يبَةٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اِنْ - تُصِبْكَ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

حَسَنَةٌ - مُص۪يبَةٌ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı  تَسُؤْهُمْۚ - فَرِحُونَ  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ  ve …وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا (Sana bir iyilik gelirse onları üzer, eğer sana bir kötülük gelirse…) cümleleri arasında edebi sanatlardan mukabele vardır. (Safvetu’t Tefasir)

“İyi ki biz önceden tedbirimizi almışız.” cümlesindeki “önceden” kaydı, o tedbirlerin Müslümanların başına bir musibet geldikten sonra değil, güçlü oldukları zaman alındığı için kendilerince takdir edilmektedir. (Ebüssuûd)


Tevbe Sûresi 51. Ayet

قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ  ...


De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 لَنْ bize
3 يُصِيبَنَا ulaşmaz ص و ب
4 إِلَّا başkası
5 مَا şeyden
6 كَتَبَ yazdığı ك ت ب
7 اللَّهُ Allah’ın
8 لَنَا bizim için
9 هُوَ O’dur
10 مَوْلَانَا bizim sahibimiz و ل ي
11 وَعَلَى
12 اللَّهِ Allah’a
13 فَلْيَتَوَكَّلِ dayansınlar و ك ل
14 الْمُؤْمِنُونَ inananlar ا م ن

قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli,  لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا ’dur.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder.

يُص۪يبَنَٓا  mansub muzari fiildir.

Mütekellim zamiri  نَٓا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اِلَّا  hasr edatıdır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَتَبَ اللّٰهُ لَنَا ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

كَتَبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olarak mahallen merfûdur.  لَنَا  car mecruru  كَتَبَ  fiiline müteallıktır.

Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  مَوْلٰي  haber olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

Mütekellim zamiri  نَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يُص۪يبَنَٓا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  صوب ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

      

 وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

 

 

وَ  atıf harfidir.  عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  يَتَوَكَّلِ  fiiline müteallıktır. 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كانت الاصابة من الله (Allah'tan bir musibet gelirse...) şeklindedir.

لْ  emir lam’ıdır.  يَتَوَكَّلِ  meczum muzari fiildir.  الْمُؤْمِنُونَ  fail olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

الْمُؤْمِنُونَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. 

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَتَوَكَّلِ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  وكل’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ 

 

İstînâfiyye olan ayetin ilk cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Fail konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası  مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. 

Cümle kasrla tekid edilmiştir. Kasr, fiille fail arasındadır.  يُص۪يبَنَٓا  maksûr/sıfat,  مَا  maksûrun aleyh/mevsûftur. 

“Bize Allah’ın yazdığından başkası kesinlikle isabet etmez.” anlamındadır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. 

Ayette  عَلَى  harf-i ceri yerine  لَنَاۚ  harfi kullanılmıştır. Zira Allah Teâlâ’nın kullarına takdir ettiği kader, müminler için devamlı hayırlı olup, onların aleyhlerine değildir. (Bkz. Abbas Fadıl Hasan, Meani, s. 201)


هُوَ مَوْلٰينَاۚ 

 

Ta’liliyye veya itiraziyye olarak fasılla gelen cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin izafetle gelmesi veciz ifade kastına matuftur.

Ta’lil ve itiraz cümleleri ıtnâb babındandır.

هُوَ مَوْلٰينَاۚ cümlesi ism-i celâlden hal konumunda veya “Allah’ın bizim için takdir ettiğinden gayrısı başımıza gelmez. Bu sebeple Rabbimizden niyazımız, bizlere içerisinde bizim için er veya geç hayır olan şeyler dışında bir yazgı yazmamasıdır.” manasında itiraz cümlesidir. (Âşûr)

 

وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

 

وَ, atıftır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عَلَى اللّٰهِ, amili olan  فَلْيَتَوَكَّلِ  fiiline takdim edilmiştir. Bu takdim, kasr ifade etmiştir. 

وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ  [Müminler işlerini sadece Allah’a bıraksın.] cümlesinde kasr ifade etmek için, harf-i cerle mecruru fiile takdim edilmiştir. Zamir yerine Allah lafzının getirilmesi ise korku ve heybeti artırmak içindir. (Safvetu’t Tefasir)

Zamir makamında zahir isim Allah lafzı zikredilerek ıtnâb yapılmıştır. Ayrıca lafza-i celâlin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

فَ  mahzuf şartın cevabına gelen rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan  فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri,  إن كانت الاصابة من الله  (Eğer Allah’tan size bir şey isabet ettiyse…) olan mahzuf şart cümlesiyle birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mütekellim zamiri ile gelen son cümle, biz yerine müminler ismiyle geldiği için iltifat vardır. Ayrıca müminler kelimesinde tecrîd sanatı vardır.

مَوْلٰينَاۚ - لْيَتَوَكَّلِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bu cümle, eğer söylenmesi emredilen kelama dahil ise zamir makamında Allah Teâlâ'nın ism-i celilinin zahir olarak zikredilmesi, teberrük ve lezzet izhar etmek içindir; yok eğer Allah Teâlâ'nın, müminlere tevekkülü emreden, doğrudan doğruya Allah Teâlâ tarafından sevk edilmiş bir kelamı ise zaten mana açıktır. (Ebüssuûd)


Tevbe Sûresi 52. Ayet

قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَٓا اِلَّٓا اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِۜ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ اَنْ يُص۪يبَكُمُ اللّٰهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِه۪ٓ اَوْ بِاَيْد۪ينَاۘ فَتَرَبَّصُٓوا اِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُونَ  ...


De ki: “Bizim için siz, (şehitlik veya zafer olmak üzere) ancak iki güzellikten birini bekleyebilirsiniz. Biz de, Allah’ın kendi katından veya bizim ellerimizle size ulaştıracağı bir azabı bekliyoruz. Haydi bekleyedurun. Şüphesiz biz de sizinle birlikte beklemekteyiz.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 هَلْ
3 تَرَبَّصُونَ gözetiyor musunuz? ر ب ص
4 بِنَا bizim için
5 إِلَّا yalnız
6 إِحْدَى birini ا ح د
7 الْحُسْنَيَيْنِ iki iyilikten ح س ن
8 وَنَحْنُ ama biz
9 نَتَرَبَّصُ gözetiyoruz ر ب ص
10 بِكُمْ size
11 أَنْ
12 يُصِيبَكُمُ ulaştırmasını ص و ب
13 اللَّهُ Allah’ın
14 بِعَذَابٍ bir azab ع ذ ب
15 مِنْ
16 عِنْدِهِ kendi tarafından ع ن د
17 أَوْ veya
18 بِأَيْدِينَا bizim ellerimizle ي د ي
19 فَتَرَبَّصُوا haydi gözetin ر ب ص
20 إِنَّا biz de
21 مَعَكُمْ sizinle beraber
22 مُتَرَبِّصُونَ gözetenleriz ر ب ص

قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَٓا اِلَّٓا اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِۜ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli,  هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَٓا ’dur.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

هَلْ  istifham harfidir.  تَرَبَّصُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِنَٓا  car mecruru  تَرَبَّصُونَ  fiiline müteallıktır. 

اِلَّٓا  hasr edatıdır.  اِحْدَى  mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubtur. الْحُسْنَيَيْنِ  muzâfun ileyh olup  müsenna olduğu için  ي  ile mecrurdur.

تَرَبَّصُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ربص ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.


وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ اَنْ يُص۪يبَكُمُ اللّٰهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِه۪ٓ اَوْ بِاَيْد۪ينَاۘ 

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

نَتَرَبَّصُ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  نَتَرَبَّصُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

بِكُمْ  car mecruru  نَتَرَبَّصُ  fiiline müteallıktır.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  نَتَرَبَّصُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يُص۪يبَكُمُ  mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

بِعَذَابٍ  car mecruru  يُص۪يبَكُمُ  fiiline müteallıktır.  مِنْ عِنْدِه۪ٓ  car mecruru  عَذَابٍ  kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır.

Muttasıl zamir  ه۪ٓ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.     

Fiili muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi) denmektedir. Kur’an-ı Kerim’de çok nadir de olsa bazen cümlede  اَنْ ’den önce  (لِ)  harf-i cerini ve  اَنْ ’den sonra da nâfiye lâ’sını  (لَا)  görebiliriz.  لِئَلَّا  şeklinde yazılır. Bazen ise bu  اَنْ ’den önce  (لِ)  harf-i ceri ve nâfiye lâ’sının (لَا) hazfedildiğini görebiliriz. Ancak lafızda olmadığı halde manaları geçerlidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder.  بِاَيْد۪ينَا  car mecruru  عَذَابٍ kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır.

Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.   

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

اَوْ : Türkçede veya, yahut, ya da yoksa kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


فَتَرَبَّصُٓوا اِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُونَ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,  إن كان كلّ يلقى ما ينتظره فتربّصوا  (Onun beklediği şeyle karşılaşmayı herkes beklerse siz de bekleyin.) şeklindedir.

تَرَبَّصُٓوا  fiili  نَ ’un hazfiyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

مَعَ  mekân zarfı,  مُتَرَبِّصُونَ  kelimesine müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مُتَرَبِّصُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır. 

مُتَرَبِّصُونَ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan  تَفَعَّلَ  babının ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَٓا اِلَّٓا اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِۜ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ اَنْ يُص۪يبَكُمُ اللّٰهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِه۪ٓ اَوْ بِاَيْد۪ينَاۘ

 

İstînâfiyye olan ayet, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır. Nefy manasındaki  هَلْ  ve اِلَّٓا  ile oluşan kasr, cümleyi iki kez tekid etmiştir. Kasr fiille mef’ûlü arasındadır. تَرَبَّصُونَ  maksûr,  اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِ  maksûrun aleyhtir. 

Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. O mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Bu ayette de  قُلْ  emrinin tekrar edilmesi; emrin son derece önemli olduğunu göstermek ve bunun birinciden farklı olduğunu siyakta da belirtmek içindir. (Ebüssuûd)

Mekulü’l-kavle matuf olan …وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ  cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki muzari fiil cümlesi masdar teviliyle,  نَتَرَبَّصُ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması, telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

بِعَذَابٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder.

عِنْدِه۪ٓ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  عِنْدِ, şan ve şeref kazanmıştır.

هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَٓا اِلَّٓا اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِۜ  cümlesiyle ...وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ اَنْ يُص۪يبَكُمُ اللّٰهُ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

Bu ayette,  تَرَبَّصُونَ بِنَا  [Bizim hakkımızda gözetliyorsunuz.] ifadesi ile  نَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ [Biz de sizin hakkınızda gözetliyoruz.] ifadesi arasında taattuf vardır. (İbni Ebi’l İsba‘, Tahrîru’t Tahbîr, s. 259; Bedî‘u’l Kur’an, II, 97)


فَتَرَبَّصُٓوا اِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُونَ

 

فَ, mukadder şartın cevabına gelen rabıta harfidir. Takdiri, …إن كان كلّ يلقى ما ينتظره  (Herkes beklediğini alırsa...) olan mahzuf şart ve cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اِنَّ  ile tekid edilen isim cümlesi  تَرَبَّصُٓوا  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  مَعَكُمْ, siyaktaki önemine binaen amiline takdim edilmiştir. 

فَتَرَبَّصُٓوا  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

تَرَبَّصُونَ - نَتَرَبَّصُ - تَرَبَّصُٓوا - مُتَرَبِّصُونَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

تَرَبَّصُ  fiili ayette dört defa geçmiş.Tekrar eden lafızlar muhatabın dikkatini çeker. 

Tefa’ul babı ortaklık ifade eder. Yani iki kişi veya iki kesim arasında müşterek olan eylemler için kullanılır. Bu fiilin aşamalı olarak gerçekleştiğine işaret eder.


Tevbe Sûresi 53. Ayet

قُلْ اَنْفِقُوا طَوْعاً اَوْ كَرْهاً لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْۜ اِنَّكُمْ كُنْتُمْ قَوْماً فَاسِق۪ينَ  ...


Yine de ki: “İster gönüllü, ister gönülsüz olarak harcayın, sizden asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz fasık bir topluluksunuz.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 أَنْفِقُوا sadaka verin ن ف ق
3 طَوْعًا gönüllü ط و ع
4 أَوْ veya
5 كَرْهًا gönülsüz ك ر ه
6 لَنْ
7 يُتَقَبَّلَ kabul edilmeyecektir ق ب ل
8 مِنْكُمْ sizden
9 إِنَّكُمْ çünkü siz
10 كُنْتُمْ oldunuz ك و ن
11 قَوْمًا bir kavim ق و م
12 فَاسِقِينَ yoldan çıkan ف س ق
طوع Tavea: طَوْعٌ boyun eğmek ve inkıyad etmektir. Zorlamanın ( كَرْهٌ ) zıddıdır. طاعَةٌ Taat sözcüğü de ona benzer fakat daha çok emre uyma, itaat etme ve belirlenen şeyin peşinden gitmek anlamında kullanılır. Tefe’ul babındaki تَطَوُّعٌ kelimesi kendini itaat etmeye zorlamak, bir şeyi boyun eğerek yüklenip üzerine almaktır. أطاعَ – يُطِيعُ- إطاعَةٌ boyun eğdi ve itaat etti manasına gelir. İstif’al veznindeki türevi إسْتِطاعَةٌ dır. Kendisi vasıtasıyla bir fiili yerine getirmenin kolay ya da mümkün hale geleceği bir şeyin var olması demektir ve kudretten daha dar anlamlıdır. (Meallerde umumiyetle güç yetirme olarak anlamlandırılmıştır.) Bu kelimenin zıddı ise acz عَجْزٌ dir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 129 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri taat, itaat, mûtî ve tav olmaktır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

قُلْ اَنْفِقُوا طَوْعاً اَوْ كَرْهاً لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْۜ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli,  اَنْفِقُوا طَوْعاً ’dur.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اَنْفِقُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

طَوْعًا  hal olup fetha ile mansubtur.  كَرْهًا  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder.

يُتَقَبَّلَ  mansub meçhul muzari fiildir.

اَنْفِقُوا  fiilinin delaletiyle naib-i fail hazfedilmiştir. Takdiri,  لن يتقبّل منكم ما أنفقتموه (İnfak ettiğiniz şeyler asla kabul edilmeyecektir.) şeklindedir.

مِنْكُمْ  car mecruru  يُتَقَبَّلَ  fiiline müteallıktır.

اَنْفِقُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  نفق ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

يُتَقَبَّلَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  قبل ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

  

اِنَّكُمْ كُنْتُمْ قَوْماً فَاسِق۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

كُمْ  muttasıl zamiri,  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur .

كُنْتُمْ  kelimesinin dahil olduğu cümle  اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  تُمْ muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

قَوْماً  kelimesi  كُنْتُمْ ’un haberi olup lafzen mansubtur.

فَاسِق۪ينَ  kelimesi  قَوْماً ’in sıfatı olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

فَاسِق۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  فسق  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قُلْ اَنْفِقُوا طَوْعاً اَوْ كَرْهاً 

 

İstînâfiyye olan ayet, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

طَوْعاً - كَرْهاً (İsteyerek - istemeyerek) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Bu emir, gerçek manada emir değil, meydan okumadır. Mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Beyzâvî ayetteki emrin, ihbârî anlamda olup münafıkların dünya ve ahirette başlarına gelecek durumu anlattığını söylemiştir. Bu ifadenin emir sıygasında gelmesi, anlatılan durumun kesinlikle vâki olacağını bildirmek içindir.

Bu cümle her ne kadar zahiren emir şeklinde ise de bir şart ve ceza (cevap) manasındadır. Bunun manası, “İster isteyerek ister isteksiz olarak infak edin, yaptığınız infak kesinlikle kabul olunmayacaktır.” şeklindedir. Haber ve emir şeklindeki cümleler, birbirine yakındırlar. Binaenaleyh bunların her birinin, diğeri yerinde kullanılması güzel ve yerindedir. (Fahreddin er-Râzî)

Cenab-ı Hakk,  طَوْعاً اَوْ كَرْهاً  [Gerek gönül rızasıyla gerek istemeyerek…] buyurmuştur. Bu iki masdar ile ism-i fail manası kastedilmiştir. Yani bunlar,  طَائِعِينَ اَوْ كَارِهِينَ “isteyenler veya istemeyenler olarak” demektir. (Fahreddin er-Râzî)

Emir üslubunda olması, adem-i kabulde her ikisinin de eşit olduğunu kuvvetlice ifade etmek içindir. (Ebüssuûd)

ولا يُنْفِقُونَ إلّا وهم كارِهُونَ  ayetinde onların ancak gönülsüzce infak ettikleri belirtildikten sonra burada  طَوْعًا  ibaresiyle belli durumlarda kısmî rıza ile yaptıkları infakın da razı olmadan yapılan infakın kapsamına girdiği ifade edilmiştir. (Âşûr)


 لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْۜ 

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen ayette fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 


اِنَّكُمْ كُنْتُمْ قَوْماً فَاسِق۪ينَ

 

Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  اِنَّ  ile tekid edilen isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

اِنَّ ’nin haberi  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiş haber cümlesidir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

قَوْماً ,فَاسِق۪ينَ  için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 124)

Bu cümle, infak ettikleri mallarının kabul edilmeyişinin, onların fasık olmaları yüzünden olduğuna bir işarettir. (Fahreddin er-Râzî)
Tevbe Sûresi 54. Ayet

وَمَا مَنَعَهُمْ اَنْ تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ اِلَّٓا اَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَبِرَسُولِه۪ وَلَا يَأْتُونَ الصَّلٰوةَ اِلَّا وَهُمْ كُسَالٰى وَلَا يُنْفِقُونَ اِلَّا وَهُمْ كَارِهُونَ  ...


Harcamalarının kabul edilmesine, yalnızca, Allah’ı ve Resûlünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşene üşene gelmeleri ve ancak gönülsüzce harcamaları engel olmuştur.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 مَنَعَهُمْ engel olan م ن ع
3 أَنْ
4 تُقْبَلَ kabul edilmesine ق ب ل
5 مِنْهُمْ kendilerinden
6 نَفَقَاتُهُمْ sadakalarının ن ف ق
7 إِلَّا sadece şudur
8 أَنَّهُمْ onların
9 كَفَرُوا inkar etmeleridir ك ف ر
10 بِاللَّهِ Allah’ı
11 وَبِرَسُولِهِ ve elçisini ر س ل
12 وَلَا ve
13 يَأْتُونَ gelmemeleridir ا ت ي
14 الصَّلَاةَ namaza ص ل و
15 إِلَّا dışında
16 وَهُمْ onlar
17 كُسَالَىٰ üşene üşene ك س ل
18 وَلَا ve
19 يُنْفِقُونَ sadaka vermemeleri ن ف ق
20 إِلَّا dışında
21 وَهُمْ onlar
22 كَارِهُونَ istemeye istemeye ك ر ه

وَمَا مَنَعَهُمْ اَنْ تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ اِلَّٓا اَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَبِرَسُولِه۪

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  مَنَعَهُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf  من  harf-i ceriyle birlikte  مَنَعَهُمْ  fiiline müteallıktır.

تُقْبَلَ  mansub meçhul muzari fiildir.  مِنْهُمْ  car mecruru  تُقْبَلَ  fiiline müteallıktır.

نَفَقَاتُهُمْ  naib-i fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِلَّٓا  hasr edatıdır.  اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  مَنَعَهُمْ  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur.

هُمْ  muttasıl zamiri  إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. 

كَفَرُوا  cümlesi  إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِاللّٰهِ  car mecruru  كَفَرُوا  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  بِرَسُولِه۪  car mecruru  كَفَرُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

 وَلَا يَأْتُونَ الصَّلٰوةَ اِلَّا وَهُمْ كُسَالٰى

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

يَأْتُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الصَّلٰوةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  اِلَّا  hasr edatıdır.

هُمْ كُسَالٰى  cümlesi  يَأْتُونَ ‘deki failin hali olarak mahallen mansubtur.

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  كُسَالٰى  haber olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. 

 

وَلَا يُنْفِقُونَ اِلَّا وَهُمْ كَارِهُونَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

يُنْفِقُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.

هُمْ كَارِهُونَ  cümlesi  يُنْفِقُونَ ’deki failin hali olarak mahallen mansubtur.

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  كَارِهُونَ haber olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

كَارِهُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كره  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُنْفِقُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  نفق ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

وَمَا مَنَعَهُمْ اَنْ تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ اِلَّٓا اَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَبِرَسُولِه۪

 

وَ, atıftır. Cümle önceki ayetteki  قُلْ  fiiline matuftur. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki muzari fiil cümlesi masdar tevilinde, takdir edilen  من  harfiyle birlikte  مَنَعَهُمْ  fiiline müteallıktır. 

Cümlede car mucrurun, faile takdimi sözkonusudur.

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu  اَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَبِرَسُولِه۪  cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel,  مَنَعَهُمْ  fiilinin faili konumundadır. Cümlede  اَنَّ ’nin haberinin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi, sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ, isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

مَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiille fail arasında, kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. Onların  nafakalarının kabul edilmemesinin sadece Allah ve Resulü’ne küfretmeleri sebebiyle olduğunu ifade eder.

بِرَسُولِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  رَسُولِ  şan ve şeref kazanmıştır.


 وَلَا يَأْتُونَ الصَّلٰوةَ اِلَّا وَهُمْ كُسَالٰى 

 

Menfi muzari fiil sıygasındaki cümle …كَفَرُوا  cümlesine matuftur. Kasr üslubuyla tekid edilmiş menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. 

لَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, hal sahibi ile hal arasında, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. “Namaza  mutlaka ve sadece tembellikle gelirler.” demektir.

Hal  وَ ’ıyla gelen  وَهُمْ كُسَالٰى, sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede bir yergi ifadesinden istisna edilerek başka bir yergi ifadesinin getirilmesi şeklindeki te’kîdü’z-zem sanatı vardır.


وَلَا يُنْفِقُونَ اِلَّا وَهُمْ كَارِهُونَ

 

Cümle  وَ ’la …لَا يَأْتُونَ  cümlesine atfedilmiştir. Kasr üslubuyla tekid edilmiş menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.  لَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, hal sahibi ile hal arasında, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. “Onlar sadece istemeyerek infak ederler.” demektir.

Hal  وَ ’ıyla gelen  وَهُمْ كَارِهُونَ, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu cümlede de bir yergi ifadesinden istisna edilerek başka bir yergi ifadesinin getirilmesi şeklindeki te’kîdü’z-zem sanatı vardır.

لَا يُنْفِقُونَ - نَفَقَاتُهُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

İnfaklarının kabul edilmeme sebeplerinin sayıldığı ayette cem' ma’at-taksim vardır. 

Kendimizde bu alametleri görüyorsak bu bizim münafık olduğumuzu göstermez. Bunların tersini yaparak kendimizi tedavi etmeye çalışalım.

Kabule engel olan mutlak fısk ve günah değil, küfürdür. Ve önceki  كَرْهاً  tabiri belli olan isteksizliği, ikinci  كَارِهُونَ  ise içlerindeki mutlak isteksizliği ifade eder. Bir açıdan isteyerek yapılıyormuş gibi görülen şeyin, bir başka açıdan isteksizlik olmasında da bir çelişki yoktur. Burada açıklanmak istenen şey münafıkların ruh halleridir. Art düşünceyle yaptıkları ve gönüllü olarak yapıyormuş gibi gösterdikleri bu fiilleri, iyi niyete dayalı olarak yapılan öteki işleri ilgilendirmez. (Elmalılı Hamdi Yazır)

Ayetin zahiri, şu üç şeyin yani Allah ve Resulullah’ı inkâr, namazı ancak üşene üşene kılmak ve isteksiz olarak infakta bulunma hususlarının üçünün birden bulunuşunun, bu kabul edilmeyişe sebep olduğuna delalet etmektedir. (Fahreddin er-Râzî)

 
Günün Mesajı
Namaza ağır ağır ve üşenerek kalkmak münafık özelliğidir. Çünkü münafıklar bunu içten gelen bir sevgiyle yapmazlar. Başkaları görsün diye ve hakiki bir iman olmaksızın yaparlar. Aynı şekilde mallarını da isteksizce infak ederler. Kendimizde bu alametleri görüyorsak bu bizim münafık olduğumuz göstermez. Bunların tersini yaparak kendimizi tedavi etmeye çalışalım.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Bazen sadece, aklına gelen her şeyi dışarıya yansıtmak istersin. Aslında tam olarak, neyi içinden atman gerektiğinden emin olamazsın. Aynı kabın içindeki, sayısız malzemeyi itinayla ayıkladığında, baş roldeki malzemenin netleşeceğini umarsın. Belki gözlerin kapalı, belki açık; derin bir nefes alıp, zihninin dünyasına dalarsın. Eline aldığın ilk şeyi, zihninden dışarıya yollarsın. İster sese dönüştür, ister yazıya ya da resme.

Bazen ne dinleyene, ne okuyana, ne de bir görene ihtiyacın olur. Hedefin, birbirine sarılmış doğru düşünce ve duyguyu keşfedip, ifade etmektir. Bilirsin ki, o bir anahtardır. Geçmişinle geleceğin arasındaki bağı koparman için, geçmişte yaşadığın her bir şeyin üzerine tek tek kapıyı kapatabilmek için, gelecekte ne yaşarsan yaşa geçmişe hasretle sarılmamak için ve şimdiki zamanda yüksüz, ferah ve rahat ilerleyebilmek için.

Bulduğun anahtar; değer de belki önemsiz, belki de önemli, belki elle tutulur, belki de ne elle tutulur, ne de gözle görülür. Bazen senin için en iyisi, insanlara göremeyecekleri bir şeyi gösterme çabasından vazgeçip, arkana yaslanıp beklemektir. Neyi beklemek?

Kendi kendine mırıldanırsın. Neyi bekliyorum? Yaşadığın, karşılaştığın, duyduğun, hayal ettiğin, gördüğün, düşündüğün ve hissettiğin hiçbir şey tesadüf değil. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığı alemleri yaratan kim? Allah. Senin yaşadığın her andan haberdar olan kim? Allah. Sana şah damarından daha yakın olan kim? Allah.

 

Gönlün ve zihnin tevekkülü bekliyor. Sana her verilenle Allah’a tevekkül ettiğinde, eninde sonunda karanlık sandığın her yer aydınlanır, düğüm sandıkların ise kendi kendilerine çözülür.

“De ki: «Bize hiçbir zaman Allah’ın yazdığından başkası ulaşmaz. O, bizim Mevlamızdır ve mü’minler onun için yalnız Allah’a dayanıp güvensinler!»” Tevbe:51

Âmennâ ve saddaknâ!

Her anında Rabbini hatırlayanlardan. Duanın kıymetini bilenlerden. Tevekkülde gizlenmiş sırrı öğrenenlerden ve hakkıyla Allah’a tevekkül edenlerden. Göklerde, mütevekkil kullar arasında anılanlardan olmak duasıyla.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji