Tevbe Sûresi 58. Ayet

وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِۚ فَاِنْ اُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَاِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَٓا اِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ  ...

İçlerinden sadakalar konusunda sana dil uzatanlar da var. Kendilerine ondan bir pay verilirse, hoşnut olurlar; eğer kendilerine ondan bir pay verilmezse, hemen kızarlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنْهُمْ ve onlardan
2 مَنْ kimi de
3 يَلْمِزُكَ sana dil uzatır ل م ز
4 فِي hakkında
5 الصَّدَقَاتِ sadakalar ص د ق
6 فَإِنْ eğer
7 أُعْطُوا kendilerine pay verilse ع ط و
8 مِنْهَا onlardan
9 رَضُوا hoşlanırlar ر ض و
10 وَإِنْ ve eğer
11 لَمْ
12 يُعْطَوْا kendilerine pay verilmezse ع ط و
13 مِنْهَا onlardan
14 إِذَا hemen
15 هُمْ onlar
16 يَسْخَطُونَ kızarlar س خ ط
 

İlk âyetin iniş sebebi olarak tefsirlerde münferit olaylar zikredilmekle beraber, bunların sıhhati ve vâkıaya uygunluğu ile ilgili tereddüt ve eleştiriler bulunmaktadır (Taberî, X, 155-157; Reşîd Rızâ, X, 486-488; Elmalılı, IV, 2571; Ateş, IV, 94-98). Bir bakışa göre, bu sûrenin değişik yerlerinde ve özellikle 56. âyetinde artık münafıkların eski tavırlarını değiştirme ihtiyacı duyduklarına işaret edildiği dikkate alınırsa, bu aşamada Resûlullah’a ve onun verdiği bir karara dil uzatma küstahlığında bulunabilmeleri uzak ihtimaldir. Dolayısıyla, âyetin belirli bir kişinin sözleri üzerine inmiş olmadığı ve sözün akışı içinde onların daha önceleri sergiledikleri tavırların hatırlatılması ve kınanmasının hedeflendiği söylenebilir (Derveze, XII, 162). Başka bir yaklaşıma göre ise, bazı rivayetler ışığında âyetin şöyle açıklanması da mümkündür: Zekât mallarına göz dikmiş bazı kimseler Hz. Peygamber’den bunların kendilerine verilmesini istemişler, Resûlullah onların bu haksız taleplerini hoş karşılamamış, onlar da serzenişte bulunmaya başlamışlardı; işte âyet bu tutumu kınamakta, ardından gelen 59. âyet de kanaatkâr olmaya ve Hz. Peygamber’in takdirine saygılı davranmaya çağırmaktadır.

 Âyette geçen sadaka kelimesi, “doğru söylemek, sözünü tutmak” gibi anlamlara gelen sıdk kökünden türetilmiş olup, müminin hem bir başkasına merhamet sâikiyle sunduğu şeyleri ve yaptığı yardımları hem karşılığında dünyevî hiçbir şey beklemeden ahlâkî yahut hukukî gerekçelerle yapmakla yükümlü olduğu yardımları hem de zekât adı verilen ve ibadet mahiyeti taşıyan zorunlu ödemeyi kapsar. Daha sonraki dönemlerde gönüllü ödemeleri ifade için kullanılır hâle gelen bu kelimenin 60. âyette terim anlamıyla yani zekât mânasında kullanıldığı hemen bütün İslâm âlimlerince kabul edilir.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 22-23

 
Ebu Sâid el-Hûdri (ra) şöyle demiştir:” Peygamber (sav) bir ganimeti paylaştirirken biz yanında oturuyorduk. Bu sırada Temîm kabilesinden Zü’l-Huveysıra adında biri, Hz. Peygamber’ın karşısına çıkıp kaba bir şekilde: “Âdil ol ey Muhammed! Senin adil davranmadığını görüyorum.” deme küstahlığında bulundu. Resulullah Efendimiz de: ‘Yazık sana ! Ben adaletli davranmazsam kim adaletli davranır?’ buyurdu. Bu tavrına karşı ashab-ı kirâm’dan bir kısmı onu öldürmek için Hz. Peygamber’den müsâade istedilerse de Peygamber Efendimiz buna izin vermedi ve: “Bunun öyle taraftarları olacak ki, bunların namazı karşısında sizden biri kendi namazını az görecek; bunların orucu karşısında kendi orucunu az bulacak. Bunlar Kur’an okuyacaklar; ama Kur’an boğazlarından aşağı inmeyecek. Bunlar, okun avı delip süratle çıkıp gittiği gibi İslâm’dan süratle çıkacaklar… ” buyurdu.
(Buhâri, Menâkıb 25; Müslim, Zekât 143).
 
لمز Lemeze : لَمْز Kavramı dedikodu yapmak ve kusur aramaktır. Hümeze suresi وَيْلٌ لِّكُلِّ هُمَزَةٍ لُّمَزَةٍ 104/1 ayetinde önce الهَمْز’ i daha sonra الّلمْز’i zikretmesi daha uygun olmuştur: Zira gıyaben ayıplama, yüzüne kınamadan daha hafif ve daha kolaydır, diğeri daha şiddetli ve kuvvetlidir. Evvela daha hafif ve genel olanı zikretmiş akabinde daha özel ve şiddetli olanı zikretmiştir. الهمز ve اللمز in altında yatan şeylere gelince ; her ikisi de dünyevi işlerle, mala olan şiddetli muhabbetle, maddi lezzetlerle, huzursuzlukla ve içinde külli yada cüz’i mahrumiyet bulunan hüzünle alakalıdır ki هَمَزَ ve لَمَزَ sahipleri اَلَّذ۪ي جَمَعَ مَالًا وَعَدَّدَهُۙ Hümeze, 104/2 kavli ile tarif edilmişlerdir. (Müfredat – Tahkik ) Kuran’ı Kerim’de 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) ”
 

وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِۚ

 

وَ  istînâfiyyedir.  مِنْهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَلْمِزُكَ dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَلْمِزُكَ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Muttasıl zamir كَ mef'ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

فِي الصَّدَقَاتِ  car mecruru  يَلْمِزُكَ  fiiline müteallıktır. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri,  في قسم الصدقات (sadakaların bir kısmında) şeklindedir.

الصَّدَقَاتِ  kelimesi cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.


 فَاِنْ اُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَاِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَٓا اِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ

 

فَ  atıf  harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  اُعْطُوا  şart fiili olup damme üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. Mahallen meczumdur.

مِنْهَا  car mecruru  اُعْطُوا  fiiline müteallıktır.

Şartın cevabı  رَضُوا ’dur.  رَضُوا  mahzuf  ي  harfinin mukadder dammesiyle mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.   

وَ  atıf harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  لَمۡ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.

يُعْطَوْا  şart fiili olup  نَ ’un hazfıyla meczum, meçhul, muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

مِنْهَٓا  car mecruru  يُعْطَوْا  fiiline müteallıktır.

اِذَا  müfacee harfidir.  اِذَا, isim cümlesinin önüne geldiğinde “birdenbire, ansızın” manasında müfacee harfi olur.

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَسْخَطُونَ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَسْخَطُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يُعْطَوْا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındandır. Sülâsîsi  عطو’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِۚ

 

وَ  istînâfiyyedir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede îcâzı hazif sanatı vardır. مِنْهُمْ  mahzuf mukaddem haberin sıfatına müteallıktır. Takdiri, ...بعض منهم  şeklindedir.

Muahhar mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası  يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِۚ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

 

 فَاِنْ اُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَاِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَٓا اِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ

 

Cümle …يَلْمِزُكَ  cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart üslubunda gelmiş olmasına rağmen haberi manada olması, haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır. 

اُعْطُوا مِنْهَا  şart cümlesi, mazi fiil sıygasında, meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir. Cevap cümlesi  رَضُوا  mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)

Ayetteki ikinci şart cümlesi öncekine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

Şart cümlesi  يُعْطَوْا, menfi muzari fiil sıygasında gelerek tecessüm ifade etmiştir. Mufacee harfinin dahil olduğu  اِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ, faide-i haber ibtida kelam olan isim cümlesidir. İsim cümlesi sübut ifade eder.

اُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا  cümlesiyle  لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَٓا اِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

اُعْطُوا - لَمْ يُعْطَوْا arasında tıbak-ı selb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale's-sadr sanatları, يَسْخَطُونَ - رَضُوا  arasında tıbâk-ı hafî vardır.

Ayette yer alan  اِذَا  kelimesi müfacee içindir yani “ansızın, hemen” gibi manalara gelen bir kelimedir.

Yani “Eğer sadakalardan kendilerine bir şey verilmezse hemen aniden değişiverip kızarlar.” Burada münafıkla tanıtıldığı gibi bunların din adına değil de hep kendi adlarına ve çıkarlarına göre memnuniyet veya hoşnutsuzluk gösterdikleri anlatılmaktadır. Kendilerinin ve ailelerinin çıkarları sözkonusu olduğunda hoşnutluk veya hoşnutsuzluklarını gösteriyorlar. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) Mekke halkına ganimetleri veya sadakaları dağıttığı o gün, ganimetlerden daha fazla pay dağıtmak suretiyle onları kazanmak istiyordu, münafıklar ise bundan sıkıntı duymaya ve rahatsız olmaya başlamışlardı. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl, Âşûr)