Şems Sûresi 13. Ayet

فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللّٰهِ نَاقَةَ اللّٰهِ وَسُقْيٰيهَا۠  ...

Allah’ın Resûlü de onlara şöyle demişti: “Allah’ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَقَالَ demişti ق و ل
2 لَهُمْ onlara
3 رَسُولُ elçisi ر س ل
4 اللَّهِ Allah’ın
5 نَاقَةَ devesine ن و ق
6 اللَّهِ Allah’ın
7 وَسُقْيَاهَا ve onun su içmesini س ق ي
 

Başka sûrelerde örnekleri görüldüğü gibi burada da geçmiş bir kavmin hikâyesinden konuyla ilgili bir kesit verilmiştir. 8-10. âyetlerde insanın hayır veya şer yollarından birini seçebileceği, bu imkâna sahip olarak yaratıldığı bildirildikten sonra nihaî kurtuluşun da yıkımın da bu seçime bağlı bulunduğu uyarısı yapılmıştı. İşte 11-15. âyetlerde bu seçimi yanlış yapanlardan bir örnek ve insanlara bir ibret olmak üzere geçmişten bir topluluğun, Semûd kavminin yanlış seçimi ve bu yüzden başlarına gelen büyük felâket hatırlatılmıştır (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79; Hûd 11/61-68). Kuşkusuz burada deve kesme olayı tek başına bir felâket sebebi olmayıp, bu felâket, 14. âyette belirtilen “tekzib”in yani Allah’ın elçisi Salih’i peygamber olarak tanımayıp onun bir yalancı olduğunu iddia etmelerinin ve kötülüklerini sürdürmelerinin bir bedelidir. 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:630
 

فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللّٰهِ نَاقَةَ اللّٰهِ وَسُقْيٰيهَا۠


Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.    

لَهُمْ  car mecruru  قَالَ  fiiline mütealliktir.  رَسُولُ  fail olup lafzen merfûdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.   

Mekulü’l-kavli  نَاقَةَ اللّٰهِ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

نَاقَةَ  mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Takdiri, ذروا ناقة الله (Allah’ın devesini serbest bırakın)  şeklindedir.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

سُقْيٰيهَا۠  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  سُقْيٰيهَا۠  elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
 

فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللّٰهِ نَاقَةَ اللّٰهِ وَسُقْيٰيهَا۠


Ayet, takip ifade eden atıf harfi  فَ  ile 11. ayetteki  كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوٰيهَا  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُمْ , durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir.

رَسُولُ اللّٰهِ  izafetinde lafz-ı celale muzâf olması  رَسُولُ ’nün şanı içindir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  نَاقَةَ اللّٰهِ وَسُقْيٰيهَا۠  cümlesinde, îcaz-ı hazif sanatı vardır.  نَاقَةَ اللّٰهِ , takdiri  ذروا  (Bırakın) olan fiilin mef’ûlüdür. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Lafza-ı celâl, sakındırma ve korkutmayı artırmak için tekrar edilmiştir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

رَسُولُ - اللّٰهِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

سُقْيٰيهَا۠  izafeti  نَاقَةَ اللّٰهِ ‘ye atfedilmiştir.

Veciz ifade kastına matuf  نَاقَةَ اللّٰهِ  izafetinde, Allah lafzına muzâf olan  نَاقَةَ , tazim edilmiştir. 

ناقة الله [Allah’ın devesi(ne aman dikkat!)] ifadesinin mansub kılınması, (Onu hunharca kesmeyi bırakın!) veya (Onu hunharca kesmekten sakının!) cümlesinin gizlenmesiyle tahzir (sakındırma) tarzı üzere gerçekleşmiştir. Tıpkı senin; ! الاسد الاسد (Amanın, aslan… aslan!) ve ! الصبي الصبي (Aman dikkat! Çocuk! Çocuk!) demen gibidir. Ve aman onun su hakkına dikkat! Binaenaleyh, o deveyi su hakkından geri edip de onu sırf kendinize tahsis etmeyin! (Keşşâf)

ناقة الله [Allah'ın devesi] şeklindeki isim tamlaması, devenin değer­li ve şerefli bir varlık olduğunu göstermek içindir. Onun değerli bir varlık olduğunu göstermek İçin, Allah'ın devesi denilmiştir. Çünkü bu deve, Sa­lih (as)'in bir mucizesi olarak sağır bir kayadan çıkmıştır. (Safvetü’t Tefâsir)