Beyyine Sûresi 1. Ayet

لَمْ يَكُنِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْـكِتَابِ وَالْمُشْرِك۪ينَ مُنْفَكّ۪ينَ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُۙ  ...

Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَمْ
2 يَكُنِ değillerdi ك و ن
3 الَّذِينَ kimseler
4 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
5 مِنْ -nden
6 أَهْلِ ehli- ا ه ل
7 الْكِتَابِ Kitap ك ت ب
8 وَالْمُشْرِكِينَ ve müşrikler(den) ش ر ك
9 مُنْفَكِّينَ bırakılacak ف ك ك
10 حَتَّىٰ dek
11 تَأْتِيَهُمُ kendilerine gelinceye ا ت ي
12 الْبَيِّنَةُ açık kanıt ب ي ن
 
Burada eleştiri konusu edilen “Ehl-i kitap”tan maksat, özellikle o dönemde Medine ve çevresinde yaşayan yahudilerle hıristiyanlar; “müşrikler”den maksat ise dönemin putperest Araplar’ıdır. Her ne kadar burada Hz. Peygamber’in yakın çevresinde bulunan iki grup inkârcı zikredilmişse de hüküm geneldir, bütün insanlığı ilgilendirmektedir. İlk âyet hakkında yapılan yorumları üç noktada özetlemek mümkündür: a) Müfessirlerin çoğunluğu bu âyeti, “Allah ve resulünü inkâr eden yahudiler, hıristiyanlar ve putperestler, kendilerine açık kanıt yani peygamber gelinceye kadar içinde bulundukları inkârcılıktan ayrılıp ona son vermeyeceklerdir” şeklinde yorumlamışlardır. b) Diğer bir yorum da şöyledir: Allah Teâlâ, Hz. Peygamber’in muhatapları olan Ehl-i kitap ile müşrikleri, –yeni bir ilâhî mesajın zamanı geldiği için– o mesajı göndermeden dünyadan ayırmayacaktır. c) Aynı âyet, söz konusu grupların, kendilerine elçi ve kanıt gelmedikçe, gönderilmedikçe cezalandırılmayacakları şeklinde de yorumlanmıştır (bk. Ebû Hayyân, VIII, 498; Şevkânî, V, 557-558). Bu son anlam âyetin bağlamına daha uygun görünmektedir. Yüce Allah, insanları iyiyi kötüden ayırt edecek yeteneklerle donatmış olmakla birlikte yine de, merhametinin bir sonucu olarak, açık kanıt göndermediği ve mesajının ulaşmadığı kimseleri yaptıklarından dolayı cezalandırmayacağını haber vermiştir. Nitekim bu husus, “Biz bir resul göndermedikçe azap edecek değiliz” (İsrâ 17/15) meâlindeki âyette daha açık bir şekilde ifade buyurulmuştur. 2. âyette, ilk âyette geçen kanıtın, “tertemiz sayfalar”ı okuyup Allah’ın emirlerini insanlara tebliğ etmek üzere Allah tarafından gönderilmiş olan Hz. Peygamber olduğu belirtilmiştir. “Tertemiz sayfalar” ise Kur’an’ın sayfaları olup “tertemiz” nitelemesi, “yalan, nifak, şüphe, sapkınlık ve yanlışlık vb. kusurlardan arınmış sayfalar” anlamını ifade eder (bk. Kurtubî, XXIX, 142). 3. âyet ise bu sayfalarda “kitaplar”, yani dosdoğru, hakkı bâtıldan ayıran ilâhî âyetler ve hükümler bulunduğunu bildirmektedir. Kur’an-ı Kerîm önceki kitapların hükümlerini içerdiği için de bu şekilde nitelendirilmiş ­olabilir. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 663-664
 
Kadir sûresi Riyazus Salihin, 1192 Nolu Hadis Ebû Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Kadir gecesini değerlendiren kişinin geçmiş günahları bağışlanır." (Buhârî, Îmân 25, 27, 28, 35, Savm 6, Terâvih 1, Leyletü'l-kadr 1; Müslim, Müsâfirîn 173-176) Riyazus Salihin, 1193 Nolu Hadis Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, bir grup sahâbî, rüyalarında Kadir gecesinin ramazan'ın son yedi gecesinde olduğunu görmüşler (ve bunu Hz. Peygamber'e bildirmişler)di. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: - "Kadir gecesi ile ilgili rüyalarınızın, ramazanın son yedi gecesi üzerinde toplandığını görüyorum. O halde Kadir gecesini arayan onu ramazanın son yedi gecesinde arasın!" (Buhârî, Leyletü'l-kadr 2, Ta'bîr 8; Müslim, Sıyâm 205 -206. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 5; Tirmizî, Savm 71) Riyazus Salihin, 1198 Nolu Hadis Âişe radıyallahu anhâ  şöyle dedi: - Ey Allah'ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? diye sordum. - "Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla! diye dua et" buyurdu. (Tirmizî, Daavât 84.)
 

لَمْ يَكُنِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْـكِتَابِ وَالْمُشْرِك۪ينَ مُنْفَكّ۪ينَ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُۙ

 

Fiil cümlesidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

يَكُنِ  nakıs, meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  يَكُنِ ‘nin ismi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

مِنْ اَهْلِ  car mecruru  كَفَرُوا ‘daki failin mahzuf haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. الْـكِتَابِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الْمُشْرِك۪ينَ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuf olup, cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُنْفَكّ۪ينَ  kelimesi  يَكُنِ ‘nin haberi olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir. تَأْتِيَ  muzari fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel, حَتّٰى  harf-i ceri ile birlikte  مُنْفَكّ۪ينَ ‘ye mütealliktir.

حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada harf-i cer olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَأْتِيَهُمُ  fetha ile mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  الْبَيِّنَةُ  fail olup lafzen merfûdur. 

الْمُشْرِك۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

مُنْفَكّ۪ينَ  kelimesi; sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan infiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لَمْ يَكُنِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْـكِتَابِ وَالْمُشْرِك۪ينَ مُنْفَكّ۪ينَ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُۙ

 

Sure, berâat-i istihlâl sanatına uygun olarak, surenin konusuyla alakalı bir cümleyle başlamıştır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiştir. Ayrıca cümle, hüsn-i ibtidâ sanatının güzel bir örneğidir.

Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi) 

Surenin ilk ayeti ibtidaiyyedir. Menfi muzari sıygada nakıs fiil  كَان ‘nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  الَّذ۪ينَ  nakıs fiil  كان ’nin ismi,  مُنْفَكّ۪ينَ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُۙ , haberidir.

كان ’nin ismi konumunda olan cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْـكِتَابِ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi mezkûr kişileri tahkir içindir.  مِنْ , ba’diyet ifade eder.

مِن أهْلِ الكِتابِ  sözündeki  مِن  harfi, inkar edenleri açıklamak için gelmiştir, beyaniye manasındadır. (Âşûr)

مِنْ اَهْلِ الْـكِتَابِ  car mecruru,  كَفَرُوا ‘daki failin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.  مُشْرِك۪ين  kelimesi  اَهْلِ ’ye matuftur. Cihet-i câmia tezâyüftür.

مُنْفَكّ۪ينَ  kelimesi  انفعل  babının ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.  

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/36, C. 5, s.124)

الِانْفِكاكُ (ayrılmak), bırakmak demektir. Bir şeyi kendisinden ayırmak ve koparmak demektir. Burada ‘’vazgeçmek manasında müstear olmuştur. (Âşûr)

Gaye bildiren harf-i cer  حَتّٰى ‘nın, gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel mecrur mahalde olup,  حَتّٰى  ile birlikte  مُنْفَكّ۪ينَ ’ye mütealliktir. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

الْبَيِّنَةُ  kelimesindeki tarif ahd-i zihnîdir. (Âşûr)

كَفَرُوا - الْمُشْرِك۪ينَ  ve  الْبَيِّنَةُۙ  - الْـكِتَابِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Cenab-ı Hak, niçin,  اَهْلِ الْـكِتَابِ ‘tan demiş de, "Yahudi ve Hristiyanlardan" dememiştir? Çünkü  اَهْلِ الْـكِتَابِ ‘tan ifadesi, onların, alim olduklarına delalet eder ki bu da, ya daha çok tazimi gerektirmiştir, -ki işte bu sebeple de bunlar, "Yahudi ve Hristiyanlardan..." diye değil de, bu lakapla zikredilmişlerdir. Yahut, bunların alim olmaları, küfürlerinin daha fazla çirkin olmasını gerektirmiştir; daha fazla cezayı hak ettiklerine dikkat çekmek için de, işte bu vasıfla zikredilmişlerdir. Cenab-ı Hak, "kâfir olanlar" ifadesini, ehl-i kitap ve müşrikler olarak tefsir etti. Binaenaleyh bu, hepsinin, küfürde aynı olmalarını gerektirir. İşte bu yüzden ulema, "Küfür, tek bir millettir" demişlerdir. O halde yahudi müşrike, müşrik de yahudiye varis olabilir. (Fahreddin er-Râzî)  

Kitap ehlinden yahudi ve hristiyanlardan demektir ve müşriklerden lafzı kitab ehlinden lafzına atf ile cer mahallindedir. İbn Abbâs dedi ki: Kitab ehli Yesrib'de bulunan yahudilerdir. Bunlar Kurayza, Nadir ve Kaynukaoğullarıdır.  Müşrikler ise Mekke ve civarında bulunanlar ile Medine ve civarında bulunanlardır. Maksat Kureyş müşrikleridir. Ayrılmayacaklardı; küfürlerinden vazgeçmeyecek, başka yola sapmayacaklardı demektir. Kendilerine apaçık delil gelinceye kadar. Yani apaçık delil onlara gelinceye kadar. Bu da Muhammed (sav)’dir. (Kurtubî)