Beyyine Sûresi 3. Ayet

ف۪يهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌۜ  ...

O sahifelerde dosdoğru hükümler vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فِيهَا onda vardır (sahifelerde)
2 كُتُبٌ Kitaplar ك ت ب
3 قَيِّمَةٌ doğru, değerli ق و م
 
Burada eleştiri konusu edilen “Ehl-i kitap”tan maksat, özellikle o dönemde Medine ve çevresinde yaşayan yahudilerle hıristiyanlar; “müşrikler”den maksat ise dönemin putperest Araplar’ıdır. Her ne kadar burada Hz. Peygamber’in yakın çevresinde bulunan iki grup inkârcı zikredilmişse de hüküm geneldir, bütün insanlığı ilgilendirmektedir. İlk âyet hakkında yapılan yorumları üç noktada özetlemek mümkündür: a) Müfessirlerin çoğunluğu bu âyeti, “Allah ve resulünü inkâr eden yahudiler, hıristiyanlar ve putperestler, kendilerine açık kanıt yani peygamber gelinceye kadar içinde bulundukları inkârcılıktan ayrılıp ona son vermeyeceklerdir” şeklinde yorumlamışlardır. b) Diğer bir yorum da şöyledir: Allah Teâlâ, Hz. Peygamber’in muhatapları olan Ehl-i kitap ile müşrikleri, –yeni bir ilâhî mesajın zamanı geldiği için– o mesajı göndermeden dünyadan ayırmayacaktır. c) Aynı âyet, söz konusu grupların, kendilerine elçi ve kanıt gelmedikçe, gönderilmedikçe cezalandırılmayacakları şeklinde de yorumlanmıştır (bk. Ebû Hayyân, VIII, 498; Şevkânî, V, 557-558). Bu son anlam âyetin bağlamına daha uygun görünmektedir. Yüce Allah, insanları iyiyi kötüden ayırt edecek yeteneklerle donatmış olmakla birlikte yine de, merhametinin bir sonucu olarak, açık kanıt göndermediği ve mesajının ulaşmadığı kimseleri yaptıklarından dolayı cezalandırmayacağını haber vermiştir. Nitekim bu husus, “Biz bir resul göndermedikçe azap edecek değiliz” (İsrâ 17/15) meâlindeki âyette daha açık bir şekilde ifade buyurulmuştur. 2. âyette, ilk âyette geçen kanıtın, “tertemiz sayfalar”ı okuyup Allah’ın emirlerini insanlara tebliğ etmek üzere Allah tarafından gönderilmiş olan Hz. Peygamber olduğu belirtilmiştir. “Tertemiz sayfalar” ise Kur’an’ın sayfaları olup “tertemiz” nitelemesi, “yalan, nifak, şüphe, sapkınlık ve yanlışlık vb. kusurlardan arınmış sayfalar” anlamını ifade eder (bk. Kurtubî, XXIX, 142). 3. âyet ise bu sayfalarda “kitaplar”, yani dosdoğru, hakkı bâtıldan ayıran ilâhî âyetler ve hükümler bulunduğunu bildirmektedir. Kur’an-ı Kerîm önceki kitapların hükümlerini içerdiği için de bu şekilde nitelendirilmiş ­olabilir. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 663-664
 

ف۪يهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌۜ


ف۪يهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌۜ  cümlesi  صُحُفاً ‘nin ikinci sıfatı olarak mahallen mansubdur.

İsim cümlesidir.  ف۪يهَا  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  كُتُبٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  قَيِّمَةٌ  kelimesi  كُتُبٌ ‘nün sıfatı olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

ف۪يهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌۜ


Ayet fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemali ittisâldır. Cümle, önceki ayetteki  صُحُفاً için ikinci sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

ف۪يهَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  كُتُبٌ قَيِّمَةٌۜ , muahhar mübtedadır. 

Müsnedün ileyh olan  كُتُبٌ  kelimesinin nekre gelmesi tazim, kesret ve nev içindir. 

قَيِّمَةٌ  kelimesiكُتُبٌ  için sıfatıdır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Kitap,  قَيِّمَةٌۜ  ile sıfatlanarak kişileştirilmiştir. Kitabın, şahsa mahsus bir özellikle tavsif edilmesi, azametini artırmaktadır. Bu ifadede tecessüm ve istiare sanatları vardır.

O sayfalarda, en doğru hükümler vardır; onlardadır bütün kıymetli kitaplar, yani doğru sabit kitaplar, bozulmaz, devamlı hak yazıları o temiz sayfaların içindedir. Ki bunlar işte o "oku" diye okunması emrolunan Kur'an sayfaları, Kur'an sureleridir. O kâfirler, böyle temiz sayfalar okuyacak bir Allah Resulü gelinceye kadar bulundukları hal ve vaziyetten, din ve inançtan ayrılacak değillerdi. Öyle bir beyyine gelmedikçe tamamen hak ve tevhid dinini bilip de yerleşecek ve hallerini değiştirecek bir durumda bulunmuyorlardı ve bunda özürlü olabilirlerdi. (Elmalılı)

القَيِّمَةُ : İstikamette dosdoğru olan demektir. Yani güçlü duruştur. Burada kemâl ve doğruluk manasında mecaz olmuştur. Aklî bir şey, hissî bir şeye benzetilmiştir. Bir işi yapan faydalı bir işi için hazırlık yapana benzetilmiştir. (Âşûr)