Beyyine Sûresi 4. Ayet

وَمَا تَفَرَّقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُۜ  ...

Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 تَفَرَّقَ ayrılığa düşmediler ف ر ق
3 الَّذِينَ olanlar
4 أُوتُوا verilmiş ا ت ي
5 الْكِتَابَ Kitap ك ت ب
6 إِلَّا ancak (düştüler)
7 مِنْ
8 بَعْدِ (ondan) sonra ب ع د
9 مَا ne ki
10 جَاءَتْهُمُ kendilerine geldi ج ي ا
11 الْبَيِّنَةُ açık kanıt ب ي ن
 
Burada eleştiri konusu edilen “Ehl-i kitap”tan maksat, özellikle o dönemde Medine ve çevresinde yaşayan yahudilerle hıristiyanlar; “müşrikler”den maksat ise dönemin putperest Araplar’ıdır. Her ne kadar burada Hz. Peygamber’in yakın çevresinde bulunan iki grup inkârcı zikredilmişse de hüküm geneldir, bütün insanlığı ilgilendirmektedir. İlk âyet hakkında yapılan yorumları üç noktada özetlemek mümkündür: a) Müfessirlerin çoğunluğu bu âyeti, “Allah ve resulünü inkâr eden yahudiler, hıristiyanlar ve putperestler, kendilerine açık kanıt yani peygamber gelinceye kadar içinde bulundukları inkârcılıktan ayrılıp ona son vermeyeceklerdir” şeklinde yorumlamışlardır. b) Diğer bir yorum da şöyledir: Allah Teâlâ, Hz. Peygamber’in muhatapları olan Ehl-i kitap ile müşrikleri, –yeni bir ilâhî mesajın zamanı geldiği için– o mesajı göndermeden dünyadan ayırmayacaktır. c) Aynı âyet, söz konusu grupların, kendilerine elçi ve kanıt gelmedikçe, gönderilmedikçe cezalandırılmayacakları şeklinde de yorumlanmıştır (bk. Ebû Hayyân, VIII, 498; Şevkânî, V, 557-558). Bu son anlam âyetin bağlamına daha uygun görünmektedir. Yüce Allah, insanları iyiyi kötüden ayırt edecek yeteneklerle donatmış olmakla birlikte yine de, merhametinin bir sonucu olarak, açık kanıt göndermediği ve mesajının ulaşmadığı kimseleri yaptıklarından dolayı cezalandırmayacağını haber vermiştir. Nitekim bu husus, “Biz bir resul göndermedikçe azap edecek değiliz” (İsrâ 17/15) meâlindeki âyette daha açık bir şekilde ifade buyurulmuştur. 2. âyette, ilk âyette geçen kanıtın, “tertemiz sayfalar”ı okuyup Allah’ın emirlerini insanlara tebliğ etmek üzere Allah tarafından gönderilmiş olan Hz. Peygamber olduğu belirtilmiştir. “Tertemiz sayfalar” ise Kur’an’ın sayfaları olup “tertemiz” nitelemesi, “yalan, nifak, şüphe, sapkınlık ve yanlışlık vb. kusurlardan arınmış sayfalar” anlamını ifade eder (bk. Kurtubî, XXIX, 142). 3. âyet ise bu sayfalarda “kitaplar”, yani dosdoğru, hakkı bâtıldan ayıran ilâhî âyetler ve hükümler bulunduğunu bildirmektedir. Kur’an-ı Kerîm önceki kitapların hükümlerini içerdiği için de bu şekilde nitelendirilmiş ­olabilir. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 663-664
 
Müfessirlerin çoğunluğuna göre bu âyetteki “açık kanıt”tan maksat, getirdiği mesaj ve mûcizelerle apaçık hak ve hakikat elçisi olan Hz. Peygamber’dir. Buna rağmen Ehl-i kitap onun hakkında ihtilâfa düştüğü için kınanmıştır. Müfessirler Hz. Peygamber gelinceye kadar Ehl-i kitabın, son peygamberin geleceği hakkında fikir birliği içerisinde bulunduğunu, fakat Hz. Peygamber geldikten sonra bir kısmı ona inandığı, çoğu ise inkâr ettiği için ayrılığa düştüklerini söylemişlerdir (Taberî, XXX, 169; Şevkânî, V, 558-559). İbn Âşûr’a göre bu âyetteki “açık kanıt”la Hz. Îsâ’nın gelişi kastedilmiştir. Zira, İsrâiloğulları’nın geçmişteki bazı peygamberlerinin verdikleri haber uyarınca, Hz. Îsâ kendilerine peygamber olarak gönderildiği halde onların bazıları ona inanırken büyük çoğunluğu onun peygamberliğini tanımamışlar, böylece aralarında ayrılığa düşmüşler, yahudiler ve hıristiyanlar olarak bölünmüşlerdir (XXX, 478-479). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 664
 
Beyyine-4 Resûl-i Ekrem bu anlaşmazlıktan söz ederek “ Yahudiler yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya, Hıristiyanlar da yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrılmışlardır. Ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaklardır “ buyurmuştur. ( Ebû Dâvud, Sünne 1, Tirmizi, Îman 18; İbni Mâce, Fiten 17; Ahmed b Hanbel, Müsned ,IV ,102; Elbâni, Silsiletü’l-ehâdis’s-sahiha ,I ,402,nr. 203).
 

وَمَا تَفَرَّقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُۜ


وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında irab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَفَرَّقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl fail olarak mahallen merfudur. İsm-i mevsûlun sılası  اُو۫تُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اُو۫تُوا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  الْـكِتَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

اِلَّا  hasr edatıdır.  مِنْ بَعْدِ  car mecruru  اُو۫تُوا  fiiline mütealliktir.  مَا  ve masdar-ı müevvel  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

جَٓاءَتْهُمُ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  الْبَيِّنَةُ  fail olup lafzen merfûdur.  

تَفَرَّقَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  فرق ’dir. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

اُو۫تُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

وَمَا تَفَرَّقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُۜ

 

Ayet, 1. ayetteki …لَمۡ یَكُنِ ٱلَّذِینَ كَفَرُوا۟  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. Menfi sıygadan müspet sıygaya iltifat edilmiştir.

Mazi fiil sıygasındaki cümle iki tekid hükmündeki kasrla tekid edilmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Fail konumundaki cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  اُو۫تُوا الْـكِتَابَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اُو۫تُوا  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُۜ  car mecruru, تَفَرَّقَ  fiiline mütealliktir.

Nefy harfi  مَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan kasr, fiil ve car mecrur arasındadır. مَا تَفَرَّقَ sıfat/maksûr,  مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُۜ  mevsûf/maksûrun aleyh olduğu için kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.

بَعْدِ ‘nin muzâfun ileyhi olan masdar harfi  مَا ‘nın sılası olan  جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الْبَيِّنَةُ  kelimesindeki tarif ahd-i zihnîdir. (Âşûr)

Kitap ehli, ancak kendilerine apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler. Fakat o kendilerine kitap verilenler, yani o kitap ehli veya bilhassa onların bilginleri olan okur yazar takımı ancak kendilerine o beyyine (apaçık mucize) geldikten sonra ayrıldılar, ayrılığa düştüler. Kimisi o beyyineye, o Resule iman ettiği halde, kimisi küfre sapıp eski hallerinde kalmakta ısrar ederek tefrika (ayrılıkçılık) çıkardılar. (Elmalılı)

تَفَرَّقَ (Ayrılmak) delilleri inkâr etmekten kinayedir. Çünkü onların ayrılığı, Îsa (as)’ın delillerini tasdik etme konusunda ihtilafa düşmeleriydi. (Âşûr)