وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَاۙ
Kıyamet gününün ne kadar dehşet verici bir gün olduğu ve o sırada nelerin meydana geleceği anlatılarak insanların o gün için hazırlık yapmaları gerektiğine dikkat çekilmektedir. Başka âyetlerde anlatıldığı üzere kıyamet kopacağı gün sûrun birinci defa üflenmesiyle yerküresinde şiddetli sarsıntılar meydana gelecek ve dağlar yerlerinden kopup savrulacak, yeryüzünde yıkılmayan hiçbir şey kalmayacaktır (krş. Kehf 18/47; Tâhâ 20/101-107). Çünkü “kıyamet sarsıntısı gerçekten çok büyük bir olaydır” (Hac 22/1). 2. Âyette belirtilen “yerin ağırlıklarını dışarı atması” ile ne kastedildiği hususunda öne çıkan açıklamalar şunlardır: a) Kabirlerdeki ölülerin dirilip dışarı çıkması; b) Yer altındaki madenler, gazlar, ve lâvların dışarı çıkması. Müfessirler yerin ağırlıklarını dışarı çıkarması olayının sûrun ikinci defa üflenmesiyle gerçekleşeceğini söylemişlerdir. Yerkürede meydana gelen bu dehşet verici olayları gören insan, “Ne oluyor buna!” diyerek korku ve şaşkınlığını ifade eder. Çünkü daha önce bu derecede şiddetli bir sarsıntı görülmemiştir.
“O gün yer, rabbinin ona vahyettiği şekilde bütün haberlerini anlatır.” meâlindeki 4-5. âyetler başlıca üç şekilde yorumlanmıştır: a) Allah yere bir çeşit konuşma ve anlatma yeteneği verir, o da üzerinde olup bitenleri ve kimin ne yaptığını açık açık anlatır. Nitekim bir hadiste kıyamet gününde arzın dile gelerek konuşacağı bildirilmiştir (İbn Mâce, “Zühd”, 31). b) O gün Allah’ın hükmü uyarınca arz, üstünde olup bitenleri tek tek sayıp dökercesine insanların orada yaptıkları her şeyi açığa çıkarır. c) Yer, o büyük sarsıntıyla âdeta dünyanın son bulduğunu ve âhiretin geldiğini haber verir (Râzî, XXXII, 59). Sonuçta önemli olan arzın gerçek anlamda konuşup konuşmaması değil, dünya hayatının bittiğini ve herkesin neler yaptığını açık açık ortaya koyması ve artık orada hiçbir şeyin saklı gizli kalmayacak olmasıdır. Âyetin bunu anlatmaktan maksadı ise insanların bu gerçeği göz önüne alarak o gün arzın kendisi hakkında iyi şeyler söylemesini sağlayacak bir hayat yaşamalarıdır.
وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَاۙ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَخْرَجَتِ fetha üzere mebni mazi fiildir. تِ te'nis alametidir. الْاَرْضُ fail olup lafzen merfûdur. اَثْقَالَهَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَخْرَجَتِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi خرج ‘ dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَاۙ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki şart cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
الْاَرْضُ kelimesi, اَخْرَجَتِ fiilinin failidir. اَثْقَالَهَا mef’ûldür.
اَخْرَجَتِ fiilinin الْاَرْضُ ‘ya nispet edilmesi istiare sanatıdır. Canlılara mahsus olan çıkarma fiili arza nispet edilmiş, böylece cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı vardır.
Önemine binaen zamir makamında الْاَرْضُ ’nun zikredilmesi, ıtnâb sanatıdır. Bu tekrarda ayrıca reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ [Yer çıkardı.] denilerek, zamir yerine açık isim getirilmesi, olayı daha vurgulu bir şekilde anlatmak içindir. (Safvetü’t Tefâsir)
Yerin ağırlıklarını çıkarmasında iki rivayet vardır. Birisi: Ölüleri kabirlerinden fırlatıp çıkarmasıdır ki; وَاِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْ “Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman.” (İnfitar, 82/4) ayetinin mefhumudur. Bu ise dirilmek demek olacağından ikinci surun üflenmesine işaret olur. Diğeri de içindeki definelerin, hazinelerin, madenlerin meydana çıkarılmasıdır ki, bunun da ilk sura üflemede, yani ilk zelzelede olması açıktır.
“Kâmus”ta اَثْقَالَ, misafirin yani yolcunun ağırlık denilen eşya ve ailesine, sahibinin çoğunlukla kullanmayıp koruyup hıfzettiği güzel ve kıymetli şeye denir.
وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَاۙ buyurulmakla, o zelzele halinde yer seferberlik yapan bir yolcuya ve içindeki ölüler ve hazineleri o yolcunun ağırlığını oluşturan eşya ve ailesine teşbih edilmek suretiyle bir istiare-i mekniyye yapılmış demek olur. (Elmalılı Hamdi Yazır)