الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَك۪يمِ
Kur’ân-ı Kerîm, fert ve toplum olarak insanların muhtaç bulunduğu birçok hüküm (irşad, tâlimat, tavsiye vb.) ihtiva etmektedir; getirdiklerinin ölçülü, yerinde ve faydalı olması da onun “hikmetli” niteliğini oluşturmaktadır.
Kur’an’ı vahyeden Allah, daha hiçbir âyet göndermeden kitabın içeriğini bildiği için, bilgisindeki kitaba işaret ederek “bu kitap…” diyebilir veya birkaç âyet geldikten sonra, o zamana kadar gelenlerle ondan sonra gelecek olanlara işaret ederek “bu kitap…” demiş olabilir. Her iki durumda da kitaptan maksat Kur’an’dır.
(Diyanet Tefsiri/)الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَك۪يمِ
الٓـرٰ۠ hurûf-u mukattaa harfleridir.
İsim cümlesidir. İsmi işaret olan تِلْكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
اٰيَاتُ haber olup lafzen merfûdur. الْكِتَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الْحَك۪يمِ kelimesi الْكِتَابِ ’nin sıfatıdır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ve mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْحَك۪يمِ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَك۪يمِ
Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâaet-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. Hurûf-u mukattaa ile başlayan bütün sureler buna örnektir. Çünkü muhatabın dikkatini celbeder ve dinlemeye teşvik eder. (Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Tefsir alimleri surelerin başlarındaki bu harfler hakkında farklı görüşlere sahiptir. Âmir eş-Şâbi, Süfyan es-Sevri ve bir grup muhaddis şöyle demiştir: “Bunlar Allah'ın Kur’an-ı Kerim’de sakladığı bir sırdır. Yüce Allah’ın her bir kitabında böyle bir sırrı vardır. Bunlar, yüce Allah’ın bilgisini yalnızca kendisine sakladığı müteşabih ayetler arasında yer alırlar. Bunlar hakkında bir şey söylemek gerekmez. Biz bunlara iman eder ve Allah’tan geldikleri gibi okuruz.” (Kurtubî)
Aynı mukattaa harfleriyle başlayan surelerin aralarında mana veya konu açısından bir yakınlık vardır.
Surenin ilk ayeti ibtidaiyyedir.
Mübteda ve haberden müteşekkil ilk cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin uzak için kullanılan işaret ismiyle marife oluşu, işaret edilenin yani ayetlerin mertebesinin yüceliğini gösterir.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiâre olur. Câmi; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyan İlmi)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve ona tazim ifade eder. ذَ ٰلِكَ ve تِلْكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)
تِلْكَ [işte bunlar] işareti, surenin içerdiği bir kısım ayetler için olmalıdır. Bu takdirde işaret edilenler ayetlerin tamamı değil, bir kısım olması gerekir. Çünkü ayetlerin tamamı, surenin bizzat kendisidir. Onun için ayetlerin tamamına işaret edilmiş olsa bu ifadenin bir anlamı ve hikmeti kalmaz; kemal sıfatlarıyla methetme anlamı hasıl olmaz. (Ebüssuûd, Beyzâvî)
Kitaptan kasıt Kur’an’dır. O halde kitabın marife oluşu ahd içindir. Kitap cinsindeki kemâl manaya işaret etmesi de caizdir. (Âşûr)
اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَك۪يمِ izafeti, hem muzâf hem de muzâfun ileyhin şanı içindir.
اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَك۪يمِ mübtedanın haberidir. Müsnedin izafetle marife olması, az sözle çok anlam amacı taşımasının yanında işaret edilene tazim ifade eder. Sübut ifade eden bu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )
الْكِتَابِ الْحَك۪يمِ cümlesinde ism-i fail kalıbı, ism-i mef’ûl manasında kullanılmıştır. Yani kendisine bozukluk gelemeyen, yalan ve çelişki arız olmayan [sağlam kitap]
demektir. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefâsîr)
Kitabın hikmetli olması; fail-mef’ûl alakasıyla mecazî isnattır.
Kur’an için sabit kemal sıfatların arasından الْحَك۪يمِ vasfının seçilmesi; الر تِلْكَ آياتُ الكِتابِ الحَكِيمِ sözünden sonra icazı, izhar açısından makama en münasibi olması dolayısıyladır. (Âşûr)