Yunus Sûresi 14. Ayet

ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ  ...

Sonra, nasıl davranacağınızı görelim diye, onların ardından yeryüzünde sizi onların yerine getirdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 جَعَلْنَاكُمْ sizi kıldık ج ع ل
3 خَلَائِفَ halifeler خ ل ف
4 فِي
5 الْأَرْضِ yeryüzüne ا ر ض
6 مِنْ
7 بَعْدِهِمْ onların ardından ب ع د
8 لِنَنْظُرَ görmek için ن ظ ر
9 كَيْفَ neler ك ي ف
10 تَعْمَلُونَ yapacağınızı ع م ل
 

İnsanın yaratılış amacı doğrultusunda geçen tarihi özetleniyor: Arka arkaya nesiller, peygamberlerin çağrılarına muhatap olan ümmetler gelip geçiyor, inkâr ve isyan yolunu seçenler helâk edilip tarih sahnesinden çekiliyor, yerlerine başkaları geliyor. Şimdi de son peygamberin ümmeti aynı imtihana tâbi tutuluyor. Çağrıya uyanlar icâbet ümmeti, çeşitli bahanelerle çağrıya karşı direnenlerse, “davet edilmiş ve edilmekte olanlar” mânasında davet ümmeti olarak nöbetlerini geçirmiş oluyorlar. İmtihanın iki temel konusu tevhid ve adalettir. Tevhid inancına sadık kalan ve adalete riayet edenler imtihanı kazanmış, kendilerine tahsis edilen yurdun, oradaki hayatın ve nimetlerin hakkını vermiş olacaklar; buna karşılık şirke ve zulme sapanlar ise kısmen dünyada, eksiksiz olarak da âhirette bunun cezasını çekeceklerdir.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri 

Cilt: 3 Sayfa: 90

 
(Diyanet Tefsiri/)
 

ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ

 

Fiil cümlesidir.  ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

ثُمَّ : Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani aralıklarla zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.

جَعَلْنَاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  خَلَٓائِفَ  ikinci mef’ûlun bih  olup lafzen mansubdur. 

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi üç şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek,  

2. Bir halden başka bir hale geçmek, 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. 

Bu ayette bir halden başka bir hale geçmek manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فِي الْاَرْضِ  car mecruru  خَلَٓائِفَ ’nin mahzuf  sıfatına müteallıktır. 

مِنْ بَعْدِ  car mecruru  جَعَلْنَاكُمْ ’e  müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

بَعْدَ  ve  قَبْلَ ’nin geliş şekilleri şöyledir:

1. Başlarına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduklarında mansubdurlar.

2. Muzâf olup başlarına harf-i cer geldiğinde mecrur olurlar.

3. Cümleye muzâf olduklarında cümlenin başında  اَنْ  bulunur.

4. Muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar. 

Ayette  بَعْدَ  muzâf olup başına harf-i cer geldiği için mecrurdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِ  harfi, نَنْظُرَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  جَعَلْنَاكُمْ  fiiline müteallıktır.

نَنْظُرَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

كَيْفَ  istifham ismi,  تَعْمَلُونَ  fiilinin hali olarak mahallen mansubdur. 

تَعْمَلُونَ  muzari fiil  نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 

ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ

 


Ayet, önceki ayette istînâf olan mahzuf kasem cümlesine matuftur.

Halife kılmaktan maksat, salih amellerin güzelliklerinin ortaya çıkmasıdır. Kötü ameller ise halife kılınmanın amacına aykırı olup helak sebebidir. (Ebüssuûd)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümle  أهْلَكْنا ya atfedilmiş,  ثُمَّ  harfi ise iki zaman arasındaki uzaklığı ifade etmiştir. Yani, yeryüzünde sizi onların yerine getirdik (var ettik). Burada  ثُمَّ  harfi, rütbeten terahi ifade eder. Çünkü onları öncekilere halef yapmak, lütuf ve cömertliğini göstermesi ve geçmişi telafi etmek bakımından önceki nesilleri helak etmesinden daha önemlidir. (Âşûr)

الأرْضِ  ile kastedilen Arap beldeleridir. Kelimenin  ال  ile marifeliği ise ahd içindir. Çünkü bu ayetin muhatapları; kendilerinden önce gelen Ad, Semud, Tasm, Cedis ve Cürhüm kabilelerinin yerlerini almışlardır. (Âşûr)

لِنَنْظُرَ  cümlesine dahil olan  لِ, cümleyi gizli  أن ’le sebep bildiren masdara çevirmiştir. Masdar-ı müevvel, cer mahallinde  جَعَلْنَاكُمْ  fiiline müteallıktır. Faide-i  haber ibtidaî kelamdır. 

Allah Hakkında نْظُرَ Tabirinin Kullanılması: 

Birinci soru: İçinde, mukabele, bir şeyin karşısında bulunma manası olduğu halde نْظُرَ  fiilinin Allah hakkında kullanılması nasıl caiz olmuştur?

Cevap: نْظُرَ (baktı) lafzı, kendisine bir şüphenin arız olamayacağı, gerçek ve hakiki ilim hakkında istiare yoluyla kullanılmış ve bu ilim, bakanın bakışına, görüp müşahede edenin de görmesine teşbih edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Zeccâc şöyle demiştir: “Ayetteki  كَيْفَ  kelimesi îrab bakımından mahallen mansub olup onu  تَعْمَلُونَ  fiili nasb etmiştir (yani o, bu fiilin mef'ûlüdür). Zira bu lafız bir istifham edatı değil harftir. İstifham edatında, kendinden önce bulunan kelimeler amel edemezler. Eğer sen, لِنَنْظُرَ خَيْرًا تَعْمَلُونَ اَمْ شَرًّ “Hayır mı, yoksa şer mi işleyeceğini görelim" demiş olsaydın, hayır ve şer kelimeleri üzerinde âmil olan, 

تَعْمَلُون  fiili olmuş olur. (Fahreddin er-Râzî)

النَّظَرُ kelimesi kesin bilgi anlamında kullanılır. Çünkü öğrenmenin en güçlü yolu, bakma/görme eylemi ile gerçekleşen idrak neticesinde olandır. İşte bu yüzden لِنَنْظُرَ kelimesinin buradaki manası  لِنَعْلَمَ ’dir. Yani bundan sonra yapacağınız amellerinizi görelim/öğrenelim/bilelim. العِلْمِ den murad edilense, bilginin başarma ile olan ilişkisi nispetinde kıymetli oluşudur. (Âşûr)

لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ  cümlesinde istiare-i temsiliyye vardır. Çünkü kulların Allah karşısındaki durumu halkın padişah karşısındaki durumlarına benzetilmiştir. Padişah, halkın nasıl iş yapacaklarını görmek için onlara mühlet verir. Allah’ın mühlet vermesi de böyledir. Müşebbehün bihe delalet eden isim, temsil yoluyla müşebbeh için istiare edilmiştir. En yüce temsil Allah’ındır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan  كَيْفَ تَعْمَلُونَ۟  cümlesi, لِنَنْظُرَ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. İstifham ismi  تَعْمَلُونَ۟  ,كَيْفَ  fiilinin mef’ûlunden haldir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif ve hüsn-i ta’lil sanatları vardır.

Bu kişilerin arzda öncekilerden sonra getirilmesi, Allah’ın, onların amellerini bilmesi bakımından sebeptir. Bu ifade Allah’ın, onların amellerinden razı olup olmadığının ortaya çıkmasından kinayedir. (Âşûr) 

جَعَلْنَاكُمْ  -  تَعْمَلُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.