قُلْ لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَدْرٰيكُمْ بِه۪ۘ فَقَدْ لَبِثْتُ ف۪يكُمْ عُمُراً مِنْ قَبْلِه۪ۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | لَوْ | şayet |
|
3 | شَاءَ | dileseydi |
|
4 | اللَّهُ | Allah |
|
5 | مَا |
|
|
6 | تَلَوْتُهُ | bunu okumazdım |
|
7 | عَلَيْكُمْ | size |
|
8 | وَلَا |
|
|
9 | أَدْرَاكُمْ | ve size hiç bildirmezdi |
|
10 | بِهِ | bunu |
|
11 | فَقَدْ | elbette |
|
12 | لَبِثْتُ | geçirdim |
|
13 | فِيكُمْ | sizin aranızda |
|
14 | عُمُرًا | belli bir ömür |
|
15 | مِنْ |
|
|
16 | قَبْلِهِ | daha önce |
|
17 | أَفَلَا |
|
|
18 | تَعْقِلُونَ | hiç düşünmüyor musunuz? |
|
Müşrikler Kur’an’ın ya tamamen veya kısmen değiştirilmesini istemekle çelişkili, anlamsız bir teklifte bulunmuş oluyorlar; çünkü onların isteklerini yerine getirmesi halinde Hz. Peygamber, Kur’an’ın Allah’tan geldiği iddiasında yalancı durumuna düşecektir, ayrıca Allah’tan geldiği iddia edilen bir Kur’an’a iman etmeyenler, Peygamber tarafından yenilenen veya değiştirilen bir kitaba hiç inanmayacaklardır. Allah’ın, Hz. Peygamber aracılığı ile müşriklere verdiği cevap, tutarlı ve şartlanmamış insanlar için ikna edicidir; çünkü topluluğun içinde yıllarca yaşamış bir kimsenin düşünceleri ve üslûbu ile bir başka içerik ve üslûbun birbirinden ayrılması kolaylıkla mümkün olacaktır. Âyet, Kur’an’ın lafız ve muhtevasında Hz. Peygamber’in hiçbir katkı ve etkisinin bulunmadığı konusunda son derecede açıktır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 90
قُلْ لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَدْرٰيكُمْ بِه۪ۘ فَقَدْ لَبِثْتُ ف۪يكُمْ عُمُراً مِنْ قَبْلِه۪ۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ’dir. Mekulü’l-kavli, لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ ’dur. قُلْ fiilinin mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لَوْ gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.
شَٓاءَ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
Şartın cevabı مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ ’dur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَلَوْتُهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عَلَيْكُمْ car mecruru تَلَوْتُهُ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
اَدْرٰيكُمْ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِه۪ car mecruru اَدْرٰيكُمْ fiiline müteallıktır.
فَ ta’liliyyedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. لَبِثْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
ف۪يكُمْ car mecruru لَبِثْتُ fiiline müteallıktır. عُمُراً zaman zarfı, لَبِثْتُ fiiline müteallıktır. مِنْ قَبْلِه۪ car mecruru لَبِثْتُ fiiline müteallıktır.
اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Hemze inkârî istifhamdır. فَ atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَعْقِلُونَ muzari fiili نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
قُلْ لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَدْرٰيكُمْ بِه۪ۘ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli şart üslubunda haberî isnaddır. شَٓاءَ اللّٰهُ müspet mazi fiil sıygasında şart fiilidir. Cevap cümlesi مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ ise menfi mazi fiil sıygasında gelmiştir. Aynı üsluptaki لَٓا اَدْرٰيكُمْ cümlesi, şart cümlesine tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.
Cümledeki iki mazi fiil farklı harflerle olumsuzlanmıştır.
مَا harfi mazi fiili olumsuzladığı zaman kasemin cevabı menzilindedir. (Kitâbu Sîbeveyhi 2/593) لَٓا , daha çok istikbal ifade eden muzari fiile dahil olur, hatta nahivcilere göre bu harf sadece gelecek manasına mahsustur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 281)
قُلْ emri, ayetin muhtevasına son derece önem verildiğini göstermek içindir. Çünkü bu kelam, Kur’an'ın, Allah'ın emir ve iradesine dayandığının açık delilidir.
Kıraat değil, tilavet fiilinin kullanılmış olması da bunu destekler niteliktedir. (Ebüssuûd)
Çoğunlukla olduğu gibi burada da cezanın delaleti sebebiyle شَٓاءَ fiilinin mef’ûlu hazf edilmiştir. (Âşûr)
فَقَدْ لَبِثْتُ ف۪يكُمْ عُمُراً مِنْ قَبْلِه۪ۜ
فَ ta’liliyye, قَدْ tekid harfidir. Cümle müspet muzari fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.
عُمُراً ’daki tenvin kesret ifade eder.
ف۪يكُمْ ibaresinde, zarfiyye anlamındaki ف۪ي harf-i cerinde istiare vardır.
Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır.
اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Ayetin fasılası mukadder istînâfa matuftur. Takdir şöyle olabilir: أغاب عنكم ذلك فلا تعقلون (O sizin gözünüzün önünde olmadığı için akletmiyor musunuz?)
Menfi muzari fiil cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkâr, taaccüp ve tevbih manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
اَفَلَا تَعْقِلُونَ cümlesi çok büyük bir kınama ifadesidir. Anlam ise “Yaptığınız şeyin çirkin olduğuna akıl erdiremiyor musunuz ki bu fiillerin kötülüğü sizi onları yapmaktan alıkoymuyor? Âdeta akılları örtülmüş kimseler gibisiniz. Çünkü akıl bu tür şeylerden kaçınır, bunları reddeder.” şeklindedir. (Keşşâf, Araf Suresi, 169)
Kur’an’daki fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan تَعَقُّل kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise تَفَقُّه kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)