وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُمْ اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ قُلِ اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْراًۜ اِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | ve zaman |
|
2 | أَذَقْنَا | tattırdığımız |
|
3 | النَّاسَ | insanlara |
|
4 | رَحْمَةً | genişlik |
|
5 | مِنْ |
|
|
6 | بَعْدِ | sonra |
|
7 | ضَرَّاءَ | bir darlıktan |
|
8 | مَسَّتْهُمْ | kendilerine dokunan |
|
9 | إِذَا | hemen |
|
10 | لَهُمْ | onların vardır |
|
11 | مَكْرٌ | hileleri |
|
12 | فِي | hakkında |
|
13 | ايَاتِنَا | ayetlerimiz |
|
14 | قُلِ | de ki |
|
15 | اللَّهُ | Allah |
|
16 | أَسْرَعُ | daha hızlıdır |
|
17 | مَكْرًا | düzen kurmada |
|
18 | إِنَّ | şüphesiz |
|
19 | رُسُلَنَا | elçilerimiz |
|
20 | يَكْتُبُونَ | yazmaktadırlar |
|
21 | مَا |
|
|
22 | تَمْكُرُونَ | sizin hilelerinizi |
|
“Allah’a mahsus işaretler, deliller üzerinde hile yapmak” çeşitli şekillerde olmaktadır; âyette zikredildiği gibi “Allah müşrikleri lutuf olarak bir sıkıntıdan kurtardığı, böylece onlara varlık ve birliğinin işaretini verdiği halde bu lutfun putlardan geldiğini ifade etmek, sıkıştıklarında Allah’a sığınıp bir daha kötülük yapmayacaklarına söz verdikleri halde O’nun lutfuyla selâmete çıkınca yine haksızlık ve günahkârlık yoluna sapmak” bunun tipik örnekleridir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 93-94
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُمْ اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ
وَ atıf harfidir. اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
(إِذَا)’dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a. (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b. (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bkz. Meczum Muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)
c. Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَذَقْنَا النَّاسَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَذَقْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَٓا fail olarak mahallen merfûdur. النَّاسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. رَحْمَةً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مِنْ بَعْدِ car mecruru اَذَقْنَا fiiline müteallıktır. ضَرَّٓاءَ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَسَّتْهُمْ fiili, ضَرَّٓاءَ ’nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَسَّتْهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى’dir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِذَا mufacee harfidir. اِذَا , isim cümlesinin önüne geldiğinde “birdenbire, ansızın” manasında mufacee harfi olur.
لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مَكْرٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
ف۪ٓي اٰيَاتِنَا car mecruru مَكْرٌ kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. Muzâf hazf edilmiştir. Takdiri; في تأويل آياتنا (ayetlerimizin tevilinde) şeklindedir.
Muttasıl zamir ناَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قُلِ اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْراًۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ’dir. Mekulü’l-kavli, اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْراً ’dır. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. اَسْرَعُ haber olup lafzen merfûdur.
مَكْراً temyiz olup fetha ile mansubdur.
اَسْرَعُ ism-i tafdil kalıbındandır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. ‘Daha’ manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye ‘bakımından, …yönünden’ şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.
Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.
Melhûz Mümeyyez: Burada temyiz cümledeki kapalılığı giderir. Manası kapalı olup da temyiz sayesinde açıklığa, netliğe kavuşan bu tür cümlelere melhûz mümeyyez denir. Melhûz mümeyyez daha çok şu cümlelerde olur: a) İsm-i tafdil kalıbının kullanıldığı bazı cümleler, b) Anlatılmak istenen anlamı ifadede tek başına yetersiz kalan “artmak-eksilmek, çoğalmak-azalmak, yükselmek-alçalmak, güzel ve çirkin olmak, büyük veya küçük olmak” gibi fiillerin kullanıldığı cümleler, c) İçinde “ كَفَى بِ ” terkibi bulunan cümleler, d) Kem-i istifhamiyye (soru için olan كَمْ) ve kem-i haberiyye (çokluk bildiren كَمْ) ile kurulan cümleler.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder
رُسُلَنَا lafzı اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَكْتُبُونَ fiili, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يَكْتُبُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl, mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası تَمْكُرُونَ ’dir. İrabtan mahalli yoktur.
تَمْكُرُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُمْ اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ
Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Muzâfun ileyh olan …اَذَقْنَا النَّاسَ şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cevap cümlesi اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ , müfacee harfinin dahil olduğu isim cümlesidir. Sübut ifade eden cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır. مَكْرٌ muahhar mübtedadır.
Şart ve cevap cümlelerinden meydana gelen terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَسَّتْهُمْ cümlesi ضَرَّٓاءَ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
مَسَّتْهُمْ fiilinin faili ضَرَّٓاءَ ’dir. Dolayısıyla burada mecazî bir isnad veya istiare sözkonusudur.
اَذَقْنَا [Tattırdık] fiiliyle rahmet hoşa giden özelliğiyle güzel bir yemeğe benzetilmiş. Câmi’ her ikisinin de insanı memnun etmesidir. Müşebbehün bih, tatmak (güzel yemek) zikredilmiş, müşebbeh (rahmetin etkisini anlamak) kastedilmiştir. Allah Teâlâ tattırmak lafzını rahmetin eserini idrak için istiare etmiştir. Yemek hazfedilmiş lâzımı söylenmiştir. İstiare-i mücerrede olmuştur.
الإذاقَةُ kelimesi istiare veya mecaz olarak mutlak idrak manasında kullanılır. (Âşûr)
Cenab-ı Hakk'ın, وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً [İnsanlara, bir rahmet tattırdığımız zaman] ifadesi, mübalağa üslubunda varid olmuş bir kelam olup bundan murad, rahmetini onlara ulaştırıp vermesidir. Bil ki Allah'ın rahmeti, ağız ile tadılan bir şey olmayıp akıl ile tadılan ve bilinen bir şeydir. Bu da, ruhanî mutlulukların hak olduğu görüşüne delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)
رَحْمَةً - ضَرَّٓاءَ arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
قُلِ اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْراًۜ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلِ fiilinin mekulü’l-kavli sübut ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır. Lafza-i celal mübteda, اَسْرَعُ haberidir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve celâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
مَكْراً temyiz olup fetha ile mansubdur.
مَكْراً kelimesinde irsâd vardır.
Bilinen manasıyla مَكْر Allah’a nispet edilemez. Mekr, onların mekrine mukabele olarak Allah’ın cezası şeklinde yorumlanır. Manada ihtilaf olmakla birlikte lafızda ittifak babı olan müşâkele sanatıdır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir)
اِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ
Ayet ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir.
Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.
يَكْتُبُونَ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ’nın sılası تَمْكُرُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin muzari sıygada gelişi onların mekrlerinin devam ettiğine işaret etmiştir.
مَكْرٌ - مَكْراً - تَمْكُرُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Burada اَذَقْنَا ve اٰيَاتِنَا kelimelerinde mütekellim sıygası kullanılırken مَكْراًۜ kelimesinin zikredildiği cümlede gaibe dönülmüş; رُسُلَنَا ifadesi ile mütekellim sıygası kullanılmıştır. Buradaki ilk dönüşüm Allah’ın nankörlere vereceği azabı tekid etmiş, ikinci dönüşüm ise Allah’ın kudretini tekid ve mübalağa etmiştir. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
Bu son cümlede hitabın onlara tevcih edilmesi, kınama (tevbih) manasını ağırlaştırmak içindir.(Ebüssuûd)