Yunus Sûresi 22. Ayet

هُوَ الَّذ۪ي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ حَتّٰٓى اِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِۚ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِر۪يحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَٓاءَتْهَا ر۪يحٌ عَاصِفٌ وَجَٓاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ  ...

O, sizi karada ve denizde gezdirip dolaştırandır. Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgârla seyrettiği, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada ona şiddetli bir fırtına gelip çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder de çepeçevre kuşatıldıklarını (batıp boğulacaklarını) anlayınca dini Allah’a has kılarak “Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, mutlaka şükredenlerden olacağız” diye Allah’a yalvarırlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هُوَ O’dur
2 الَّذِي
3 يُسَيِّرُكُمْ sizi gezdiren س ي ر
4 فِي
5 الْبَرِّ karada ب ر ر
6 وَالْبَحْرِ ve denizde ب ح ر
7 حَتَّىٰ hatta
8 إِذَا zaman
9 كُنْتُمْ olduğunuz ك و ن
10 فِي
11 الْفُلْكِ gemide ف ل ك
12 وَجَرَيْنَ ve yürüttüğü (zaman) ج ر ي
13 بِهِمْ bununla
14 بِرِيحٍ bir rüzgârın ر و ح
15 طَيِّبَةٍ tatlı ط ي ب
16 وَفَرِحُوا ve neşelendikleri sırada ف ر ح
17 بِهَا onların bununla
18 جَاءَتْهَا birden çıkıp ج ي ا
19 رِيحٌ bir fırtına ر و ح
20 عَاصِفٌ sert ع ص ف
21 وَجَاءَهُمُ ve geldiğinde ج ي ا
22 الْمَوْجُ dalgalar م و ج
23 مِنْ
24 كُلِّ her ك ل ل
25 مَكَانٍ yönden ك و ن
26 وَظَنُّوا ve kanaat getirdiklerinde ظ ن ن
27 أَنَّهُمْ muhakkak onlar
28 أُحِيطَ kuşatıldıklarına ح و ط
29 بِهِمْ kendilerinin
30 دَعَوُا dua etmeye başlarlar د ع و
31 اللَّهَ Allah’a
32 مُخْلِصِينَ has kılarak خ ل ص
33 لَهُ O’na
34 الدِّينَ dini د ي ن
35 لَئِنْ eğer
36 أَنْجَيْتَنَا bizi kurtarırsan ن ج و
37 مِنْ
38 هَٰذِهِ bundan
39 لَنَكُونَنَّ elbette olacağız ك و ن
40 مِنَ -den
41 الشَّاكِرِينَ şükredenler- ش ك ر
 

“Allah’a mahsus işaretler, deliller üzerinde hile yapmak” çeşitli şekillerde olmaktadır; âyette zikredildiği gibi “Allah müşrikleri lutuf olarak bir sıkıntıdan kurtardığı, böylece onlara varlık ve birliğinin işaretini verdiği halde bu lutfun putlardan geldiğini ifade etmek, sıkıştıklarında Allah’a sığınıp bir daha kötülük yapmayacaklarına söz verdikleri halde O’nun lutfuyla selâmete çıkınca yine haksızlık ve günahkârlık yoluna sapmak” bunun tipik örnekleridir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri 

Cilt: 3 Sayfa: 93-94

 
موج Mevece : مَوْجٌ sözcüğü denizin yüzeyinde yükselen suyun ya da su dalgalarının en üstündeki kısmıdır. Fiil olarak ماجَ çalkalandı/su kabardı demektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece 7 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri mevç ve mevcedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

هُوَ الَّذ۪ي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ 

 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي , haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُسَيِّرُكُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

يُسَيِّرُكُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فِي الْبَرِّ  car mecruru  يُسَيِّرُكُمْ  fiiline müteallıktır. الْبَحْرِ  kelimesi atıf harfi ile makabline  matuftur.

يُسَيِّرُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındadır. Sülâsîsi  سير ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.


حَتّٰٓى اِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِۚ 

 

حَتّٰٓى  ibtida harfidir.  حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: 

Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak, atıf edatı olarak. 

Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.  

كُنْتُمْ  şeklinde mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a. إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b.  (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bk. Meczum muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)

c.  Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كُنْتُمْ  isim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  فِي الْفُلْكِۚ  car mecruru  كُنْتُمْ ‘un mahzuf haberine müteallıktır.  


وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِر۪يحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَٓاءَتْهَا ر۪يحٌ عَاصِفٌ 

 

Fiil cümlesidir.  جَرَيْنَ  fiili (نَ) nûnu’n- nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni mazi fiildir.  Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.

  بِهِمْ  car mecruru جَرَيْنَ  fiiline müteallıktır.  بِر۪يحٍ car mecruru جَرَيْنَ  fiiline müteallıktır. طَيِّبَةٍ  kelimesi  ر۪يحٍ ’ın sıfatıdır.

وَ  atıf harfidir.  فَرِحُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِهَا  car mecruru  فَرِحُوا  fiiline müteallıktır.

جَٓاءَتْهَا  cümlesi şartın cevabıdır. جَٓاءَتْهَا  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تۡ  te’nis alametidir.

Muttasıl zamir  هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ر۪يحٌ  fail olup lafzen merfûdur.  عَاصِفٌ  kelimesi  ر۪يحٌ ’un sıfatıdır.

عَاصِفٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  عصف  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَجَٓاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ 

 

Fiil cümlesidir. Cümle atıf harfi وَ ’la şartın cevabına matuftur.  جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.

Muttasıl zamir  هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  الْمَوْجُ  fail olup lafzen merfûdur.

مِنْ كُلِّ  car mecruru  جَٓاءَهُمُ  fiiline müteallıktır.  مَكَانٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

ظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْ  cümlesi  atıf harfi وَ ’la cevap cümlesine matuftur.

ظَنُّٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  ظَنُّٓوا  fiilinin iki mef’ûlu yerinde olarak mahallen mansubdur.

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.

هُمْ  muttasıl zamiri  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  اُح۪يطَ  fiili  اَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اُح۪يطَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili mahzuftur.

بِهِمْ  car mecruru  اُح۪يطَ  fiiline müteallıktır.

اُح۪يطَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  حوط ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin ( imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ

 

Fiil cümlesidir.  دَعَوُا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir.  Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اللّٰهَ  lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

مُخْلِص۪ينَ  kelimesi  دَعَوُا ’daki failin hali olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

لَهُ  car mecruru  مُخْلِص۪ينَ ’ye müteallıktır.

الدّ۪ينَ  kelimesi ism-i fail olan  مُخْلِص۪ينَ ’nin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. 

مُخْلِص۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

 

لَ  harfi, mahzuf bir kaseme delalet eden muvattıadır.  إِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.

اَنْجَيْتَنَا  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  مِنْ هٰذِه۪  car mecruru  اَنْجَيْتَنَا  fiiline müteallıktır.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  نَكُونَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. كان  ’nin ismi müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

نَكُونَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. 

Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

مِنَ الشَّاكِر۪ينَ  car mecruru  تَكُونَنَّ  fiiline müteallıktır. Cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الشَّاكِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  شكر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.

اَنْجَيْتَنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi نجو ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin ( imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

هُوَ الَّذ۪ي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ

 

Müstenefe cümlesidir. Fasılla gelmiştir. Âşûr önceki ayetteki  وإذا أذَقْنا النّاسَ رَحْمَةً  cümlesinden bedel-i iştimal olduğunu söylemiştir.

Mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haber inkârî kelamdır. Hem müsnedin hem müsnedün ileyhin marife gelmesi kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuf babında hakiki-iddiaî kasrdır. Maksat; verilen nimetleri hatırlatmak ve vâcip olan şükrü yapmadıklarına tarizdir. (Âşûr)

Müjdelemenin Allah Teâlâ’ya isnadı, sebep olması itibarıyla aklî mecazdır. Çünkü O tefekkür ilham etmiş, akli ve bedeni hareket kuvvesi vermiştir.  هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ şeklindeki kasr iddiaîdir. Şükür vecibesini yerine getirmediklerine tariz için gelmiştir. (Âşûr) 

Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsin önemini vurgulamak ve gelen habere dikkat çekmek içindir. Has ism-i mevsûlün sılası olan يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

الْبَرِّ- الْبَحْرِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Yürütme işlemini karada ve denizde olarak ayırdığı için taksim sanatı vardır.

 

 حَتّٰٓى اِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِۚ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِر۪يحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَٓاءَتْهَا ر۪يحٌ عَاصِفٌ وَجَٓاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ 

 

حَتّٰٓى  bu cümlede ibtida harfidir. Akabindeki cümle, şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi  كَانٍ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِۚ , şart manalı müstakbel zaman zarfı  إِذَا ’nın muzâfun ileyhidir. İsim cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  كَانٍ  , فِي الْفُلْكِۚ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. 

Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِر۪يحٍ طَيِّبَةٍ  cümlesi, muzâfun ileyhe matuftur. Yine şart cümlesine matuf  وَفَرِحُوا بِهَا  cümlesi de aynı üslupta gelmiştir.

إِذَا ’nın cevabı olan  جَٓاءَتْهَا ر۪يحٌ عَاصِفٌ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  وَجَٓاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ  cümlesi cevaba matuftur.

Yine cevap cümlesine matuf mazi fiil sıygasındaki  وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ  cümlesi de faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’yi müteakip gelen  اُح۪يطَ بِهِمْۙ  cümlesi, masdar teviliyle  ظَنُّٓوا  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Faide-i haber inkârî kelam olan masdar-ı müevvel cümlesinde müsned mazi fiil sıygasında gelerek cümledeki diğer fiiller gibi hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ  cümlesindeki  اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ [onlar, çepeçevre kuşatılmalarını…] ifadesinde istiare-i tebeiyye vardır.  اُح۪يطَ  kelimesi, bir insanın düşmanlığına benzetilmiş ve lâzımı olan helak anlamında istiare edilmiştir. (Mahmud Sâfî)

بِر۪يحٍ طَيِّبَةٍ - ر۪يحٌ عَاصِفٌ  arasında tıbâk-ı hafî vardır.

الَّذ۪ي - ر۪يحٌ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

وَجَرَيْنَ بِهِمْ  ifadesinde ikinci şahıstan üçüncü şahsa dönüş vardır. Bunun hikmeti de nimete şükretmemelerinden dolayı kâfirleri daha fazla kınamak ve yermek maksadıdır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir) Muhatap sıygasından gaib zamire geçiş iltifat sanatıdır.

كُنْتُمْ  ile  بِهِمْ  ifadelerinde onların hali sanki başkalarının hali gibi anlatılarak muhataplar şaşırtılmış, inkârları ve çirkin davranışları onlara gaib sıygası ve hikâye üslubu ile bildirilmiştir. (Müşerref Ulusu  (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

هُوَ الَّذ۪ي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ  [O Allah ki sizi yürütüyor, sizi yürümeye sürüklüyor ve  imkân veriyor karada ve denizde] Nihayet gemide olduğunuz zaman ve onları yüzdürüp de içindekileri, muhataptan gaibe geçmesi mübalağa içindir, sanki bunu başkasına anlatıyor ki hallerinden şaşsın da onu beğenmesin. (Beyzâvî, Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)

Daha önce tazim için hitap zamiri gelmişken denizde kuvvetli bir fırtınaya yakalanıp kurtulunca Allah’ı unuttukları için bu tazimden dönülmüş ve azdıkları için gaib zamiriyle kendilerinden bahsedilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مُخْلِص۪ينَ , fiilin failinden haldir. İsm-i fail kalıbındadır.  الدّ۪ينَۚ ’yi mef’ûl,  لَهُ ’yu harf-i cer olarak alabilmesi bu sayededir.

İsm-i fail, mefûlünü lâm harf-i ceri ile alırsa gelecek zaman ifade eder.

İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiillerin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd. Doç. Dr. M. Akif Özdoğan KSÜ, İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007), s. 55 - 90 Arapçada İsm-i Fail ve İşlevleri)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

 

لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

 

İstînâf cümlesi olarak fasılla gelmiştir. 

Kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.  لَ  mahzuf kasem fiiline işaret için gelen lâm-ı muvattıa,  إنْ  şart harfidir. 

Şart fiili  اَنْجٰينَا  muksemun aleyhtir. Şart cümlesi olan  اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِه۪, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ  cümlesi kasemin cevabıdır. Sübut ifade eden bu isim cümlesi  لَ  ve nûn-u sakile ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır.

Şartın cevabı, kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur. Kasem fiilinin ve şartın cevabının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Kasemin cevap cümlesinde de îcaz-ı hazif sanatı vardır.  كاَن  , مِنَ الشَّاكِر۪ينَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. 

Şart ve mukadder cevap cümlesinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümlesi formunda gelen cevap sebat, temekkün ve istikrar ifade ederek onların bu sözlerinde ne kadar kararlı olduklarını göstermiştir. Tekid lamı ve şeddeli tekid nûnu bu kararlılığı pekiştirmiştir.

Mahsus şeyler için kullanılan işaret ismi  هٰذِه۪  ile duruma işaret edilmiştir.  İşaret isimleri burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

جَٓاءَتْهَا - جَٓاءَهُمُ  ve كُنْتُمْ - لَنَكُونَنَّ - مَكَانٍ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.