Yunus Sûresi 20. Ayet

وَيَقُولُونَ لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۚ فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ فَانْتَظِرُواۚ اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ۟  ...

“Ona (peygambere) Rabbinden bir mucize indirilse ya!” diyorlar. De ki: “Gayb ancak Allah’ındır. Bekleyin, şüphesiz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَقُولُونَ ve diyorlar ق و ل
2 لَوْلَا keşke
3 أُنْزِلَ indirilse ن ز ل
4 عَلَيْهِ ona
5 ايَةٌ bir mucize ا ي ي
6 مِنْ
7 رَبِّهِ Rabbinden ر ب ب
8 فَقُلْ de ki ق و ل
9 إِنَّمَا ancak
10 الْغَيْبُ gayb غ ي ب
11 لِلَّهِ Allah’ındır
12 فَانْتَظِرُوا bekleyin ن ظ ر
13 إِنِّي elbette ben de
14 مَعَكُمْ sizinle birlikte
15 مِنَ
16 الْمُنْتَظِرِينَ bekleyenlerdenim ن ظ ر
 

Müşrikler Hz. Peygamber’in tevhid çağrısına karşı itirazlarına devam ederek yeni bir Kur’an talebinden sonra bu defa da yeni bir işaret (mûcize, âyet) istiyorlar. Meâlde “işaret” diye tercüme edilen âyet kelimesi, “Kur’an âyeti, mûcize, insanı Allah’a inanmaya götüren işaretler, nişanlar” gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Mûcizeler hem Allah’ın varlığını hem de Peygamber’in doğru söylediğini gösteren işaret ve delillerdir, ancak mûcizeyi yaratan, onu dilediği zaman peygamberine lutfeden Allah’tır, mûcize gayb âlemine dahildir; Allah yaratıp göstermedikçe peygamber tarafından bile bilinemez ve gösterilemez.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri 

Cilt: 3 Sayfa: 93

 

وَيَقُولُونَ لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۚ

 

Fiil cümlesidir.  يَقُولُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ ’dır.  يَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَوْلَا  cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için  هلا yani “Değil mi?” manasındadır.  اُنْزِلَ  fetha üzere mebni, meçhul mebni mazi fiildir.

عَلَيْهِ  car mecruru   اُنْزِلَ  fiiline müteallıktır.  اٰيَةٌ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.  مِنْ رَبِّه۪  car mecruru   اُنْزِلَ  fiiline müteallıktır.

Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ 

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن يقولوا هذا القول فقل  şeklindedir.

قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli,  الْغَيْبُ لِلّٰهِ ’dir. قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّمَا , kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki  مَا  harfidir.  اِنَّ  harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur.  اِنَّ ’nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.

الْغَيْبُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  لِلّٰهِ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.


 فَانْتَظِرُواۚ اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ۟

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;  إن لم تؤمنوا فانتظروا (İnanmıyorsanız bekleyin.) şeklindedir.

انْتَظِرُواۚ  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

مَعَ  mekân zarfı,  الْمُنْتَظِر۪ينَ ’ye müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.  الْمُنْتَظِر۪ينَ ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

انْتَظِرُٓوا  fiili, sülasi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İftiâl babındandır. Sülâsî mücerredi  نظر ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

مُنْتَظِرُونَ  sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَيَقُولُونَ لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۚ 

 

Ayet 18. ayetteki  يَعْبُدُونَ  cümlesine matuftur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  يَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavline dahil olan  لَوْلَٓ  harfi, bu cümlede  هلا  manasındadır. 

لَوْلاَ  ‘meli/malı, değil mi, ...olsaydı ya’  manasında tahdid ilişkisi kurar. Muzariden önce teşvik, maziden önce kınama ve nedamet (pişmanlık) ifade eden bir edattır. Tahdid kelime olarak ‘teşvik’ anlamına gelse de terim olarak ‘bir işin yapılmasını ve onda gevşeklik gösterilmemesini şiddetle ve sertçe istemektir.’ Arz kelimesinde olduğu gibi yumuşaklık söz konusu değildir. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

Mütekellimin alay amacına işaret eden cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. 

 اٰيَةٌ ’un nekre gelişi nev ifade eder.

 رَبِّه۪ۚ  izafeti, muzâfun ileyhin şanı içindir.

 

 فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ 

 

Rabıta  فَ ’si ile gelen cümle, takdiri  إن يقولوا هذا القول [Bu sözü söylerlerse] olan mahzuf şartın cevabıdır.

Şartın cevabı  اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ  cümlesi  اِنَّمَا  kasr edatıyla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.  لِلّٰهِ  lafzı bu mahzuf habere müteallıktır.

اِنَّمَا , kasr edatı; siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Kasr, mübteda ve haber arasındadır.  الْغَيْبُ  maksûr,  لِلّٰهِ  maksûrun aleyhtir. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. 

Bu örnekte olduğu gibi olumsuzluğun, maksûrun aleyh dışındaki her şeyi kapsadığı kasrlara hakiki tahkiki kasr denir. Yani hakiki kasrda maksûr, gerçekten de maksûrun aleyhe münhasırdır, başkasında bulunmaz. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّمَا  kasr edatıdır. Bu edat, ispat ifade eden  اِنَّ  ve nefy ifade eden  مَا ’nın birleşmesiyle meydana gelen bir edattır ve hasr (sınırlandırma) anlamı bildirir. Bu birleşim zikredilen şeylerin sabit olmasını ve bunların dışındaki şeylerin ise bulunmamasını gerektirir. Dolayısıyla bu ayette  اِنَّمَا  edatı, gaybı sadece Allah’ın bildiğine delalet eder.

يَقُولُونَ - قُلْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Burada benzerlerinden farklı olarak tefrî’ ifade eden  فَ  harfi gelmiştir. Bu harfle   

onların kelamının arkasından cevap geleceğine işaret edilmiştir. (Âşûr)

Kasr üslubu, onların “Peygamberin makamı hak ise onların istediği mucizeleri getirmesi gerektiği” şeklindeki itikatlarını ret içindir. Onlara göre istedikleri mucizeleri getirmemesi onun Allah tarafından gönderilmediğinin alametidir. Kasr üslubu onların bu inançlarını reddeder ve bu isteklerinin sırf insanların kafasını karıştırmak için olduğunu ifade eder. (Âşûr)


فَانْتَظِرُواۚ اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ۟

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Emir üslubunda talebî inşaî isnad olan cümle, takdiri  إن لم تؤمنوا (inanmıyorsanız) şeklinde  olan mahzuf şartın cevabıdır. 

Şartın cevabı emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen tehaddi ve tahkir manalarına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Mahzuf şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.

اِنّ۪  ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مَعَكُمْ ’un müteallakı olan  اِنّ۪ nin haberi mahzuftur.

فَانْتَظِرُوا  kelimesinde irsâd vardır.

فَانْتَظِرُواۚ - الْمُنْتَظِر۪ينَ۟  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مَعَكم  şeklinde ifade edilen beraberlik mecazidir. Mutlak olarak beklemek manasında ortaklık için kullanılmıştır. (Âşûr)