وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَا | ve |
|
2 | كَانَ | değildir |
|
3 | النَّاسُ | insanlar |
|
4 | إِلَّا | ancak |
|
5 | أُمَّةً | bir ümmettir |
|
6 | وَاحِدَةً | tek |
|
7 | فَاخْتَلَفُوا | sonradan ayrılığa düştüler |
|
8 | وَلَوْلَا | eğer olmasaydı |
|
9 | كَلِمَةٌ | bir takdir |
|
10 | سَبَقَتْ | önceden belirlenmiş |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | رَبِّكَ | Rabbin tarafından |
|
13 | لَقُضِيَ | kesin hüküm verilirdi |
|
14 | بَيْنَهُمْ | aralarında |
|
15 | فِيمَا | şeylerde |
|
16 | فِيهِ | onda |
|
17 | يَخْتَلِفُونَ | ayrılığa düştükleri |
|
İnsanların inanç bakımından tek ümmet, aynı inancı paylaşan topluluk olmaları iki şekilde anlaşılmıştır: a) Allah’ın insanlara verdiği akıl, onu şaşırtan başka faktörler devreye girmediği takdirde insanı Allah’ın varlık ve birliği inancına götürür. Bu bakımdan bütün insanlar potansiyel olarak tevhid inancını paylaşabilecek kabiliyette yaratılmışlardır, ancak aklın doğru işletilmesini engelleyen iç ve dış faktörler devreye girmiş ve insanlar Tanrı inancı konusunda farklılaşmışlardır. b) Allah’ın yarattığı ilk insan ve ilk topluluk tevhid inancını paylaşmaktaydı, sonra birçok iç ve dış etki onların bir kısmını bu inançtan saptırdı, ihtilâfa düşürdü. Dünya imtihan dünyası olduğu, Allah insanların inanç ve amellerinin sonucunu âhirette açıklamayı, ödül ve cezayı da orada vermeyi murat ettiği, ezelde böyle dilediği için bu ihtilâf devam edecek, müminlerin yanında inkârcılar da olacaktır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 93
وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواۜ
وَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
النَّاسُ kelimesi كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur. اِلَّٓا hasr edatıdır. اُمَّةً kelimesi كَانَ haberi olup lafzen mensubdur. وَاحِدَةً kelimesi اُمَّةً ’in sıfatı olup lafzen mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ) dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsufuna: Cinsiyet, adet, marifelik-nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayr-ı âkil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır:
1. İsim cümlesi olan sıfatlar,
2. Fiil cümlesi olan sıfatlar,
3. Şibhi cümle olan sıfatlar.
Not: Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi
فَ atıf harfidir. اخْتَلَفُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
وَ istînâfiyyedir. لَوْلَا cezmetmeyen şart edatıdır.
لَوْلَٓا şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: ‘olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi’ şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
كَلِمَةٌ mübteda olup lafzen merfûdur. Haberi mahzuftur. Takdiri; موجودة (mevcuttur) şeklindedir.
سَبَقَتْ cümlesi كَلِمَةٌ ’un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
سَبَقَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.
مِنْ رَبِّكَ car mecruru كَلِمَةٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır.
لَ harfi لَوْلَا ’in cevabının başına gelen rabıtadır. قُضِيَ elif üzere mukadder fetha ile mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
بَيْنَهُمْ mekân zarfı, قُضِيَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَٓا müşterek ism-i mevsûlu, ف۪ي harf-i ceriyle birlikte قُضِيَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يَخْتَلِفُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَخْتَلِفُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
ف۪يهِ car mecruru يَخْتَلِفُونَ fiiline müteallıktır.
يَخْتَلِفُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındandır. Sülâsîsi خلف ’dir.
İftial babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواۜ
Ayet, وَ ’la …وَيَعْبُدُونَ cümlesine atfedilmiştir. وَ ’ın istînâfiyye olması da caizdir.
كَانَ ’nin dahil olduğu menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. مَا ve اِلَّٓا ile oluşan kasr, كَانَ ’nin ismiyle haberi arasındadır. Ümmet olmak, insana kasredilmiştir. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.
Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan فَاخْتَلَفُوا cümlesi, makabline matuftur.
اخْتَلَفُوا kelimesinde irsâd sanatı vardır.
النَّاسُ “Belli insanlar”dan maksat, Arap ve İbrani gibi akraba kavimler demek olduğu, öbürlerinin de aslında onlar gibi olduğu mukayese yoluyla anlatılmış olur. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Bu ayet bize tevhid ve İslam'ın, kadim bir din olduğunu, bütün insanların fıtrat ve teşri olarak onun üzerinde ittifak ettiklerini, şirk ve şubelerinin ise azgınların ve asilerin cumhurun hilafına, cehaletle icad ettikleri bir takım davranış bozuklukları bulunduğunu gösterir. (Ebüssuûd)
Kasr üslubu haberi mübalağalı olarak tekid içindir. Çünkü şehir kurallarının ve tarihi gerçeklerin en üst sıralarında yer alan önemli ve harika bir haberdir. Kasr; müspet bir şey için olumlu bir haber verirken bunun dışındakiler için de olumsuz haber verdiği için tekid üzerine tekiddir. Bu üslup; inkârı tekidli olarak reddetmekten daha kuvvetli bir üsluptur. Bunun için şiddetli bir şekilde inkârı reddeder. (Âşûr)
النّاسُ kelimesi beşer için kullanılan çoğul manası olan bir isimdir. Başındaki tarif istiğrak içindir. الأُمَّةُ kelimesi de aynı şey üzerinde ittifak etmiş büyük bir topluluğu ifade eder. (Âşûr)
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
İstînâfa matuf cümle, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. لَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ cümlesi, menfi isim cümlesi şeklinde gelerek sübut ifade etmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan كَلِمَةٌ ’un haberi mahzuftur. Müspet mazi fiil sıygasındaki سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ cümlesi, كَلِمَةٌ için sıfattır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimi olarak ıtnâb sanatıdır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ cümlesi لَوْ ’in cevabıdır.
لَوْلَٓا şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: ‘olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi’ şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl قُضِيَ , مَا fiiline müteallıktır. Sılası ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ , muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüme işaret etmiştir.
Burada hitabın yalnız Resulullah'a (sav) tevcihi, Rabb kelimesinin, Resulullah'ın (sav) yerini tutan zamire izafesi, Allah Teâlâ'nın Resulullah hakkında ziyadesiyle lütufkâr olduğunu belirtmek içindir. (Ebüssuûd)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اخْتَلَفُوا - يَخْتَلِفُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَلِمَةٌ lafzındaki tenkir tazim içindir.