Yunus Sûresi 63. Ayet

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ  ...

Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِينَ kimseler
2 امَنُوا onlar iman eden ا م ن
3 وَكَانُوا ve ك و ن
4 يَتَّقُونَ sakınanlar و ق ي
 

“Dostlar” diye çevirdiğimiz 62. âyetteki evliyâ, “birine yakın olan, birini himayesinde bulunduran, koruyucu, dost, yardımcı” gibi mânalara gelen velî kelimesinin çoğuludur. Kur’ân-ı Kerîm’de velî kelimesi, tekil veya çoğul olarak kırk sekiz âyette Allah’ın, kendisine inanıp buyruğunca yaşayan kullarına sevgisini, himaye ve yardımını, bu anlamda Allah ile insan arasındaki sevgi bağını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Allah ile kendileri arasında böyle bir sevgi bağı gerçekleşmiş, bu mazhariyete ulaşmış olanlar kültürümüzde “Allah dostları” diye anıldığından 62. âyetteki evliyâullah deyimini bu şekilde çevirdik.

 Kur’ân-ı Kerîm’de sadece bu âyette geçen evliyâullah kavramının kapsamı her ne kadar zamanla bilhassa tasavvuf geleneğinde oldukça daraltılmış, hatta giderek İslâm toplumlarında bu kavramla keramet arasında bir ilişki dahi kurulmuşsa da 63. âyette Allah dostlarının özelliği kısaca iman ve takvâ kelimeleriyle özetlenmektedir. Şu halde Allah’a iman eden ve takvâ (günah işlemekten sakınma, Allah’a saygı) bilinciyle yaşayan her müslüman Allah dostudur. Müfessirlerin kaydettiği bir hadiste evliyâullah, “görünüşleriyle Allah’ı hatırlatanlar” (tutum ve davranışlarıyla Allah’ın iradesine uygun bir yaşayışı yansıtanlar) şeklinde tanıtılmıştır (Taberî, XI, 131-163). Zemahşerî de, “Evliyâullah, Allah’a yakınlıklarını itaatleriyle gösterir, Allah da onlara yakınlığını lutuflarıyla gösterir” ifadesini kullanır (II, 195). Bu müfessire göre “Onlar ki, iman edip günah işlemekten sakınmışlardır” ifadesi, evliyâullahın Allah’a yaklaşmasını, “Onlara hem bu dünyada hem de âhirette müjdeler vardır” ifadesi de Allah’ın evliyâullaha yaklaşmasını dile getirmektedir. 64. âyetteki “Allah’ın sözlerinde değişme olmaz” ifadesi, bu âyetlerde Allah dostlarına verilen müjdelerle bağlantılı olarak açıklanmıştır. Buna göre Cenâb-ı Hakk’ın, bu kullarına verdiği müjdeler O’nun birer vaadidir ve O mutlaka vaadini yerine getirecektir.

64. âyetteki dünya hayatıyla ilgili müjdeyi “hayırlı (sâlih) rüya”, âhiret hayatıyla ilgili müjdeyi ise “cennet” olarak açıklayanlar olmuştur (Taberî, XI, 133-138). Ancak Râzî’nin de belirttiği gibi (XVII, 128), müjde kelimesi “insanın yüzünü güldürecek şekilde sevindiren haber” anlamına geldiğine göre insanı bu şekilde mutlu edecek olan her şey bu âyetin kapsamına girer. Allah dostlarının gerek dünya hayatında gerekse âhirette kendileri için müjde değeri taşıyan bütün iyi ve güzel şeyleri elde etmesi âyette “en büyük kazanç” şeklinde nitelenmiştir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri

 Cilt: 3 Sayfa: 117-118

 

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ

 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, önceki ayetteki  اَوْلِيَٓاءَ  kelimesinin sıfatı olarak mahallen mansubdur.  İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا  cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur. 

اٰمَنُوا  damme üzere  mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

كَانُوا  fiili atıf harfi  وَ ’la sılaya  matuftur.  

كَانُوا; isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.

يَتَّقُونَۜ  cümlesi  كَانُوا ’nun haberi olup mahallen mansubdur. 

يَتَّقُونَۜ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

يَتَّقُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dır.

Bu bab, fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

 

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ

 

Bu kelam, mukadder bir sualin cevabı gibidir. Sanki: 

- Onlar kimlerdir ve bu saadete ermelerinin sebebi nedir? diye sorulmuş ve şöyle cevap verilmiştir:

- Bunlar, iman ile takvayı bir araya getirenlerdir.

Bu iki yüce haslet her hayra erdirir ve her şerden uzak tutar.

Burada takvadan murad, onun üçüncü mertebesidir. (Ebüssuûd)

Önceki ayetteki  اَوْلِيَٓاءَ ‘nin sıfatı konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası  اٰمَنُوا, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. 

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Sıfatın ism-i mevsûlle gelmesi sonradan gelecek habere dikkat çekmek ve bahsi geçen kişilere tazim kastına matuftur.

كَان ’nin  haberinin muzari fiil olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103)

كَانُوا يَتَّقُونَ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la sılaya  matuftur.  كَان ’nin dahil olduğu bu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كَان ’nin haberinin müspet muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)