Yunus Sûresi 64. Ayet

لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ  ...

Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük başarıdır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَهُمُ onlar için vardır
2 الْبُشْرَىٰ müjdeler ب ش ر
3 فِي
4 الْحَيَاةِ hayatında ح ي ي
5 الدُّنْيَا dünya د ن و
6 وَفِي ve
7 الْاخِرَةِ ahirette ا خ ر
8 لَا olmaz
9 تَبْدِيلَ değişme ب د ل
10 لِكَلِمَاتِ sözlerinde ك ل م
11 اللَّهِ Allah’ın
12 ذَٰلِكَ işte
13 هُوَ bu
14 الْفَوْزُ kurtuluştur ف و ز
15 الْعَظِيمُ büyük ع ظ م
 

“Dostlar” diye çevirdiğimiz 62. âyetteki evliyâ, “birine yakın olan, birini himayesinde bulunduran, koruyucu, dost, yardımcı” gibi mânalara gelen velî kelimesinin çoğuludur. Kur’ân-ı Kerîm’de velî kelimesi, tekil veya çoğul olarak kırk sekiz âyette Allah’ın, kendisine inanıp buyruğunca yaşayan kullarına sevgisini, himaye ve yardımını, bu anlamda Allah ile insan arasındaki sevgi bağını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Allah ile kendileri arasında böyle bir sevgi bağı gerçekleşmiş, bu mazhariyete ulaşmış olanlar kültürümüzde “Allah dostları” diye anıldığından 62. âyetteki evliyâullah deyimini bu şekilde çevirdik.

 Kur’ân-ı Kerîm’de sadece bu âyette geçen evliyâullah kavramının kapsamı her ne kadar zamanla bilhassa tasavvuf geleneğinde oldukça daraltılmış, hatta giderek İslâm toplumlarında bu kavramla keramet arasında bir ilişki dahi kurulmuşsa da 63. âyette Allah dostlarının özelliği kısaca iman ve takvâ kelimeleriyle özetlenmektedir. Şu halde Allah’a iman eden ve takvâ (günah işlemekten sakınma, Allah’a saygı) bilinciyle yaşayan her müslüman Allah dostudur. Müfessirlerin kaydettiği bir hadiste evliyâullah, “görünüşleriyle Allah’ı hatırlatanlar” (tutum ve davranışlarıyla Allah’ın iradesine uygun bir yaşayışı yansıtanlar) şeklinde tanıtılmıştır (Taberî, XI, 131-163). Zemahşerî de, “Evliyâullah, Allah’a yakınlıklarını itaatleriyle gösterir, Allah da onlara yakınlığını lutuflarıyla gösterir” ifadesini kullanır (II, 195). Bu müfessire göre “Onlar ki, iman edip günah işlemekten sakınmışlardır” ifadesi, evliyâullahın Allah’a yaklaşmasını, “Onlara hem bu dünyada hem de âhirette müjdeler vardır” ifadesi de Allah’ın evliyâullaha yaklaşmasını dile getirmektedir. 64. âyetteki “Allah’ın sözlerinde değişme olmaz” ifadesi, bu âyetlerde Allah dostlarına verilen müjdelerle bağlantılı olarak açıklanmıştır. Buna göre Cenâb-ı Hakk’ın, bu kullarına verdiği müjdeler O’nun birer vaadidir ve O mutlaka vaadini yerine getirecektir.

64. âyetteki dünya hayatıyla ilgili müjdeyi “hayırlı (sâlih) rüya”, âhiret hayatıyla ilgili müjdeyi ise “cennet” olarak açıklayanlar olmuştur (Taberî, XI, 133-138). Ancak Râzî’nin de belirttiği gibi (XVII, 128), müjde kelimesi “insanın yüzünü güldürecek şekilde sevindiren haber” anlamına geldiğine göre insanı bu şekilde mutlu edecek olan her şey bu âyetin kapsamına girer. Allah dostlarının gerek dünya hayatında gerekse âhirette kendileri için müjde değeri taşıyan bütün iyi ve güzel şeyleri elde etmesi âyette “en büyük kazanç” şeklinde nitelenmiştir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri

 Cilt: 3 Sayfa: 117-118

 
بدل Bedele : إبْدَالٌ – تَبْدِيلٌ – تَبَدُّلٌ – إسْتِبْدَالٌ bir şeyi başka bir şeyin yerine koymaktır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 44 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri bedel, tebdil, mübadele, aptal (abdal) ve budaladır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ

 

İsim cümlesidir.  لَهُمُ  car mecruru mukaddem mahzuf habere müteallıktır. 

الْبُشْرٰى  muahhar mübteda olup  elif üzere mukadder damme ile merfûdur.  فِي الْحَيٰوةِ  car mecruru  الْبُشْرٰى ’ya  müteallıktır.  الدُّنْيَا  kelimesi  الْحَيٰوةِ ’nin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. 

فِي الْاٰخِرَةِ  car mecruru  الْبُشْرٰى ’ya müteallıktır. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:

Not: Gayr-ı âkil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ 

 

لَا  harfi, cinsini nefyeden olumsuzluktur. İsmini nasb haberini ref eder.

تَبْد۪يلَ  kelimesi  لَا ’nın ismi olarak mahallen mansubdur.  لِكَلِمَاتِ  car mecruru  لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.  كَلِمَاتِ  kelimesi cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır. 

اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.


 ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟  cümlesi   ذٰلِكَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

Munfasıl zamir  هُوَ  ikinci mübteda olarak mahallen merfûdur. الْفَوْزُ  haber olup lafzen merfûdur.  الْعَظ۪يمُ  ise  الْفَوْزُ  kelimesinin sıfatıdır. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar

Not: Gayr-ı âkil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.

Burada sıfat müfred olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ 

 

İstînâfi beyâniyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُمْ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. الْبُشْرٰى  ise muahhar mübtedadır.

الْبُشْرٰى  kelimesindeki elif-lam cins içindir. (Âşûr)

الدُّنْيَا - الْاٰخِرَةِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.


لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ 

 

Fasılla gelen cümle istînâfiyedir. Önceki manayı tekid mahiyetindedir. (Âşûr)

Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. 

Cinsini nefyeden  لَا ’nın dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لَا  ,لِكَلِمَاتِ اللّٰهِ ’nın mahzuf haberine müteallıktır.  لِكَلِمَاتِ اللّٰهِ  izafetinde lafza-i celâle muzâf olan  كَلِمَاتِ, şan ve şeref kazanmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Allah'ın kelimeleri, Resulullah’a (s.a.) vahyettiği sözleridir.


ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ

 

Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.

Fasıl zamiri ve haberin tarifi ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

الْفَوْزُ mübtedanın haberidir. Müsnedin ال takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında kasr ifade eder. Haberin mübtedaya has olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Ayrıca müsnedin ال ile marife gelişi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, fasıl zamiri, isim cümlesi ve müsnedin harf-i tarifle marife olması sebebiyle üç katlı tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Cümlede  ذٰلِكَ  ile müminlerin mükâfatına işaret edilmiştir. 

ذٰلِكَ ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan, istiare oluşur. Câmi’ her ikisindeki vücudun tahakkukudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri, Beyân İlmi)

ذٰلِكَ  sözünde cem’ ve iktidâb vardır. Olayı özetleyen bir kelimedir. 

Zamir makamında gelen işaret ismi  ذٰلِكَ  bunun son derece belli, müşahede edilebilir cinsten sayıldığını bildirir. Bunun uzaklık manasını içermesi de işaret edilen davranışın derecesinin yüksek ve mertebesinin uzak olduğunu bildirir.

(Ebüssuûd, Maide Suresi 32)

ذٰلِكَ [İşte bu] onların iki dünyada da müjdelenmiş olmaları “Büyük kurtuluştur.” Bu cümle ve ondan öncesi müjdenin gerçekleşmesi ve şanını büyütmek için ara kelamdır. İlle de arkasından ilgili bir sözün gelmesi şart değildir. (Beyzâvî)