Yunus Sûresi 8. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ  ...

Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile âyetlerimizden gafil olanlar var ya; işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir.  (7 - 8. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ işte bunların
2 مَأْوَاهُمُ varacakları yer ا و ي
3 النَّارُ cehennemdir ن و ر
4 بِمَا karşılık
5 كَانُوا olduklarına ك و ن
6 يَكْسِبُونَ kazanıyor(lar) ك س ب
 

“Allah’a kavuşma ümidi taşımamak”tan maksat âhirete inanmamaktır. Âhirette bütün insanlar yaratanın huzuruna çıkacak ve O’na hesap vereceklerdir; bu mânada her insan Allah ile buluşacaktır. Bu benzersiz buluşma ve karşılaşma kimileri için ebedî saadetin ilk basamağı, kimileri için de pişmanlığın, perişanlığın, rezilliğin ve hak edilen cezanın ilk adımıdır. İnsan kendi bilgi vasıtalarıyla âhireti bilemez, âhiret inancı “gayba iman”la gerçekleşir. Öldükten sonra dirilmeye, ebedî âlemde mutlu veya mutsuz bir hayatın bulunduğuna inanmayanların; bu imana götüren sayısız delilleri, kanıtları, nişanları görmeyenlerin; imanın insana verdiği feraset, sezgi ve irfandan mahrum olanların önlerinde yalnızca bu dünya hayatı vardır; burada ebedî kalmak isterler. Bu mümkün olmayınca olabildiği kadar uzun yaşamaya ve dünyadan zevk almaya bakar, burada mutlu olmanın yollarını ararlar. İmandan yoksun oldukları için bunların ibadetleri de olmaz. Ayrıca çıkar gütmeyen bir iyilik ve ödev duygusunun ancak derin ve samimi bir dinî inançla oluşacağı dikkate alındığında bunların ahlâkı da eksik, kusurlu, samimiyetten uzak ve –değişik açılardan da olsa– çıkar hesabına göre olur. Böyle bir hayatın sonu âyette bildirildiği gibi olacaktır. Dünyada meşrû olan faydalara (zevk, mutluluk) kapılarını kapatmamakla beraber bunları asıl mutluluğun gölgesi ve küçük örnekleri olarak gören, gönlü bunlara değil, ebedîye yönelen, Allah’ın rızâsını, O’na keyfiyetsiz yakınlığı ebedî nimetlerin en büyüğü ve en değerlisi bilen müminler ise dünyada kontrollü ve dengeli bir ömür geçirecekler, bu hayatın sonunda âyetin müjdelediği mutluluğa ereceklerdir. Cennette olanların artık dua ederek Allah’tan bir şey istemeye ihtiyaçları kalmamıştır, orada insanı mutlu kılacak bütün nimetler herkes için yeterince vardır. Burada Allah’a yakınlık ve gerçekleşen, tadılan, içinde yaşanan nimetler kula iki şey telkin etmekte, onu her an iki davranışa sevketmektedir: Biraz daha yaklaştıkları ve kemalini daha ziyade idrak ettikleri Allah’ı tenzih (kemalini idrak edip anmak, tesbih) ve nimetlere şükretmek, bu nimetleri bahşeden rabbi övmek (hamd).

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri 

Cilt: 3 Sayfa: 86-87

 

اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

İsim cümlesidir. İsm-i işaret olan  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

مَأْوٰيهُمُ النَّارُ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

مَأْوٰيهُمُ  ikinci mübtedadır. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

النَّارُ  kelimesi bu ikinci mübtedanın haberidir. 

مَا  ve masdar-ı müevvel,  بِ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf mübtedanın mahzuf haberine  müteallıktır. Takdiri,  ذلك بسبب كسبهم  şeklindedir.

بِ  harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık-bedel, istiane, zaman-mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا  ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.

يَكْسِبُونَ۟  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.

يَكْسِبُونَ۟  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 

اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

Müstenefe olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi sübut ifade eden isim cümlesidir. 

Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede müsnedün ileyhin işaret ismi olarak gelmesi, işaret edilenleri tahkir kastına matuftur. Ayrıca bu işaret isminde cem’ vardır.

Mübtedanın ismi işaret olarak gelişi, dinleyenlerin zihninde iyice yerleşmesi ve muşârun ileyhin bu vasıflara sahip olması dolayısıyla arkadan gelen habere layık olduğuna tenbih içindir. (Âşûr)

مَأْوٰيهُمْ  kelimesi, haber olarak gelen cümlenin mübtedasıdır.  النَّارُ  haberdir. Mübteda ve haberden müteşekkil bu isim cümlesi  اُو۬لٰٓئِكَ ’nin haberidir.

مَأْوٰيهُمْ  kelimesi sığınılan yer manasında ism-i mekândır. Yani dönüp dolaşıp yine de geldikleri yer demektir. (Âşûr)

Haberin harf-i tarifle marife olması, bu sıfatın mevsufta kemal derecede olduğuna işaret eder.

Mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا  ve akabindeki  كَانُوا يَكْسِبُونَ  cümlesi, masdar tevilinde, sebebiyye ifade eden  بِ  harfi ile birlikte mahzuf bir fiile müteallıktır. Takdiri şöyledir:  …عوقبوا بما كانوا  (Yaptıkları nedeniyle cezalandırıldılar)

بِمَا  lafzında  بِ  harf-i ceri mecruruna sebep manası katmıştır. (Âşûr)

كان nin haberinin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كان nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

كَان ’nin  haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)

مَأْوٰيهُمُ النَّارُ  ifadesinde geçen  مَأْوٰي  aslında barınılacak, korunulacak, ikramlanacak yerdir. Ayette ateşin onların me’vası olduğunu söylemekle; “cehennemle müjdele“ cümlesinde olduğu gibi tehekküm ve alay üslubu ile uyarma söz konusudur.

Onların, ayetlerden gafil olmaları ise dikkatleri çekildiği ve şiddetle uyarıldıkları halde, tamamen dünyaya daldıkları için ayetler üzerinde tefekkür etmemeleridir.

İşte işledikleri çeşitli günahlar ve kötülükler yüzünden onların son meskenleri ve hiç ayrılmayacakları karargâhları cehennem ateşidir. (Ebüssuûd)

“Onların sığınacak yerleri cehennemdir.” sözünde methe benzeyen zemmi tekit vardır. “Azapla müjdele!” ayetlerinde olduğu gibi istiare de düşünülebilir.

Hak Teâlâ'nın  بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ [İşledikleri şirk ve masiyetler yüzünden…] buyruğundaki  بِ  edatı, o azabın meydana gelmesinde etkisi olan şeyin kendi amelleri olduğunu örtülü bir şekilde anlatmaktadır. Bunun bir benzeri de [Bunun sebebi, ellerinizin önceden yaptığı şeylerdir; bir de Allah'ın kullarına hakikaten zulümkâr olmamasıdır. (Enfal Suresi, 51)] ayetidir. (Fahreddin er-Râzî)