Yunus Sûresi 82. Ayet

وَيُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ۟  ...

Suçluların hoşuna gitmese de, Allah, hakkı sözleriyle gerçekleştirecektir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيُحِقُّ ortaya çıkarır ح ق ق
2 اللَّهُ Allah
3 الْحَقَّ hakkı ح ق ق
4 بِكَلِمَاتِهِ sözleriyle ك ل م
5 وَلَوْ şayet
6 كَرِهَ hoşlanmasalar da ك ر ه
7 الْمُجْرِمُونَ suçlular ج ر م
 
Mekkeli müşrikler tarafından bilinmekte olan Hz. Mûsâ ile Firavun arasındaki mücadelenin öyküsü Kur’an’ın birçok yerinde değişik yönleriyle ele alınmış, bir yandan bu kıssadan alınacak ibretlere dikkat çekilmiş, diğer yandan da daha çok İsrâiloğulları’nca aktarılagelen yanlış bilgiler düzeltilmiştir. Burada, Hz. Mûsâ’nın, kardeşi Hz. Hârun’la birlikte Firavun’a ve çevresindeki ileri gelenlere açık kanıtlarla gönderildiği belirtilmekte, halktan söz edilmemektedir. Bunu –tarihî bilgiler ve Kur’an’da yer alan açıklamalar ışığında– o dönemde halkın korkunç bir baskı altında bulunmasıyla izah etmek mümkündür. Firavun’un İsrâiloğulları’nın erkek çocuklarını tek tek katlettirdiği bir dönemde, Hz. Mûsâ’nın bizzat onun sarayında ve himayesinde büyütülmüş olması bile başlı başına bir mûcize ve ilâhî iradenin mutlak gücünün açık bir göstergesi olduğu halde, günaha gömülmüş olmaları bu gerçeği görmelerini önlemiş ve iman çağrısını kabullenmeyi kibirlerine yedirememişlerdi. Hz. Mûsâ’nın getirdiği mûcizeleri “sihir” diye itham etmeleri bile aslında bunlardan büyülenmiş gibi etkilendiklerinin ipuçlarını veriyordu. Fakat asıl engel, ellerinde tuttukları nüfuz ve gücün kendilerinden alınması endişesiydi. Güya atalarından aldıkları emanete sahip çıkarak muhafazakâr bir tavır sergilemeye çalışırken dahi “Bu yerde egemenlik ve nüfuz ikinizin olsun diye mi?” sözleriyle gerçek rahatsızlıklarını açığa vurmuş oluyorlardı.Böyle bir durumda yapılan çağrının gerçekliği üzerinde düşünmek yerine ne kadar ön yargılı olduklarını açıkça muhataba hissettirip mâneviyatını kırmak ve onun bu çabadan vazgeçmesini sağlamak en kestirme yol olabilirdi. Nitekim “Biz ikinize de inanacak değiliz” diyerek bunu denediler. Fakat sihrin çok revaçta olduğu böyle bir ortamda hem Mûsâ’nın getirdiklerini sihir olarak niteleyip hem ondan üstününü ortaya koyamamak Firavun’u kendi kamuoyu önünde küçük düşürecekti. Bu sebeple ülkesindeki en hünerli sihirbazları toplatıp Mûsâ’ya dersini vermelerini istedi. Ne var ki asıl sihir işte o büyücülerin ortaya koyduğuydu ve Allah’ın yardımıyla Hz. Mûsâ’nın gösterdiği mûcizeler karşısında bunların ipliğinin pazara çıkması kaçınılmazdı. Başka sûrelerde açıklandığı üzere, Mûsâ’nın mûcizeleri karşısında ilk etkilenenler de bizzat o ünlü sihirbazlar oldu (sihir hakkında bk. Bakara 2/102; Hz. Mûsâ’nın mûcizeleri ve Firavun tarafından düzenlenen sihir yarışmasının daha geniş anlatımı için bk. A‘râf 7/106-126).
 

وَيُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ۟

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  يُحِقُّ  merfû muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. 

الْحَقَّ  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بِكَلِمَاتِه۪  car mecruru  يُحِقُّ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  haliyyedir.  لَوْ  gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.  كَرِهَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir.

الْمُجْرِمُونَ  fail olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

الْمُجْرِمُونَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَيُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ۟

 

Ayetin ilk cümlesi, önceki cümleye matuf olup, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  الْحَقَّ  kelimesi mef’ûlu mutlaktır. Manayı tekid etmiştir.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır. 

يُحِقُّ  - الْحَقَّ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

بِكَلِمَاتِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması  كَلِمَاتِ ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.

Bu cümlede zamir olarak gelmesi gerekirken açıkça zahir olarak lafza-i celâlin gelmesi, nefislerindeki mehabeti terbiye etmek içindir.  بِكَلِمَاتِه۪  deki  بِ  sebebiyyedir. (Âşûr)

كَلِمَاتِ , Allah Teâlâ’nın yaratma kudreti ile alakalı müstear lafızdır. İradesine ve ilmine uygun olarak devam eden tekvini ifade eder. Bu çok şık bir istiaredir. Çünkü bu alaka; mananın idrakini sağlayan ve mütekellimin iradesine ve ilmine delalet eden kelama benzetilmiştir. (Âşûr)

بِكَلِمَاتِه۪  [Allah, sözleriyle] yani emir ve hükümleriyle  وَيُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ  [gerçeğin gerçekliğini ortaya çıkarır;] hakkı kalıcı kılar. (Keşşâf)

Hal وَ ’ı ile gelen son cümlede لَوْ, vasıl içindir yani sonraki manaya bağlantıdır. (Âşûr) 

Sebat, temekkün ve istikrar ifade eden mazi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الْمُجْرِمُونَ۟ ; suçlu demektir.  جرم, kesip kopardı demektir.  جريم, dalından koparıldığı için kuruyup kötü olan hurma demektir.  مجرم, özünden kopan, haktan ayrılan kişi demektir.

الْمُجْرِمُونَ۟  ve  كَرِهَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.