Kevser Sûresi 1. Ayet

اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْـكَوْثَرَۜ  ...

Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 أَعْطَيْنَاكَ sana verdik ع ط و
3 الْكَوْثَرَ Kevser’i ك ث ر
 

Kevser kelimesi “çokluk” mânasına gelen “kesret” kökünden türemiş olup çok değerli ve çok önemli şeyleri ifade eder. Tefsirlerde kevser, “çok hayır, Kur’an-ı Kerîm, Kur’an’la ilgili ilimler ve mümine dinî hayatında tanınan kolaylıklar, peygamberlik, makam-ı mahmûd (bk. İsrâ 17/79), cennetteki bir nehir veya havuz, Hz. Peygamber’in nesli, ashabının ve ümmetinin çokluğu, duasının kabul olması, şanının yüceliği, başkasını kendine tercih etme, kalbin nuru, şefaat, mûcizeler, kelime-i tevhid, din konusundaki bilgi, beş vakit namaz, İslâm dini” gibi çeşitli anlamlarda yorumlanmıştır (bk. Taberî, XXX, 208-209; Şevkânî, V, 593). Ancak biz, bunlar içinde Şevkânî’nin de tercihi olan, “çok hayır” anlamına uygun düşen “bitip tükenmez iyilik” şeklindeki kapsamlı anlamı tercih ettik. Râzî, buradaki kevser kelimesiyle Duhâ sûresinden buraya kadar doğrudan veya dolaylı ifadelerle Cenâb-ı Hakk’ın, resulüne lutfettiği, her biri dünyalara değer nimetlerin, şan ve şeref sebeplerinin kastedildiğini belirterek dolaylı bir ifadeyle ona, “Sen de bu lütufkâr rabbine ibadet etmek ve kullarını kendileri için en iyi olan yola çağırmakla meşgul ol” buyurulduğunu söyler. Aynı müfessire göre kevser kelimesi, Allah’ın, Resûl-i Ekrem’i düşmanlarına karşı koruyup kendisine zaferler nasip edeceği, dünya ve âhirette bol nimetler bağışlayacağı yönünde müjdeler de içermektedir (daha fazla bilgi ve başka yorumlar için bk. Râzî, XXXII, 119-128).
Erkek çocuğu yaşamadığı için kendisine “sonu yok, nesli kesik” diyen müşriklerin sözlerinden dolayı üzülmüş olan Hz. Peygamber’e kevser, yani bitip tükenmez nimetler verildiği müjdelenerek üzüntüsü giderilmiş, müşriklerin bu konudaki dedikoduları reddedilmiş ve Hz. Peygamber’in şanının yüceliği gösterilmiştir.
2. âyette, kendisine pek çok hayır lutfedilmiş olan Hz. Peygamber’in bu nimetlerin şükrünü eda etmek üzere sadece Allah’a yönelerek namaz kılması ve O’nun rızâsı için değerli mallarından kurban kesmesi emredilmiş; bu suretle putlar için kurban kesen müşriklerin çok tanrılı inancını silip tevhid inancını yerleştirmesi ve kesilen kurbanlar sayesinde sosyal yardımın sağlanması amaçlanmıştır.
Bilindiği gibi namaz, azdan çoğa göre arttırılarak Mekke döneminde, yaygın kanaate göre hicretten üç yıl kadar önce gerçekleşen mi‘rac olayı sırasında farz kılınmış; kurban ibadeti ise Hz. Peygamber tarafından hicretten iki yıl sonra uygulanmaya başlanmıştır. Bu âyette geçen namazın beş vakit namaz mı, bayram namazı mı olduğu konusunda farklı tesbit ve değerlendirmeler vardır. Âyetteki kurbanın da vâcip veya sünnet kurban mı yoksa nâfile de dahil mutlak kurban mı olduğu tartışmalıdır. Bize göre âyette vurgulanan husus, belli bir namaz ve kurban olmayıp bütün namaz, kurban ibadetlerinin, yalnızca Allah’a, bütün nimetlerin sahibine özgü kılınması, yalnızca rabbe ibadet edilmesidir.
“Kurban kes” diye çevirdiğimiz cümleye, “Namaz kılarken göğsün kıbleye dönük olsun, tekbirlerde ellerini göğüs hizasına kadar kaldır” mânaları da verilmiştir (Şevkânî, V, 594).
Araplar erkek çocuğu olmayan kimseyi “sonu yok, soyu kesik” gibi sıfatlarla niteler ve bu tür lakaplarla anarlardı. Tefsirlerde anlatıldığına göre Hz. Peygamber’in erkek çocukları ölünce müşrikler onu da ebter lakabıyla anmaya başlamışlar ve “Bırakın onu; o, sonu gelmeyecek, soyu kesik bir adamdır!” diyerek hakaret etmek istemişlerdir (bk. Taberî, XXX, 212). İşte 3. âyet, onların bu davranışlarını kınamakta, her ne kadar erkek çocukları bulunsa da asıl soyu kesileceklerin kendileri olduğunu haber vermektedir. Çünkü onlar kıyamete kadar lânetle anılırken Hz. Peygamber rahmetle anılmakta, ismi dünyanın her tarafında günde beş vakit ezanda Allah’ın adıyla birlikte okunmaktadır. Mekke putperestleri, olayların sadece dış yüzüne baktıkları için Hz. Peygamber’i arkasız ve güçsüz, kendilerini kalabalık ve güçlü görür ve buna dayanarak Resûl-i Ekrem’in davasının sonuçsuz kalacağından emin olduklarını söylerlerdi. Ama –Râzî’nin ifadesiyle– “Allah durumu onların aleyhine çevirdi; asıl güçlü olanın, Allah’ın destekledikleri ve güçsüz olanların da Allah’ın zillete uğrattıkları olduğunu bildirdi. Böylece kesret ve kevser (geniş topluluk ve bol nimet) Hz. Muhammed’in olurken ona düşman olanların payına da ebterlik, alçalış ve zillet düştü” (XXXII, 134). Bu ifadeler, dolaylı olarak Hz. Peygamber’in yolunu izleyen, inanç ve kararlılığını devam ettiren müminler için de bir müjdedir.

 
Peygamber Efendimiz Kevser Havuzu’nu şöyle anlatmıştır:
“ Cennet’te dolaşırken, etrafında inciden yapılmış evlerle çevrili Kevser Irmağı’nı gördüm ve onun hakkında bilgi istedim.  Cebrâil bana “ O Rabbinin sana verdiği ırmaktır” dedi. İçine elini elimi soktum, toprağı burcu burcu kokuyordu; içindeki çakıl taşları da incidendi. Kevser havuzunun hem boyu hem eni birer aylik yol kadardır. Cennet’ten çıkan bir su; biri altın, diğeri gümüş iki oluktan, bu havuzun içine gürül gürül akar. Suyu sütten beyaz, kokusu mis kokusundan güzel, kardan soğuk, baldan tatlıdır. Orada, gökyüzündeki yıldızlar kadar bardak vardır. Ben havuz başına sizden önce varacağım ve orada ümmetimi bekleyeceğim. Havuz başına benden sonra gelenler onun suyundan içecek ve bir daha susuzluk çekmeyecektir. “
(Buhari, Tefsir 108/1, Rikâk 53; Müslim, Fezâil 25-45; Ahmed b Hanbel, Müsned ,II , 115,191,207,231, 232,289).

Riyazus Salihin, 1864 Nolu Hadis
Ukbe İbni Âmir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, aradan sekiz yıl geçtikten sonra bir gün Uhud şehidlerini ziyarete gitti. Yaşayanlara ve ölenlere vedâ eder gibi onlara dua etti. Sonra (konuşmak üzere) minbere çıktı ve şunları söyledi:
“Ben âhirete sizden önce gideceğim ve sizin için hazırlık yapacağım; sizin Allah yolundaki hizmetlerinize şâhitlik edeceğim. Buluşma yerimiz Kevser havuzunun yanıdır. Ben şu bulunduğum yerden Kevser havuzunu görmekteyim. Ben sizin Allah’a şirk koşmanızdan korkmuyorum. Ama dünya hırsıyla birbirinizle didişip çekişmenizden korkuyorum.”
Ukbe sözüne şöyle devam etti: Bu benim Resûlullah’ı son görüşüm oldu.
(Buhârî, Megâzî 17; Müslim, Fezâil 31. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 68-70; Nesâî, Cenâiz 61 )
Diğer bir rivayete göre Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
“Ben sizin dünya hırsıyla birbirinizle kapışmanızdan, birbirinizi katletmenizden ve sizden öncekiler gibi helâk olup gitmenizden korkuyorum.”
Ukbe şöyle dedi: Bu benim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i minberde son görüşüm oldu.
(Müslim, Fezâil 31)
 

اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْـكَوْثَرَۜ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَّٓا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  اَعْطَيْنَاكَ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَعْطَيْنَاكَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْـكَوْثَرَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

اَعْطَيْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi عطو ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْـكَوْثَرَۜ


Sure, beraat-i istihlâl sanatına uygun olarak, surenin konusuyla alakalı bir cümleyle başlamıştır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiştir. Ayrıca cümle, hüsn-i ibtidâ sanatının güzel bir örneğidir.

Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi) 

Surenin ilk ayeti ibtidaiyyedir. اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

اِنَّٓ ’nin haberi olan  اَعْطَيْنَاكَ الْـكَوْثَرَ  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Daha önce geçen  إنّا أنْزَلْناهُ في لَيْلَةِ القَدْرِ (Muhakkak ki biz onu Kadir gecesinde indirdik.) (Kadr/1) ayetinde de olduğu gibi önemi dolayısıyla habere dikkat çekmek ve bunun büyük bir haber olduğunu hissettirmek için kelama tekid harfiyle başlanmıştır. (Âşûr) 

اَعْطَيْنَاكَ  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)

Bu sure, bir önceki surenin mukabili gibidir. Çünkü önceki surede, Allah Teâlâ münafıkları şu dört sıfatla anlatmıştır:

a) Cimrilik... Bu, ["Yetimi şiddetle itip kakan, yoksulu doyurmaya teşvik etmeyen odur"] (Mâûn, 2-3) ayetleriyle anlatmıştır.

b) Namazı terk etmekle... Bu da, ["Onlar namazlarından gafildirler"] (Mâûn, 5) ayetiyle anlatılmıştır.

c) Namazda riyakarlık yapma ile... Bu, ["Onlar, riya yapanların ta kendileridir"] (Mâûn, 6) ayetinin anlattığı husustur.

d) Zekat vermemek... Bu da, ["Onlar, mâûnu da vermezler"] (Mâûn, 7) ayetiyle anlatılan husustur. 

Cenab-ı Hak, Kevser Suresinde ise o dört sıfatın mukabili olarak şu dört sıfatı zikretmiştir. Cimriliğin karşılığında, ["Biz sana Kevser’i verdik"] ayetini getirmiştir ki bu, "Sana çok olan şeyi verdik, o halde sen de çok ver, cimrilik etme" demektir. Namazı terk etme karşılığında, "Namaz kıl" ayetine yer vermiştir ki bu, "Namazını hep sürdür" demektir. Namazdaki riyakarlığın karşılığı olarak da, "Rabbin için" ifadesini getirmiştir ki bu da, "Namazı, insanlara gösteriş için değil, Rabbinin rızası için kıl" demektir. Zekatı vermemenin karşılığı olarak da, "Kurban kes" emrini getirmiş ve bununla, kurban olarak kesilen hayvanların etlerini tasadduk etmesini kastetmiştir. (Fahreddin er-Râzî) 

Kevser, çok hayır manasında camid bir isimdir. الكَوْكَبِ، والجَوْرَبِ، والحَوْشَبِ والدَّوْسَرِ  gibi... kural gereği camid isimler müsemmadan başkasına delalet etmezler. (Âşûr) 

اَعْطَيْ ; az şey vermektir. Kevser çok olduğu halde bu fiille gelmiş, çünkü sana Kevser’i bile versem azdır manasını ifade eder.  طَ , mechûr olduğu için zahir şeylerde kullanılır. Neredeyse sadece mala mahsûstur. Çoğunlukla temlik ifade eder. Yani sahibi onda dilediği gibi tasarruf eder. Az ve çok şeyler için kullanılır. Gönüllü de gönülsüz de olabilir. (Fâdıl Sâlih Samerrai, Beyanî Tefsir Yolu c. 1, s. 102) 

الْـكَوْثَرَ  kelimesi de, çokluk ve mübalağa ifade eden bir vezindir. (Safvetü’t Tefâsir)

[‘’Şüphesiz Biz sana Kevser’i verdik.’’] Şüphesiz anlamını veren  اِنَّ  harfi, yemin yerinedir. Kevser, ‘çok hayır’ demektir. Oğlu seferden dönen bedevî kadınına: ”Oğlun ne ile döndü?" denir, o da: ”Kevserle -çok hayırla- döndü." cevabını verirdi. Açık olan şu ki, Allah'ın tüm nimetleri ister açık olsun ister gizli ‘’kevser’’ teriminin içine dahildir. Dünya ve ahiretin hayırları açık nimetlerdendir. Feyz-i ilâhi ile hasıl olan, çalışma sonucu olmayan ledünnî ilimler gizli olanlardandır. (Rûhu’l Beyân) 

Kevser, din dilinde birçok manaları içerir. Bunların birkaçı şunlardır: 

Kevser, cennette bir nehrin özel ismidir. Peygamberliğin şerefidir. Ümmetin âlimleridir. Tabilerinin ve toplumunun, ümmetinin çokluğudur. Hazret-i Peygamberin evlatlarının çokluğudur. (Elmalılı) Bu kelime Kur’an’da sadece bu ayette geçmiştir. 

اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْـكَوْثَرَۜ  ayetinde, çoğul kipinin kullanılması tazim ifade eder. Zira Yüce Allah, [Biz sana verdik] demiş,  اَعْطَيْتكَ (Ben sana verdim) de­memiştir.  اَعْطَيْنَاكَ (sana verdik.) cümlesinde, mutlak vuku bulacağını ifade eden geçmiş zaman kipi kullanılmıştır. Yüce Allah Sana vereceğiz de­medi. Çünkü bu vaat mutlaka yerine gelecektir. Bu sebeple daha vurgulu olsun diye bunu geçmiş zaman kipiyle ifade etti. Sanki bu olay gerçekleş­miş ve olmuştur.