فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَشَه۪يقٌۙ
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَشَه۪يقٌۙ
فَ atıf harfidir. اَمَّا tafsil manasında şart harfidir.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası شَقُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
شَقُوا mahzuf ى üzerine damme ile merfû mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Şart, tafsil ve tekid bildiren اَمَّا edatı, cevabının başındaki ف harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında ف harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. فِي النَّارِ car mecruru الَّذ۪ينَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
لَهُمْ car mecruru, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. ف۪يهَا car mecruru mahzuf habere müteallıktır. زَف۪يرٌ muahhar mübteda olarak lafzen merfûdur.
شَه۪يقٌ kelimesi وَ ile زَف۪يرٌ ’na mâtuftur.
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ
فَ atıf, اَمَّا şart ve tafsil harfidir. Ayet şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübtedadır. Mübtedanın mahzuf haberine müteallık olan فَفِي النَّارِ car mecruru aynı zamanda فَ karinesiyle اَمَّا ’nın cevabıdır.
İsim cümlesi formunda gelmiştir. Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır. فِي النَّارِ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda زَف۪يرٌ ’dur.
Merfû mahaldeki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan شَقُوا, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması arkadan gelen habere dikkat çekmek içindir. Bunun yanında tahkir ifade eder.
Şart, tafsil ve tekid bildiren اَمَّا edatı, cevabının başındaki ف harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında ف harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)
لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَشَه۪يقٌۙ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Sübut ifade eden bu isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur لَهُمْ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. زَف۪يرٌ, muahhar mübtedadır.
شَه۪يقٌۙ, mahzuf haberin mübtedası olarak makabline matuftur.
زَف۪يرٌ - شَه۪يقٌۙ kelimelerinde mürâât-ı nazîr, شَقُوا - شَه۪يقٌۙ kelimeleri arasında ise gayrı tam cinas vardır.
Burada لَهُمْ (onlar için) şeklindeki car mecrur, ف۪يهَا (orada) car mecruruna takdim edilmiş, فيها لهم (orada onlar için) buyurulmamıştır. Çünkü kelam ateş hakkında değil, şakîler hakkındadır. Dolayısıyla şakîlere ait olan zamir nâra ait olan zamire takdim edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 3, s. 338)
زَف۪يرٌ, anırmadan önce nefes almak, شَه۪يقٌۙ ’da, anırmadan sonra nefes vermek için kullanılmaktadır. Bundan maksat, onların büyük üzüntülerini vasıflandırmak ve onların halini, kalbini hararet basmış ve ruhu bunalmış kimsenin haline benzetmektir. Yahut bundan maksat, onların çığlıklarını merkeplerin seslerine benzetmektir. (Ebüssuûd)