خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ اِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | خَالِدِينَ | onlar sürekli kalıcıdırlar |
|
2 | فِيهَا | orada |
|
3 | مَا |
|
|
4 | دَامَتِ | durdukça |
|
5 | السَّمَاوَاتُ | gökler |
|
6 | وَالْأَرْضُ | ve yer |
|
7 | إِلَّا | dışında |
|
8 | مَا | kimseler |
|
9 | شَاءَ | diledikleri |
|
10 | رَبُّكَ | Rabbinin |
|
11 | إِنَّ | şüphesiz |
|
12 | رَبَّكَ | Rabbin |
|
13 | فَعَّالٌ | yapandır |
|
14 | لِمَا |
|
|
15 | يُرِيدُ | dilediğini |
|
خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ
خَالِد۪ينَ kelimesi, لَهُمْ ’deki zamirden hal olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile îrablanırlar.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ف۪يهَا car mecruru خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır.
مَا ve masdar-ı müevvel, خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır.
دَامَتِ tam fiil olup fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. السَّمٰوَاتُ fail olup lafzen merfûdur.
الْاَرْضُ atıf harfi وَ ile السَّمٰوَاتُ ’a matuftur.
اِلَّا istisna harfidir. Müşterek ism-i mevsûl مَا muttasıl veya munkatı’ müstesna olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası شَٓاءَ رَبُّكَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
شَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. رَبُّ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
شَٓاءَ ’nin mefûlun bihi mahzuftur. Takdiri, إنقاذه من النار، أو زيادة مدّتهما (ateşten kurtarılması veya o ikisinin müddetini uzatılması) şeklindedir.
خَالِد۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan خلد fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُ
İsim cümlesidir . اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
رَبَّكَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَعَّالٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
لِ takviye için zaiddir. Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası يُر۪يدُ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يُر۪يدُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ
خَالِد۪ينَ kelimesi, لَهُمْ ’deki zamirden haldir.
مَا, masdariyyedir. Akabindeki دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ cümlesi, masdariye ve zarfiyedir, خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır.
Müstesna konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ’nın sılası شَٓاءَ رَبُّكَ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Genel olarak شَٓاءُ fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb bir şey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
ربُّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan Hz. Peygambere ait كَ zamiri şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.
السَّمٰوَاتُ - الْاَرْضُ arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr, دَامَتِ - خَالِد۪ينَ arasında mürâât-ı nazîr vardır.
Cümlede iki farklı görevdeki مَا ’lar arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetten murad onların cehennemde kalışlarının göklerin ve yerin devamına bağlı olduğunu anlatmak değildir. Çünkü bu konudaki naslar onların devamlılığına, göklerin ve yerin de son bulacağına işaret eder. Bu durumda “Onlar gökler ve yer durdukça orada kalacaklardır.” ibaresinden murad onların cehennemde kalışlarını teyit ve bunu belâgî bir şekilde anlatmaktır. Çünkü Araplar, “gök ve yer durdukça” ibaresini temsil yoluyla ebedilik anlamında kullanırlar. (Beyzâvî)
Burada bir istisna zikredilmiştir ki bu da Allah'ın dilemesidir. -Allahu a’lem- bu dileme, Allah'ın bu azap görenlerin halini biraz anlamaları için bazılarına rahmetini genişlettiğini haber verdiğine delalet etmektedir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 3, s. 339)
اِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُ
Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir.
إِنَّ ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
رَبُّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan كَ zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber, şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûlün sılası يُر۪يدُ, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
شَٓاءَ - يُر۪يدُ arasında mürâât-ı nazîr, رَبُّكَ ’nin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.