وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَمَّا | ve |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | سُعِدُوا | mutlu olan(lar) |
|
4 | فَفِي | içindedirler |
|
5 | الْجَنَّةِ | cennet |
|
6 | خَالِدِينَ | onlar sürekli kalıcıdırlar |
|
7 | فِيهَا | orada |
|
8 | مَا |
|
|
9 | دَامَتِ | durdukça |
|
10 | السَّمَاوَاتُ | gökler |
|
11 | وَالْأَرْضُ | ve yer |
|
12 | إِلَّا | dışında |
|
13 | مَا |
|
|
14 | شَاءَ | diledikleri |
|
15 | رَبُّكَ | Rabbinin |
|
16 | عَطَاءً | bir lütuftur |
|
17 | غَيْرَ | olmaksızın |
|
18 | مَجْذُوذٍ | kesinti |
|
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ
وَ atıf harfidir. اَمَّا tafsil manasında şart harfidir.
Şart, tafsil ve tekid bildiren اَمَّا edatı, cevabının başındaki ف harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında ف harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ين, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası سُعِدُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
سُعِدُوا damme üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. فِي الْجَنَّةِ car mecruru الَّذ۪ينَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
خَالِد۪ينَ kelimesi hal olup nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
ف۪يهَا car mecruru خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır.
مَا ve masdar-ı müevvel خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır.
دَامَتِ tam fiil olup fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. السَّمٰوَاتُ fail olup lafzen merfûdur.
الْاَرْضُ atıf harfi وَ ile السَّمٰوَاتُ ’a matuftur.
اِلَّا istisna harfidir. Müşterek ism-i mevsûl مَا müstesna olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası شَٓاءَ رَبُّكَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
شَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. رَبُّ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
شَٓاءَ ’nin mef’ûlu mahzuftur.
خَالِد۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan خلد fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ
عَطَٓاءً mahzuf fiilin mef’ûlü mutlaktan naibtir.
غَيْرَ kelimesi عَطَٓاءً ’nin sıfatı olup lafzen mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. مَجْذُوذٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَجْذُوذٍ kelimesi sülâsî mücerred olan جذذ fiilinin ism-i mef’ûludur.وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ
Ayet, …الذين شقوا cümlesine atıf harfi وَ ’la atfedilmiştir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.
اَمَّا şart ve tafsil harfidir. Ayet şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Has ism-i mevsûl olan الَّذ۪ينَ mübtedadır. فَ karinesiyle gelen …فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ terkibi, mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. Aynı zamanda اَمَّا ’nın cevabıdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması arkadan gelen habere dikkat çekmek içindir. Bunun yanında tazim ve teşvik ifade eder.
Merfû mahaldeki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası سُعِدُوا, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
سُعِدُوا fiili meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.
Şart, tafsil ve tekid bildiren اَمَّا edatı, cevabının başındaki ف harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında ف harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)
مَا, masdariyyedir. Akabindeki دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ cümlesi, masdar teviliyle, zaman zarfı olarak خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır.
Müstesna konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ’nın sılası شَٓاءَ رَبُّكَ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Genel olarak شَٓاءُ fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb bir şey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
رَبُّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan Hz. Peygambere ait كَ zamiri şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.
106. ayetle bu ayet güzel bir mukabele örneği teşkil etmektedir.
خَالِد۪ينَ - دَامَتِ arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
السَّمٰوَاتُ ve الْاَرْضُ arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Cümlede iki farklı görevdeki مَٓا ’lar arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Şakîler hakkında, فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا [Şakî/bedbaht olanlara gelince… (Hud Suresi, 106)] buyurularak şakî olmak kişilere isnad edilmiş, فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اُشَقُوا buyurulmayarak yaptıkları şeyler nedeniyle kendilerini şakî hale getirdiklerine işaret edilmiştir. Mesut/bahtiyar olanlardan bahsedilirken ise وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا [Mesutlara/ bahtiyarlara gelince] buyurularak meçhul fiil gelmiş ve Allah'ın rahmeti ve fazlıyla onları mesut ettiğine işaret edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 3, s. 342-343)
عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ
عَطَٓاءً mahzuf bir fiilin mef’ûlü mutlakıdır. Takdiri, ابعدوا (uzak oldular) şeklindedir.
Mahzufla birlikte faide-i haber talebî kelam olan fiil cümlesidir. Mef’ûlü mutlakın amilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
غَيْرَ kelimesi, عَطَٓاءً için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, metbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
خَالِد۪ينَ ve غَيْرَ مَجْذُوذٍ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.
آتَى fiili, اَعْطَى fiili birbirinden farklıdır:
O halde bu anlatılanlardan ortaya çıkan sonuçlar şunlardır:
1. آتَى fiilindeki hemze, اَعْطَى fiilindeki ayn harfinden daha kuvvetlidir. Bunun için daha geniş ve kapsamlıdır, önemli şeyler için kullanılır. اَعْطَى ise hem az hem de çok şeyler için kullanılır. آتَى ; mal, mülk, hikmet, peygamberlerin doğruluğuna delalet eden ayetlerin verilmesi gibi konularda kullanılmıştır. اَعْطَى ise تَ 'den daha yüksek ve açık olan mechur olan طَ harfinden dolayı zahir olan durumlarda kullanılır. Neredeyse tamamen mala ait durumlarda kullanılır.
2. آتَى fiili, maddi ve manevi konularda ve اَعْطَى fiilinin kullanılmasının güzel olmadığı yerlerde kullanılır.
3. اَعْطَى mülk edinme manasını taşır, bu mana آتَى fiilinde yoktur.
4. آتَى fiiliyle verilen şey geri alınabilir, halbuki اَعْطَى fiili böyle değildir. Çünkü onda mülk edinme manası vardır.
5. Madem ki اَعْطَى fiili sahiplik olma manasını taşıyor, o halde bu, ihtisas sebebi olur. Çünkü bir kişi sahibi olduğu şeyde istediği gibi tasarruf edebilir, onu isterse yanında tutar isterse dilediğine verir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 1, s. 102-103)