Hûd Sûresi 111. Ayet

وَاِنَّ كُلاًّ لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ اَعْمَالَهُمْۜ اِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ  ...

Şüphesiz Rabbin onların her birine, yaptıklarının karşılığını tastamam verecektir. Şüphesiz Rabbin onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنَّ ve şüphesiz
2 كُلًّا tümünün ك ل ل
3 لَمَّا
4 لَيُوَفِّيَنَّهُمْ tastamam verecektir و ف ي
5 رَبُّكَ Rabbin ر ب ب
6 أَعْمَالَهُمْ onların yaptıklarını ع م ل
7 إِنَّهُ şüphesiz O
8 بِمَا şeylerden
9 يَعْمَلُونَ yaptıkları ع م ل
10 خَبِيرٌ haberdardır خ ب ر
 
Daha önce Hz. Mûsâ’nın Firavun ve adamlarına mûcizelerle gönderildiği bildirilmişti (âyet 96-97). Mûsâ Firavun’a karşı verdiği tevhid mücadelesinden sonra İsrâiloğulları’nı Mısır’dan çıkarıp Sînâ yarımadasındaki Tîh çölüne getirmeyi başardı. Burada Sînâ dağında kendisine Tevrat adındaki ilâhî kitap vahyedildi. İşte âyette Mûsâ’ya verildiği bildirilen kitap budur. Ancak Hz. Mûsâ’nın ümmeti onun Firavun’a karşı verdiği mücadeleyi ve gösterdiği mûcizeleri bilmelerine rağmen bu kutsal kitabı anlama ve uygulama hakkında ihtilâfa düştüler. Kitabın bazı hükümlerini gizleyenler, onu istedikleri yönde yorumlayanlar, kendi fikirlerini kutsal kitabın içine katarak bunun Allah tarafından gönderilmiş olduğunu ileri sürenler oldu (İbn Âşûr, XII, 169-170).
“Daha önce verilmiş söz”den maksat, Allah’ın, kitap hakkında ihtilâfa düşenleri hemen cezalandırmayıp belirlenen zaman gelinceye kadar bekleyeceğine (Taberî, XII, 123) veya kıyamet gününe kadar onlara mühlet vereceğine dair sözüdür (Şevkânî, II, 600). Bir başka görüşe göre “Allah’ın, peygamber gönderip hak din ile ilgili deliller göstermedikçe ve bunlar üzerinde düşünme imkânı vermedikçe kişiyi cezalandırmayacağına dair ezelî sözü”dür (İbn Kesîr, IV, 282). İşte yüce Allah’ın önceden böyle bir sözü geçmemiş olsaydı suçluları hemen cezalandırır ve işlerini bitirirdi. Fakat O’nun isimlerinden biri de “çok sabırlı” anlamına gelen sabûrdur; acele etmez, ezelde takdir edilmiş olan zamanın gelmesini bekler, zamanı geldiğinde dilerse şiddetle cezalandırır ve suçluların işini bitirir (krş. Tâhâ 20/129).
 110. âyette kitap hakkında derin bir şüphe içinde oldukları bildirilenlerin Kur’an hakkında şüphe eden müşrikler olduğunu söyleyenler varsa da, âyetin bağlamı dikkate alındığında bunların Tevrat hakkında şüphe eden İsrâiloğulları yani Hz. Mûsâ’nın kavmi olduğu anlaşılır (krş. Şûrâ 42/14). Âhirette kimin haklı kimin haksız olduğu ortaya çıkacak ve AllahTeâlâ bunların her birinin yaptıklarının karşılığını verecektir.
112. Âyet metninde geçen istikamet kavramı Kur’an’da “bütüncü, devamlı ve tutarlı dindarlık, dinî hayat” mânasını ifade etmektedir. Âyette İslâm’ın esasını teşkil eden iki ilke yer almaktadır: Emrolunduğu gibi dosdoğru yaşamak ve haddi aşmamak, yani Allah’ın belirlediği sınırların dışına çıkmamak. Rivayete göre Resûlullah kendisine uygulanması bundan daha zor gelen bir âyet inmediğine işaret etmek üzere,“Hûd sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı” buyurmuştur. Sûrenin nesinin kendisini ihtiyarlattığı sorulduğunda, “Sana emredildiği gibi dosdoğru ol!” meâlindeki âyetin kendisini ihtiyarlattığını söylemiştir (Râzî, XVIII, 71; Hûd sûresinin kardeşleri hakkında bilgi için bk. bu sûrenin girişindeki “Fazileti” başlığı).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 203-205
 

وَاِنَّ كُلاًّ لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ اَعْمَالَهُمْۜ 

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

كُلاًّ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.

لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ اَعْمَالَهُمْ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَمَّٓا  cahdı-müstağraktır. Fiil-i muzariyi cezm eder. Meczum muzari fiili mahzuftur. Takdiri,  لمّا يوفوا أعمالهم  (işlerini yapmadıklarında) şeklindedir. Ya da mahzuf bir kasemin cevabının başına gelmiştir.

لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen tekid harfidir. 

يُوَفِّيَنَّهُمْ  fiilinin sonundaki nun, tekid ifade eden nûn-u sakîledir.  يُوَفِّيَنَّهُمْ  fetha üzere mebni muzari fiildir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

رَبُّكَ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)


 اِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

مَٓا  müşterek ism-i mevsûlü,  بِ  harfiyle birlikte  خَب۪يرٌ  kelimesine müteallıktır. İsm-i  mevsûlün sılası  يَعْمَلُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يَعْمَلُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

خَب۪يرٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.

خَب۪يرٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنَّ كُلاًّ لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ اَعْمَالَهُمْۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir.

اِنَّ ’nin ismi olan  كُلاًّ  kelimesindeki tenvin muzâfun ileyhten ivazdır. Muzâfun ileyhin mahzuf olduğuna işaret eder. Müsnedün ileyhin izafetle marife olması, veciz ifade kastına matuftur.

اِنَّ ’nin haberi olan  لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ  cümlesi, nefy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ اَعْمَالَهُمْ  cümlesine dahil olan  لَ, mahzuf kasemin cevabının başına gelen lamdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

رَبُّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâf olması sebebiyle Hz. Peygamber, şan ve şeref kazanmıştır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ اَعْمَالَهُمْ  (Rabbin amellerini mutlaka verecek) cümlesinde birinci  لَ  kaseme hazırlık, ikincisi de tekid içindir ya da durum tam tersidir.  مَّا  da ikisini ayırmak içindir. (Beyzâvî)

“Şüphesiz Rabbin herbirinin amellerini onlara tam verecektir.” Bu cümlenin manası şöyledir: “Kimin azabını hemen verir kiminkini de tehir edersem; yine kim peygamberlerimi tasdik eder kim de yalanlarsa şüphesiz onların durumları amellerinin karşılıklarının eksiksiz verilmesi hususunda eşittir.” Dolayısıyla ayet, aynı anda hem bir vaat hem de bir vaîd (korku) ifade etmektedir. Çünkü taatların karşılığını eksiksiz vermek büyük bir vaat, yine günahların karşılığını eksiksiz vermesi de büyük bir vaîddir (korkutma). (Fahreddin er-Râzî)


  اِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir.

إِنَّ  ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا  ismi,  خَب۪يرٌ ’e müteallıktır. Sılası  يَعْمَلُونَ, muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, istimrar, teceddüt ve tecessüme işaret etmiştir. 

Cümlede car mecrur önemine binaen amili olan habere takdim edilmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

خَب۪يرٌ  sıfat-ı müşebbehedir. Mübalağa kalıbıdır. Haberdar olmanın kemalini ifade eder.

اَعْمَالَهُمْۜ  -  يَعْمَلُونَ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü'l-acüz ale's-sadr,  اِنَّ  ve  مَّا  harflerinin tekrarında reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

Onların şüphede oldukları zikredildiği için  خَب۪يرٌ  kelimesi gelmiştir. Çünkü şüphede olmak kalbî bir durumdur. Dolayısıyla haberdar olmaya ihtiyaç gösterir. Haberdar olmak, işin iç yüzünü bilmeyi ifade eder.  خَب۪يرٌ, “işin iç yüzünü bilen kişi” demektir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 3, s. 350)

“O, onların  yaptıklarından hakkıyla haberdardır.” cümlesi, vaat ve vaîd için bir tekiddir. Çünkü Cenab-ı Hakk bütün malumatı (her şeyi) bildiğine göre taatların ve masiyetlerin miktarını da bilir. Böylece, her amele uygun düşen cezayı da bilir. O zaman da hiçbir hak ve karşılık zayi olmaz. İşte bu, çok güzel bir izahtır. (Fahreddin er-Râzî)

اِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ  cümlesi konunun tam olarak anlaşılabilmesi(tevfiye) için hem istînâf hem ta’lil cümlesi olarak gelmiştir. Çünkü karşılığı verilecek olan amelleri tamamen kuşatacak bir ilim; verilen karşılığın yapılan amellere mutlak manada uyuşmasını gerektirir. (Âşûr) 

Bu Ayetteki Yedi Tekid Unsuru: Bir faziletli zatın şöyle dediğini duydum: “Allah Teâlâ bu ayet-i kerimede, müstehak olan herkese hak ettiği şeyi tam olarak vereceğini haber verince bu ayette yedi çeşit tekid kullanılmıştır:

1. Tekid için kullanılan  اِنَّ  edatı

2. Yine tekid için kullanılan  كُلًّ  kelimesi

3.  اِنَّ  edatının haberinin başına gelen ve tekid ifade eden lâm

4.  لَمَّا daki  مَا  edatı. Çünkü biz onun, Ferrâ'nın görüşüne göre, bir mevsûlle olduğunu söyledik

5. Mahzuf bir kasem. Çünkü sözün takdiri, “Allah'a yemin olsun ki Allah onların herbirinin amellerini onlara tam verecektir.” şeklindedir.

6.  Kasemin cevabının başına gelmiş olan, ikinci lâm

7.  لَيُوَفِّيَنَّهُمْ  cümlesindeki şeddeli te'kid nûnu. İşte bu tek ifadedeki, te'kid için olan yedi lafzın tamamı, Rububiyet ve ubûdiyet işinin ancak ba's (öldükten sonra dirilme), Kıyamet, haşir ve neşir ile tamam olacağına delalet etmektedir. Cenab-ı Hak bunun peşinden, “O, onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.” buyurmuştur ki bu, en ileri tekid unsurlarındandır. (Fahreddin er-Râzî)