وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلِلَّهِ | ve Allah’a aittir |
|
2 | غَيْبُ | gaybı |
|
3 | السَّمَاوَاتِ | göklerin |
|
4 | وَالْأَرْضِ | ve yerin |
|
5 | وَإِلَيْهِ | ve O’na |
|
6 | يُرْجَعُ | döndürülür |
|
7 | الْأَمْرُ | işler |
|
8 | كُلُّهُ | bütün |
|
9 | فَاعْبُدْهُ | (öyleyse) O’na kulluk et |
|
10 | وَتَوَكَّلْ | ve dayan |
|
11 | عَلَيْهِ | O’na |
|
12 | وَمَا | ve değildir |
|
13 | رَبُّكَ | Rabbin |
|
14 | بِغَافِلٍ | habersiz |
|
15 | عَمَّا | -dan |
|
16 | تَعْمَلُونَ | yaptıklarınız- |
|
وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ
وَ istînâfiyyedir. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.
غَيْبُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. السَّمٰوَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الْاَرْضِ kelimesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
وَ atıf harfidir اِلَيْهِ car mecruru يُرْجَعُ fiiline müteallıktır.
يُرْجَعُ merfû meçhul muzari fiildir. الْاَمْرُ naibi faili olup lafzen merfûdur. كُلُّهُ kelimesi الْاَمْرُ için tekid ifade eder.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كان الأمر كلّه لله فاعبده (İşlerin hepsi Allah’a ait ise O’na kulluk et.) şeklindedir.
اعْبُدْهُ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
Muttasıl zamir هُ mefulün bih olarak mahallen mansubdur.
تَوَكَّلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
عَلَيْهِ car mecruru تَوَكَّلْ fiiline müteallıktır.
وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel etmiştir. رَبُّكَ lafzı, مَا ’nın ismi olup lafzen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بِغَافِلٍ ’deki بِ harfi zaiddir. غَافِلٍ lafzen mecrur mahallen مَا ’nın haberi olarak mansubdur.
غَافِلٍ kelimesi sülâsîsi غفل olan fiilin ism-i faildir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا müşterek ism-i mevsûlu, عَنْ harf-i ceriyle birlikte تَعْمَلُونَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تَعْمَلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
تَعْمَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Burada بِ harfi manayı pekiştirmek için zaid olarak gelmiştir. Olumlu cümlelerde ل harfinin tekid ifade etmesi gibi olumsuz cümlelerde de لَيْسَ ve مَا ’nın haberinin başında gelen بِ harfi tekid bildirir. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l Kur’an, II, 142)
Kur’an-ı Kerim’de بِ harfi 22 yerde لَيْسَ ’nin, 19 yerde de مَا ’nın haberinin başında zaid olarak gelmiştir. (Ahmet Yüksel, Biçim, Anlam ve İmla Yönüyle Arapçada Zaidlik)
وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ
İstînâf وَ ’ıyla gelen ayetin ilk cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.
لِلّٰهِ şeklindeki car mecrur, hasr için takdim edilmiştir. Çünkü gaybı O'ndan başka kimse bilmez. (Âşûr) Mübteda olan غَيْبُ kelimesinin, haber makamında olan لِلّٰهِ ’nin müteallakına olan kasrıdır. غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ maksûr, لِلّٰهِ maksûrun aleyhtir. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Müsnedün ileyhin izafet formunda gelmesi veciz ifade içindir.
السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Burada car mecrurun takdimi kasr ifadesi içindir.
وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ
Atıfla gelen وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur اِلَيْهِ, amili olan يُرْجَعُ fiiline takdim edilmiştir. Bu takdim kasr ifade eder. اِلَيْهِ maksûrun aleyh, يُرْجَعُ maksûrdur. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur. Yani dönülecek, varılacak tek yer Allah’ın yanıdır başkası yoktur. Bu da şirk inancını iptal eder.
Cümlenin muzari fiille gelmesi hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder.
Ayrıca muzari fiilin tecessüm özelliği muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek konuyu iyice kavramasına yardımcı olur.
اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ (O’na döndürüleceksiniz) sözü, lafzen sarih olarak Allah’a dönüşe delalet eder, bunun yanında bu sarih delalet söylenmemiş başka bir delaleti de kapsar, bu da hesap, sevap ve cezadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 4, Zuhruf Suresi 85, s. 370) Buna da lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel denir.
فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ
Mukadder şartın cevabı olarak فَ karînesiyle gelen cümlede şartın cevabı olan فَاعْبُدْهُ, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Mahzuf şartın takdiri …إن كان الأمر كلّه لله (İşlerin hepsi Allah’a ait ise…) şeklindedir. Aynı üsluptaki وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ cümlesi, cevap cümlesine matuftur.
İbadet tevekküle takdim edilmiştir. Allah’a doğru yolculuğun derecelerinin ilki, Allah’a ibadet, sonuncusu da Allah’a tevekküldür. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hakk, “Öyle ise O’na ibadet et, O’na tevekkül et.” buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
Beyzâvî, ayette ibadet lafzının tevekküle takdim nedenini son derece ince bir nükteye bağlayarak şöyle der: “İbadet emrinin tevekkül emrinden önce zikredilmesi, tevekkülün ancak ibadet edene fayda sağlayacağını vurgulamak içindir.” (Beyzâvî, III, 270)
2. ve 123. ayetler arasında bir uygunluk söz konusudur. Çünkü surenin başında, Allah’ın kullarına; Allah’tan başkasına kulluk etmemeleri tebliğ edilirken, surenin sonunda, Allah’ın Resulüne de Rabbine kulluk etmesi emredilmiştir. Her ikisi de tebliğ eden (mübelliğ) de tebliğ edilen (mübelleğ) de kullukla emredilmiştir. Dolayısıyla surenin başı ile sonu arasında mükemmel bir uyum söz konusudur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, C. III, s. 4-5)
Allah'a doğru yolculuğun derecelerinin ilki, Allah'a ibadettir, sonuncusu da Allah'a tevekküldür. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hakk, “Öyle ise O'na ibadet et, O'na tevekkül et.” buyurmuştur. Ayette, tevekkül emrinin ibadet emrinden sonra zikredilmesi, ibadetsiz tevekkülün fayda vermeyeceğini bildirmektedir. (Fahreddin er-Râzî)
وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Ayetin son cümlesi istînâfa matuftur. Nefy harfi مَا ’nın dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. مَا harfi ليس gibi amel etmiştir.
Haberine dahil olan بِ harfi tekid ifade eden zaid harftir. Cümlede iki farklı görevdeki مَا ’lar arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
رَبُّكَ izafeti, muzâfun ileyhe şeref ve destek ifade eder. Müsnedün ileyhin Rabb ismiyle gelmesi Allah’ın rububiyet sıfatını ön plana çıkarır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
غَـٰفِلٍ - تَعْمَلُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
“Allah gafil değildir.” sözü “Allah onların yaptıklarını bilir.” ifadesinden daha güçlüdür. Olumsuz cümlelerde daha fazla vurgu vardır.
Burada بِ harfi manayı pekiştirmek için zaid olarak gelmiştir. Olumlu cümlelerde ل harfinin tekid ifade etmesi gibi olumsuz cümlelerde de لَيْسَ ve مَا ’nın haberinin başında gelen بِ harfi tekid bildirir. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l Kur’an, II, 142)
Kur’an-ı Kerim’de بِ harfi 22 yerde لَيْسَ ’nin, 19 yerde de مَا ’nın haberinin başında zaid olarak gelmiştir. (Ahmet Yüksel, Biçim, Anlam ve İmla Yönüyle Arapçada Zaidlik)
[Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.] cümlesinin mefhumu muhalifi yapmadıklarından da habersiz değildir şeklindedir.
Ayetin son cümlesinde lâzım zikredilmiş, melzûm olan “cezanızı verecektir” manası kastedilmiştir. Mecaz-ı mürsel sanatıdır.
Ayet-i kerimede önce Allah ismi, sonra da muhatap zamirine muzâf olan Rabb ismi gelmiştir. Böylece Rabbinin, semavatın ve arzın gaybının sahibi olan ve işlerin hepsinin kendisine döndürüldüğü Allah olduğuna işaret edilmiştir. İşte o Allah sana doğruyu göstermiş, seni hidayete erdirmiş, Kendisine ibadet etmeni ve O'na tevekkül etmeni emretmiştir. Allahu a‘lem burada dünya ve ahirette Resulüne zafer vereceğine ima vardır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 3, s. 372)
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Ayetteki ilk cümle, O'nun ilminin bütün kainatı külli ve cüz’i olarak mevcut halini ve gaybını kuşattığına delalet eder. İlmi, gaybı kuşatıyorsa, mevcut olanı da kuşatıyor demektir, çünkü O'nun ilminde çelişki yoktur. İkinci cümle, etkili kudretine ve meşietine delalet eder. Üçüncü cümle, bu sıfatlarında tek olan zatın bedenî ve kalbî ibadeti hakk ettiğine delalet eder. Kulun nitelendiği rütbelerin ilki ibadettir. Dördüncü cümle, tevekküle delalet eder ki bu rütbelerin sonuncusudur, çünkü tevekkül ibadet nuruyla daha iyi görülür. Bütün kâinat Allah ile mübarektir ve Allah bütün kâinatı tek başına çekip çevirendir, mahlukatından hiçbir ortağı yoktur ki O'na vekil olsun. Beşinci cümle, hiçbir mûtînin itaatini zayi etmeyeceğine ve hiçbir isyankârın halini de ihmal etmeyeceğine dair metaforlar içerir. (Bahru'l Muhît, V/275)
Kuran-ı Kerim’in bütün surelerinde olduğu gibi Hud Suresi’nin bu son ayeti hüsn-i intihâ sanatının mükemmel bir örneğidir.
Bu surenin sonu ile Tevbe Suresi’nin sonu arasında belâgatlı bir tekrar ve teyid bulunmaktadır. Zira onun son emri de yalnızca Allah’la yetinmek ve yalnızca O’na güvenmek gerektiğini vurguluyordu.
Bu surenin bu şekildeki hatimesi, bundan sonra gelecek olan Yusuf Suresine de bir geçiş, bir hazırlık özelliği taşır. Zira Yusuf Suresi, Allah’a tevekkül eden bir kulun ne kadar çok yönlü haksızlığa uğrarsa uğrasın, Allah’ın yardımıyla hepsinden kurtulup düze çıkacağını göstermektedir. (Elmalılı Hamdi Yazır)