Hûd Sûresi 21. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ  ...

İşte bunlar, kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerini yüz üstü bırakıp kaybolup gitmiştir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ işte onlar
2 الَّذِينَ kimselerdir
3 خَسِرُوا zarara sokan(lardır) خ س ر
4 أَنْفُسَهُمْ kendilerini ن ف س
5 وَضَلَّ ve kaybolmuştur ض ل ل
6 عَنْهُمْ yanlarından
7 مَا şeyler
8 كَانُوا ك و ن
9 يَفْتَرُونَ uydurdukları ف ر ي
 
Allah’a ve âhiret gününe inanmadıkları için insanları Allah yolundan alıkoymaya çalışanlar bilmelidirler ki Allah yeryüzünde onları cezalandırmaktan âciz değildir; O’nun hikmeti suçluları dünyada iken cezalandırmayı gerektiriyorsa bunu yapar; bu hususta kimse Allah’ı âciz bırakamaz; onların velileri, destekçileri, hâsılı hiçbir güç ve kudret bunu engelleyemez. Ancak O’nun hikmeti suçluların tövbe edip Allah’a yönelmeleri için cezalarının ertelenmesini gerektiriyorsa erteler, bunu da kimse engelleyemez. Ama onlar inkârcılıkta ısrar eder, dünyada Kur’an’a kulak vermez ve İslâm’ın gerçek bir din olduğuna dair aklî ve naklî delilleri görmezlikten gelirlerse imtihan gereği dünyada serbest bırakılabilirler. Yüce Allah dünyada iyilik yaparak âhirete gelenlere iyiliklerinin karşılığı olarak lutfundan kat kat sevap vereceğini, kötülük yaparak gelenlere ise kötülüklerine denk ceza vereceğini bildirmektedir (bk. En‘âm 6/160). 21 ve 22. âyetler böylelerinin –gerçeği inkâr etmeleri ve Allah’ı bırakıp putlara tapmaları sebebiyle– kendilerine yazık ettiklerini ve âhirette görecekleri ceza bakımından en çok ziyana uğrayanların bunlar olduklarını, kendilerini Allah’a yaklaştıracağına inandıkları putlarının da kaybolup gideceğini ve hiçbir işe yaramayacağını haber vermektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 160
 

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ 

 

İsim cümlesidir.  اُو۬لٰٓئِكَ  ism-i işareti mübteda olarak mahallen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  اَلَّذ۪ينَ , mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası  خَسِرُ ’dır. Îrabdan mahalli yoktur.

خَسِرُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنْفُسَهُمْ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. 

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ضَلَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  عَنْهُمْ  car mecruru  ضَلَّ  fiiline müteallıktır.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası  كَانُوا ’un dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabdan mahalli yoktur.

كَانُوا  isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.

يَفْتَرُونَ۟  fiili  كَانُوا ’un haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَفْتَرُونَ۟  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يَفْتَرُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındandır. Sülâsîsi  فري ’dir.

İftiâl babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

 

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. 18. ayetteki  أُولَئِكَ يُعْرَضُونَ عَلى رَبِّهِمْ deki  اُو۬لٰٓئِكَ  için ikinci tekiddir. (Âşûr) 

Mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. Hem müsnedin hem de müsnedün ileyhin marife gelmesi kasr ifade eder. 

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi hüsrana uğrayanları tahkir ifade etmiştir.

Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması bilinen kişileri tahkir kastının yanında kasr ifade eder. 

Haber konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası …خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 


 وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

 

Cümle, sıla cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ضَلَّ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası olan  كَانُوا يَفْتَرُونَ۟  cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur  عَنْهُمْ, mef’ûle takdim edilmiştir.

Sıla cümlesinde  كان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَان ’nin haberi muzari olduğunda, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemlere ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlara olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)