قَالُوا يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَاَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالُوا | dediler ki |
|
2 | يَا نُوحُ | Nuh |
|
3 | قَدْ | muhakkak |
|
4 | جَادَلْتَنَا | bizimle tartıştın |
|
5 | فَأَكْثَرْتَ | çok ileri gittin |
|
6 | جِدَالَنَا | bizimle tartışmanda |
|
7 | فَأْتِنَا | getir bakalım |
|
8 | بِمَا | şeyi |
|
9 | تَعِدُنَا | bize vaadettiğin |
|
10 | إِنْ | eğer |
|
11 | كُنْتَ | isen |
|
12 | مِنَ | -den |
|
13 | الصَّادِقِينَ | doğru sözlüler- |
|
“Azgınlık içinde bırakmak” diye tercüme ettiğimiz 34. âyetteki iğvâ kelimesi, “helâk etmek, doğru yoldan saptırmak, baştan çıkarmak, ayartmak, azdırmak ve saptırmak” anlamlarını da içermektedir. Terim olarak iğvâ, “şeytanın veya nefsin insanı kötü yola yönlendirmesi” anlamına gelir. Allah’ın iğvâsından maksat –genel olarak hidayet ve dalâlet konusunda olduğu gibi– imtihan gereği ve ilâhî sünnetin (kanun) bir uygulaması olarak sapmaya yönelenlere izin ve imkân vermesidir. Azgınlıktaki ısrarları sebebiyle Allah bir kavmin maddî, mânevî ve ahlâkî bakımdan bozulmasını, kokuşup çökmesini murat etmişse peygamberin nasihati o topluma fayda vermez. Onlar zenginliklerine, mevki ve makamlarına aldandıkları için gerçeği göremezler, onu görenleri de küçümserler, onlarla birlikte olmaya tenezzül etmezler, peygamberin söz ve davranışları onlara ağır gelir. Nitekim Yûnus sûre-
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 167-168
قَالُوا يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَاَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, يَا نُوحُ ’dur. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَا nida harfi, نُوحُ münadadır. Müfred alem olup damme üzere mebni mahallen mansubdur.
Nidanın cevabı قَدْ جَادَلْتَنَا ’dir.
قَدْ tahkik harfidir. جَادَلْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ atıf harfidir. اَكْثَرْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. جِدَالَ mef’ûlun bih olarak lafzen mansub, muttasıl zamir نَا
muzâfun ileyh olarak mecrurdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن كنت صادقا في ما تقول فأتنا (Söylediğin şey doğruysa haydi getir…) şeklindedir.
أْتِنَا illet harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Muttasıl zamir نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl, بِ harf-i ceriyle birlikte أْتِنَا fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تَعِدُنَٓا ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.
تَعِدُنَٓا merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir. Muttasıl zamir نا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تَ muttasıl zamir كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
مِنَ الصَّادِق۪ينَ car mecruru كُنْتَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الصَّادِق۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan صدق fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri; إن كنت من الصادقين فأتنا بما تعدنا (Eğer sadıklardan iseniz vadettiğiniz şeyi getirin.) şeklindedir.قَالُوا يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَاَكْثَرْتَ جِدَالَنَا
Fasılla gelmiş istînaf cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı قَدْ جَادَلْتَنَا ise tahkik harfi tekid edilmiş, müspet mazi fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.
Yine mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelam olan فَاَكْثَرْتَ جِدَالَنَا cümlesi, فَ ile makabline atfedilmiştir.
جَادَلْتَنَا - جِدَالَنَا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا
فَ , takdiri إن كنت صادقا في ما تقول [Söylediğin şey doğruysa…] olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıta harfidir.
Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cevap cümlesi …أْتِنَا , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , emir fiil olan فَأْتِنَا ’ya müteallıktır. Sılası تَعِدُنَٓا , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
Cümle, fasılla gelmiş istînâfiyyedir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi كاِن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. كاِن ’nin haberinin hazfi, îcaz-ı hazif sanatıdır. مِنَ الصَّادِق۪ينَ , bu mahzuf habere müteallıktır.
Şartın cevabı mahzuftur. Cümlenin öncesinin delaletiyle yapılan bu hazif, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesinin takdiri; فأتنا بما تعدنا [Bize vadettiğini getir.] şeklindedir.
اِنْ harfi, vuku bulma ihtimali zayıf olan durumlarda kullanılır. Burada da peygamberin doğru söyleme ihtimali azmış gibi düşündüklerini ifade etmişlerdir.
اِنْ edatı başlıca şu yerlerde kullanılır:
1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında اِنْ gelir.
2. Bilmezden gelinen durumlarda da اِنْ kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm” demesi gibi.
3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek اِنْ kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir. إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme.” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta اِنْ edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)