Hûd Sûresi 54. Ayet

اِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ  ...

Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri fena çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.”  (54 - 55. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنْ
2 نَقُولُ diyoruz ki ق و ل
3 إِلَّا sadece
4 اعْتَرَاكَ seni çarpmış ع ر و
5 بَعْضُ bazıları ب ع ض
6 الِهَتِنَا ilahlarımızdan ا ل ه
7 بِسُوءٍ fena س و ا
8 قَالَ dedi ki ق و ل
9 إِنِّي şüphesiz ben
10 أُشْهِدُ şahit tutuyorum ش ه د
11 اللَّهَ Allah’ı
12 وَاشْهَدُوا ve şahid olun ش ه د
13 أَنِّي elbette ben
14 بَرِيءٌ uzağım ب ر ا
15 مِمَّا
16 تُشْرِكُونَ ortak koştuklarınızdan ش ر ك
 
Hz. Hûd, kavmine gönderilmiş bir peygamber olduğunu aklî deliller ve getirdiği mûcizelerle anlattı. Kur’ân-ı Kerîm bu mûcizelerin ne olduğunu bildirmemiş olmakla birlikte Hûd’un getirdiği mûcizeleri kavminin inkâr ettiğini haber vermektedir (bk. âyet 59). Kavmi onun getirdiği mûcizelere ve kullandığı aklî delillere değer vermedi ve çağrısını reddetti. Ayrıca Hûd’u küçümsediklerinden dolayı onun sözüne bakarak ilâhlarından vazgeçmeyeceklerini ve ona iman etmeyeceklerini bildirdiler. “Tanrılarımızdan biri senin aklını almış!” diyerek Hûd’un, tanrılarına dil uzatmasından dolayı onlardan biri tarafından çarpıldığını, bu sebeple delirmiş olabileceğini ileri sürdüler. Putperestlerin bu saygısız ve inatçı davranışları karşısında Hûd kendisinin hak peygamber olduğuna dair yüce Allah’ı şahit tuttuğu gibi topluluğun şirkinden uzak olduğu konusunda da doğrudan onları şahit gösterdi. Tanrılarının aklını almış olması iddiasına karşılık da hepsine meydan okuyarak bu iddiayı çürüttü. Çünkü Hûd Allah’a tevekkül edip O’na teslim olmuştu. O’nun adaletine güveniyor, neylerse güzel eyleyeceğine inanıyordu.
 56. âyet evrende ne kadar canlı varsa hepsinin Allah’ın emrinde ve kontrolünde bulunduğunu, O’nun kudret ve iradesinin bütün varlıklar üzerinde mutlak ve kesin olarak müessir olduğunu ifade eder. Hûd bu sözüyle Allah’ın izni olmadan kendisine kimsenin tuzak kurup herhangi bir kötülük yapamayacağına inancının tam olduğunu vurgulamak istemiştir. Allah’ın yolunun dosdoğru yol olmasından maksat, O’nun hüküm ve tasarruflarının tamamen doğru, adalete uygun olması, zulüm, hata ve yanlışlıktan uzak bulunmasıdır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 179
 
Hz. Hûd, kavmine gönderilmiş bir peygamber olduğunu aklî deliller ve getirdiği mûcizelerle anlattı. Kur’ân-ı Kerîm bu mûcizelerin ne olduğunu bildirmemiş olmakla birlikte Hûd’un getirdiği mûcizeleri kavminin inkâr ettiğini haber vermektedir (bk. âyet 59). Kavmi onun getirdiği mûcizelere ve kullandığı aklî delillere değer vermedi ve çağrısını reddetti. Ayrıca Hûd’u küçümsediklerinden dolayı onun sözüne bakarak ilâhlarından vazgeçmeyeceklerini ve ona iman etmeyeceklerini bildirdiler. “Tanrılarımızdan biri senin aklını almış!” diyerek Hûd’un, tanrılarına dil uzatmasından dolayı onlardan biri tarafından çarpıldığını, bu sebeple delirmiş olabileceğini ileri sürdüler. Putperestlerin bu saygısız ve inatçı davranışları karşısında Hûd kendisinin hak peygamber olduğuna dair yüce Allah’ı şahit tuttuğu gibi topluluğun şirkinden uzak olduğu konusunda da doğrudan onları şahit gösterdi. Tanrılarının aklını almış olması iddiasına karşılık da hepsine meydan okuyarak bu iddiayı çürüttü. Çünkü Hûd Allah’a tevekkül edip O’na teslim olmuştu. O’nun adaletine güveniyor, neylerse güzel eyleyeceğine inanıyordu.
 56. âyet evrende ne kadar canlı varsa hepsinin Allah’ın emrinde ve kontrolünde bulunduğunu, O’nun kudret ve iradesinin bütün varlıklar üzerinde mutlak ve kesin olarak müessir olduğunu ifade eder. Hûd bu sözüyle Allah’ın izni olmadan kendisine kimsenin tuzak kurup herhangi bir kötülük yapamayacağına inancının tam olduğunu vurgulamak istemiştir. Allah’ın yolunun dosdoğru yol olmasından maksat, O’nun hüküm ve tasarruflarının tamamen doğru, adalete uygun olması, zulüm, hata ve yanlışlıktan uzak bulunmasıdır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 179
 

اِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ

 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نَقُولُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Mekulü’l-kavli,  اعْتَرٰيكَ dir.  نَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  اعْتَرٰيكَ  elif üzere mukadder  fetha ile mebni mazi fiildir.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  بَعْضُ  fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.

اٰلِهَتِنَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بِسُٓوءٍ  car mecrur  اعْتَرٰيكَ  fiiline müteallıktır.

اعْتَرٰيكَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi  عرو ’dır.

Bu bab, fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.


 قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Mekulü’l-kavli, اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓو  cümlesidir.  قَالَ  fiilinin mef‘ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. Mütekellim zamiri  ي  ise  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

اُشْهِدُ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اُشْهِدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا dir.  اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اشْهَدُٓوا  fiili atıf harfi  وَ  ile  اُشْهِدُ اللّٰهَ  cümlesine matuftur.  اشْهَدُٓوا  fiili  نَ un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur. 

اَنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

Mütekellim zamiri  ي  ise  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

بَر۪ٓيءٌ  kelimesi  اَنَّ nin  haberi olup lafzen merfûdur. 

مَٓا  ve masdar-ı müevvel,  مِنْ  harf-i ceriyle  birlikte  بَر۪ٓيءٌ  kelimesine müteallıktır.

تُشْرِكُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur. 

تُشْرِكُونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babıdır. Sülâsisi  شرك ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

اِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Menfi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelam olan cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. 

نَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu ayet, bundan önceki ayetin izahı mahiyetindedir. Çünkü onların Hud (a.s.) hakkındaki beyanları, onun sözlerine hiç itibar etmemeyi ve onları hurafe kabilinden saymayı tazammun ediyordu. (Ebüssuûd)

اِنْ  ve  اِلَّا ’nın oluşturduğu kasr, fiille mef’ûlü arasındadır.  نَقُولُ  maksûr, عْتَرٰيكَ  maksûrun aleyhtir.

Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. O mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

بِسُٓوءٍ ’deki tenvin, nev ve kesret ifade eder.

 

 قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan … اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ  cümlesi ise  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

اِنّ۪ٓ ’nin haberinin  اُشْهِدُ  şeklinde mazi fiil sıygasında gelmesi, hudûs ve hükmü takviye ifade etmiştir. 

Emir üslubunda talebî inşaî isnad olan  وَاشْهَدُٓوا  cümlesi,  وَ ’la  اُشْهِدُ  اللّٰهَ  cümlesine atfedilmiştir. Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen haber manalı olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Cümlenin haber manalı olması, isim cümlesine atfını mümkün kılmıştır.

Masdar ve tekid harfi  اَنّ۪ ’nin dahil olduğu  اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ  cümlesi,  faide-i haber inkârî kelamdır.  اَنّ۪  ve akabindeki sübut ifade eden isim cümlesi masdar tevilinde, takdir edilen  بَ  harfiyle birlikte,  اشْهَدُٓوا  fiiline müteallıktır.

Mecrur mahaldeki masdar harfi  مَّا  ve sılası olan  تُشْرِكُونَۙ  cümlesi, masdar teviliyle بَر۪ٓيءٌ ’a müteallıktır. Muzari fiil cümlesi formunda gelen masdar-ı müevvel, teceddüt ve tecessüme işaret etmiştir.

Burada muktezâ-i zâhir  اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا (Allahı ve sizi şahit tutarım ki) şeklini gerektirirken mazi yerine emir fiil geldi. Onların ibadet ettikleri şeylerin tahkirini ifade eden bir tehaddi (meydan okuma) manası için emir fiil tercih edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اُشْهِدُ - اشْهَدُٓوا  ve  قَالَ - نَقُولُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları,  اِنّ۪ٓي -  اَنّ۪ي  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

وَاشْهَدُٓوا  şeklinde emir sıygasında gelen bu cümlenin asıl maksadı onlara meydan okumaktır. Cümle emir manasından çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Hz. Hud, onların bu ahmakça sözlerine mukabil onların ilahlarından beri olduğuna Allah'ı şahit tutarak cevap verdi ve bunu tekid ve tespit olarak onların zararlarından korkmadığını bildirdi. “Siz de şahit olun.” demesi ise onları hafife almaktır. (Beyzâvî, Ebüssuûd)

Bu ayette lafzen inşa olmasına rağmen manen haber olan  اشْهَدُٓوا  cümlesi hem lafzen hem manen haber olan  اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ  cümlesine atfedilmiştir. Ortak yön hem Allah Teâlâ’nın hem de kavminin Peygamber Efendimizin (s.a.), müşriklerin taptıklarından berî olduğu konusundaki şahitliğidir.  (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)