اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنِّي | şüphesiz ben |
|
2 | تَوَكَّلْتُ | güvendim |
|
3 | عَلَى |
|
|
4 | اللَّهِ | Allah’a |
|
5 | رَبِّي | benim Rabbim |
|
6 | وَرَبِّكُمْ | ve sizin Rabbiniz olan |
|
7 | مَا | yoktur |
|
8 | مِنْ | hiçbir |
|
9 | دَابَّةٍ | canlı |
|
10 | إِلَّا | ki |
|
11 | هُوَ | O’nun (Allah) |
|
12 | اخِذٌ | tutmadığı |
|
13 | بِنَاصِيَتِهَا | onun perçeminden |
|
14 | إِنَّ | şüphesiz |
|
15 | رَبِّي | Rabbim |
|
16 | عَلَىٰ | üzeredir |
|
17 | صِرَاطٍ | yol |
|
18 | مُسْتَقِيمٍ | doğru |
|
اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
Mütekellim zamiri ي ise اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
تَوَكَّلْتُ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَوَكَّلْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
عَلَى اللّٰهِ car mecruru تَوَكَّلْتُ fiiline müteallıktır.
رَبّ۪ي kelimesi lafza-i celâlden bedeldir. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَبِّكُمْ kelimesi atıf harfi وَ ’la رَبّ۪ي ’ye matuftur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. مِنْ harf-i ceri zaiddir.
دَٓابَّةٍ kelimesi lafzen mecrur, mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلَّا hasr edatıdır. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اٰخِذٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
هُوَ اٰخِذٌ cümlesi, دَٓابَّةٍ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
بِنَاصِيَتِهَا car mecruru اٰخِذٌ kelimesine müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
رَبّ۪ي kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup mukadder fetha ile mansubtur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَلٰى صِرَاطٍ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. مُسْتَق۪مٍ kelimesi, صِرَاطٍ ’ın sıfatıdır.اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
رَبُّكُمْ izafeti رَبّ۪ي ’ye matuftur. رَبُّكُمْ izafetinde كُمْ zamiri, رَبّ۪ي izafetinde de ي zamiri şan ve şeref kazanmıştır.
اللّٰهِ - رَبّ۪ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ
Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Lafzen mecrur olan دَٓابَّةٍ, mübtedadır. Zaid مِنْ harfi cümleyi tekid etmiştir. Cümle ayrıca مَا ve اِلَّا ile yapılan kasrla tekid edilmiştir. Kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s sıfattır.
Mübteda ve haberden müteşekkil هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا cümlesi دَٓابَّةٍ ’in haberidir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan bu haber cümlesi sübut ifade eder.
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki Allah onu perçeminden yakalamasın. مَا ve اِلَّا ’nın oluşturduğu kasr üslubu Allah’ın kudretinin azametini gözler önüne seriyor.
نَاصِيَتِ (Perçem) alnın üst kısmına denir. Bu tasvirle ezici irade, tartışmasız üstünlük ve karşı konulmaz egemenlik ifade edilir. İfadede, içinde bulunduğumuz duruma Hz. Hud’un soydaşlarının kabalığına ve sertliğine uygun düşen, onların gövdelerinin, vücut yapılarının iri yarılığı ile algılarının ve duygularının katılığı ile uyuşan sertlikte, somut bir görüntü çizilir. (Seyyid Kutub, Fi Zilali’l Kur’an) Bu açıdan mürâât-ı nazîr vardır.
مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا (Yeryüzünde yürüyen hiçbir canlı yoktur ki Allah onu perçeminden yakalamasın) cümlesi istiare-i temsiliyyedir. Allah’ın elinde mülkünde, gücü ve kudreti altında olan mahlukat, esirin ve atın perçeminden çekildiği gibi sahibi tarafından perçeminden tutulup çekilen varlığa benzetilmiştir. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)
Bu ibare, bütün mahlukatın Allah’ın kontrolü/ egemenliği /yönetimi altında olduğunu son derece çarpıcı bir üslupla ifade etmektedir. Yani Allah, yegâne Malik, Kadir ve Kahir’dir. Hiçbir şey O’nun kontrolü dışında değildir. Her konuda karar, söz yetki O’nundur.
اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin isminin izafetle gelmesi veciz ifade kastına matuftur.
رَبّ۪ي izafeti, muzâfun ileyhin şanı içindir.
Mecazî istila için olan عَلٰى harf-i ceri, Bakara Suresi’nin 5. ayeti olan أُولَئِكَ عَلى هُدًى مِن رَبِّهِمْ ayetindeki manevi pekiştirme (temkin-yerleştirme) için müstear olarak gelen عَلٰى harf-i ceri gibidir. Bu şekilde yapılan nitelendirme/vasıflandırma, değişmeyecek olan köklü bir niteleme/vasıflandırmadır. (Âşûr)
صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ sıfat tamlamasının nekre gelişi tazim ifade eder. Sıfat dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
رَبّ۪ي lafzı ayette üç kez tekrarlanmıştır. Reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.
اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ (Rabbim, doğru yol üzerindedir.) cümlesi de Yüce Allah’ın mülkündeki tam adalet için güzel bir istiaredir. O, kullarının işlerinden haberdardır. O’nun elinden hiçbir zalim kaçıp kurtulamaz, O’na sığınan hiçbir kimsenin hakkı, O’nun katında zayi olmaz. (Safvetu't Tefasir)
Bu ayet Kur’an’da geçen ve Münciyat (Kurtuluş) ayetleri olarak isimlendirilen 7 ayetten biridir.
Söz Konusu 7 ayet şunlardır:
1) Tevbe Suresi, 51:
قُل لَّن يُصِيبَنَا إِلاَّ مَا كَتَبَ اللّهُ لَنَا هُوَ مَوْلاَنَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
Anlamı: “De ki: Bizim başımıza ancak Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim yardımcımızdır. Öyleyse müminler, yalnız Allah’a güvensinler.”
2) Yunus Suresi, 107:
وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Anlamı: “Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa bil ki onu, O’ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”
3) Hûd Suresi, 6:
وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
Anlamı: “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.”
4) Hûd Suresi, 56:
إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Anlamı: “İşte ben, hem benim hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.”
5) Ankebut Suresi, 60:
وَكَأَيِّن مِن دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Anlamı: “Nice canlılar vardır ki rızıklarını taşımazlar (yiyecek biriktirmezler). Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
6) Fâtır Sûresi, 2:
مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِن رَّحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِن بَعْدِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Anlamı: “Allah, insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak (engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
7) Zümer Suresi, 38:
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
Anlamı: “Andolsun eğer onlara, ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan elbette ‘Allah’ derler. De ki: ‘Peki, söyleyin bakalım? Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse onlar Allah’ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese onlar O’nun rahmetini engelleyebilirler mi?’ De ki: ‘Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O’na tevekkül ederler.’”