Hûd Sûresi 59. Ayet

وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ  ...

İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. O’nun peygamberlerine karşı geldiler ve inatçı her zorbanın emrine uydular!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَتِلْكَ ve işte bu
2 عَادٌ Ad (halkı) ع و د
3 جَحَدُوا inkar etti ج ح د
4 بِايَاتِ ayetlerini ا ي ي
5 رَبِّهِمْ Rabblerinin ر ب ب
6 وَعَصَوْا ve karşı geldiler ع ص ي
7 رُسُلَهُ peygamberlerine ر س ل
8 وَاتَّبَعُوا ve uydular ت ب ع
9 أَمْرَ emrine ا م ر
10 كُلِّ her ك ل ل
11 جَبَّارٍ zorbanın ج ب ر
12 عَنِيدٍ inatçı ع ن د
 
Bu iki âyet Âd kavminin helâk oluş sebep ve sonuçlarını veciz bir şekilde özetlemektedir: Onlar Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler ve peygamberlerine isyan edip inatçı her zorbanın izinden gittiler. Bu sebeple hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lâneti hak ettiler. Âd kavminin inkâr ettiği peygamber Hûd bir kişi olduğu halde âyette çoğul olarak “peygamberler” (rusül) şeklinde gelmiştir. Müfessirler, bir peygambere isyan edilmesinin bütün peygamberlere isyan olarak kabul edildiğini, bu sebeple peygamberlerin çoğul olarak zikredildiğini söylemişlerdir (İbn Âşûr, XII, 105). Nitekim Kur’an’da bunun başka örnekleri de vardır (meselâ bk. Şuarâ 26/123). 60. Âyetin son iki cümlesi Hûd kıssasının da son cümleleri olup Âd kavminin suç ve cezasını kısa birer cümle ile net bir şekilde tekrar vurgulamaktadır: Onlar rablerini inkâr ettiler; bu sebeple Allah’ın rahmetinden uzaklaştırıldılar.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 180
 

جبر Cebera : جَبْر kelimenin aslı bir tür zorlama ya da baskıyla bir şeyi ıslah etmek/düzeltmektir. جَبْر sözcüğü bazen salt ıslah etme anlamında kullanılırken bazen de zorlama ve baskı yapma manasını da ifade edebilir. Hesapla ilgili kullanılan cebir جَبْر kelimesi düzelmesi istenen şeyi düzeltmek maksadıyla bir şey eklemek demektir. إجْبار lafzı aslen bir kimseyi, bir işi, meseleyi ya da eşyayı ıslah edip düzeltmeye zorlamak demek olsa da salt mecbur etme manasında kullanımı yaygınlık kazanmıştır. Bir insan sıfatı olarak cebbar جَبَّار kelimesi nâkıslığını veya kusurunu hak etmediği bir üstünlük ya da mevkî iddiasıyla ıslah etmeye çalışan kişi demektir ve ancak zemm/yerme maksadıyla kullanılır. Yüce Allah’ı nitelemek için جَبَّار’ın kullanılmasına gelince bununla ilgili farklı düşünceler vardır; Arapların fakiri zengin ettim anlamındaki جَبَرْتُ الفَقِير fiilinden hareketle nimetleri taşırarak insanları zengin eden O’dur görüşü,
insanları cebreden yani dilediğine zorlayan olduğundan dolayı böyle ifade edildiği görüşü,
son olarak kırık kemiği uçlarını yerine koyarak sardım ve bütünledim/normal haline getirdim demek olan جَبَرْتُ العَظْمَ kullanımından gelebileceği görüşünü ifade etmişlerdir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 10 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri cebir, cebbar, cebren, icbar, mücbir , mecbur ve ceberruttur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

عند Anede : عِنْد yakınlık anlamı için kullanılan bir lafızdır; kimi zaman mekan, kimi zaman da zaman ya da inançla ilgili kullanılır. عَنِيد kelimesi sahip olduğu şeyi beğenen kişi, مُعانِد ise bununla övünme yarışına giren kimse hakkında kullanılır. عَنِيد sözcüğünün çoğulu عِنَد şeklinde gelir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 201 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri inat, muannit, anûd, indinde ve indi (ilahi)dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ 

 

وَ  istînâfiyyedir. İşaret ismi  تِلْكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

عَادٌ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  جَحَدُوا fiili  تِلْكَ ’nin ikinci haberi olarak mahallen merfûdur.

جَحَدُوا  fiili damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِاٰيَاتِ  car mecruru  جَحَدُوا  fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَصَوْا  fiili, atıf harfi  وَ ‘la  جَحَدُوا  fiiline matuftur.

عَصَوْا  fiili mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  

رُسُلَهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ

 

وَ  atıf harfidir.  اتَّبَعُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

اَمْرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  كُلِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. جَبَّارٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

عَن۪يدٍ  kelimesi جَبَّارٍ  kelimesinin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

اتَّبَعُٓوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin uzak için kullanılan işaret ismiyle marife oluşu, dikkatleri işaret edilene yoğunlaştırmak ve onu tahkir etmek  içindir.

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyan İlmi)

ذَ ٰ⁠لِكَ  ve  تِلْكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kamil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan 57, s. 190)

Cümlede ikinci müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Aynı üsluptaki  وَعَصَوْا رُسُلَهُ  cümlesi ve  وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ  cümlesi,  جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ  cümlesine atfedilmiştir. Cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Fiiller mazi sıygada gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ  izafetinde,  رَبِّ  ismine muzâf olan  بِاٰيَاتِ  kelimesi şan ve şeref kazanmıştır.

رَبِّهِمْ  izafetinde de Rabb ismine muzâfun ileyh olan  هِمْ zamiri yani onlar tahkir edilmiştir. 

رَبِّهِمْ  şeklinde Rabb isminin onlara ait zamire muzâf olmasında, Rabblerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletlerini hatırlatmak kastı vardır. 

رُسُلَهُ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  رَسُول  şan ve şeref kazanmıştır.

عَصَوْا - اتَّبَعُٓوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

جَبَّارٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder. Bu kelimenin sıfatı olan  عَن۪يدٍ  dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

جَبَّارٍ - عَن۪يدٍ - وَعَصَوْا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr,  جَحَدُوا - وَاتَّبَعُٓوا  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

Ayette  تِلْكَ عَادٌ  derken işaret isminin müennes olarak  تِلْكَ  ile gelmesi, ya bununla kabilenin kastedilmesi veya kabirlerine ve geride bıraktıklarına işaret olması cihetiyledir. (Beyzâvî)

Peygamber ve ayet kelimeleri çoğul olarak gelmiş. Bu onların ayetleri yalanlamaları ve peygambere asi olmalarının ne büyük bir hata olduğunu vurgulamak için olabilir.

وَعَصَوْا رُسُلَهُ [Peygamberlerine isyan ettiler.] Yani Hud’a isyan ettiler. Burada onların durumlarının korkunçluğu ifade edilmekte ve onların Hud’a isyanlarının, gelmiş ve gelecek bütün peygamberlere bütün peygamberlere isyan sayıldığı açıklanmaktadır. Bu, bütünü söyleyip ondan bir cüzü kastetme babından bir mecaz-ı mürseldir. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, Ebüssuûd)

جبر ; kırılan kemiğin yerine kaynaması demektir. Bu zor bir olay olduğu için, zorlama olan işler için de kullanılmıştır.

اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ cümlesinde, onların inatçı her zorbanın emrine uymak vasfı, ayetleri inkâr etmek ve Peygamberlere karşı gelmek vasfı kadar, bütün fertlerini kapsayacak kadar şümullü değildir. Çünkü inatçı zorbaların emrine uymak, reislerinin vasıflarından değil, fakat aşağı tabakanın vasıflarındandır. (Ebüssuûd)