Hûd Sûresi 67. Ayet

وَاَخَذَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دِيَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۙ  ...

Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَخَذَ ve aldı ا خ ذ
2 الَّذِينَ kimseleri
3 ظَلَمُوا zulmeden(leri) ظ ل م
4 الصَّيْحَةُ korkunç bir çığlık ص ي ح
5 فَأَصْبَحُوا ve kaldılar ص ب ح
6 فِي
7 دِيَارِهِمْ yurtlarında د و ر
8 جَاثِمِينَ dizüstü çöküp ج ث م
 
Semûd kavmine verilen üç günlük süre içerisinde muhtemelen Hz. Sâlih kendine inananlarla birlikte yurdu terkedip kurtuluşa erdi; dördüncü günde Allah’ın azabı geldi ve Semûd kavmi şiddetli bir gürültüyle yok olup gitti. Burada “korkunç ses” diye çevirilen sayha kelimesi yerine A‘râf sûresinde (7/78) “deprem” anlamına gelen recfe kelimesinin kullanılmış olmasından, yok eden felâketin deprem olduğu anlaşılmaktadır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 183
 
صيح Sayeha : صَيْحَة sesi yükseltmektir. Sayha yani bağırma, çağırma kimi zaman dehşet ve korkuya yol açtığı için Yüce Allah’ın Hicr/73 ayetinde bu kelimeyle dehşet ve korku ifade edilmiştir. Ağaç arazide uzayarak bu uzunluğu sebebiyle bakan kişi için aşikar hale geldiğinde tıpkı bağıran kimsenin sesi ile kendi şahsına delalet ettiği gibi ağaçta kendine delalet etmesi sebebiyle bu fiille (صاحَ) ifade edilir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 13 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli sayhadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَاَخَذَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دِيَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۙ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اَخَذَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذٖينَ, mukaddem mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası  ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

ظَلَمُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الصَّيْحَةُ  kelimesi  اَخَذَ  fiilinin faili olup lafzen merfûdur. 

فَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

فَ : Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَصْبَحُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.

Zamir olan çoğul  و ’ı  اَصْبَحُوا ’nun ismidir.  فٖي دِيَارِهِمْ  car mecruru  جَاثِمٖينَ ’ye müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَاثِمٖينَ  kelimesi  اَصْبَحُوا ’nun haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

جَاثِمٖينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  جثم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاَخَذَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دِيَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۙ

 

وَاَخَذَ الَّذٖينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ  cümlesinde  وَ, istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûlün sılası mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mef’ûlün faile takdimi söz konusudur. Zalimlerin ism-i mevsûlle ifade edilmeleri, o kimseleri tahkir amacına matuftur.

Nakıs fiil  اَصْبَحُ ’nun dahil olduğu  فَاَصْبَحُوا ف۪ي دِيَارِهِمْ جَاثِمٖينَ  isim cümlesi,  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Car mecrur  فٖي دِيَارِهِمْ, amili olan  جَاثِمٖينَ ’ye, önemine binaen takdim edilmiştir.

İsim cümlesi sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesi yenilenme ve tekrarlanma ifade eder.

Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela: fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden de başlayıp halen devam ettiği kastediliyor ise aralarında atıf yapılabilir. (Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, s. 190-191)

Azabın gelişi anlatılırken Allah'ın dostlarının kurtarılmasının haber verilmesi önemli olduğundan, önce o zikredildi. (Ebüssuûd)

Cenab-ı Hakk,  اَخَذَتْ  değil de  اَخَذَ  buyurmuştur. Zira (fail olan) sayha kelimesi, mana itibarıyla müzekker olan siyah yerindedir. Ayrıca fiil ile müennes olan faili arasına, bir fasıla girmiştir. Bundan dolayı araya giren bu kelimeler, sanki müenneslik  ت 'sinin yerini tutmuş gibidir. Bu durumun benzerleri geçmiş idi. (Fahreddin er-Râzî)

Fail olan  الصَّيْحَةُ  kelimesi müennes olduğu halde  اَخَذَ  fiili müzekker gelmiştir. Fail, zahir bir mecazî müennes ise fiille failin arası açılmışsa fiil müzekker veya müennes gelebilir.

جَاثِمٖينَ  fiili 5 yerde geçmiştir. Araf, Hud, Ankebut Sureleri, hepsi Salih ve Şuayb (a.s.) kavmi hakkındadır. Yüzü koyun yatmak, çömelmek, tünemek demektir. Buna çok benzeyen ve farklı bir kökün türevi olan  جاثي  kelimesi de diz üstü oturmak demektir ve 1 kere geçmiştir.

ظَلَمُوا  -  فَاَصْبَحُوا  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

Cenab-ı Hakk,  فَاَصْبَحُوا فٖى دِيَارِهِمْ جَاثِمٖينَ  “yurtlarına diz üstü çöken kimseler oluverdiler…” buyurmuştur. Cüsûm kelimesi, dinmek, sükunete ermek demektir. Nitekim kuş, yuvasına gecelediğinde  جَثَمَتِ الطَّيْرُ  denilir. Daha sonra Araplar bu kelimeyi, ölümden dolayı hareket edememe manasında kullanmışlardır. Böylece Allah Teâlâ, helak olan kimseleri helak oldukları andaki o hareketsizlikleri ile vasfetmiştir ki buna göre sanki onlar hiç diri değillermiş manası kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)