Hûd Sûresi 68. Ayet

كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ اَلَٓا اِنَّ ثَمُودَا۬ كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْداً لِثَمُودَ۟  ...

Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَأَنْ sanki
2 لَمْ
3 يَغْنَوْا hiç yaşamamışlardı غ ن ي
4 فِيهَا orada
5 أَلَا iyi bilin ki
6 إِنَّ şüphesiz
7 ثَمُودَ Semud (halkı)
8 كَفَرُوا inkar ettiler ك ف ر
9 رَبَّهُمْ Rabblerini ر ب ب
10 أَلَا dikkat edin
11 بُعْدًا uzak olsun ب ع د
12 لِثَمُودَ Semud halkı
 
Semûd kavmine verilen üç günlük süre içerisinde muhtemelen Hz. Sâlih kendine inananlarla birlikte yurdu terkedip kurtuluşa erdi; dördüncü günde Allah’ın azabı geldi ve Semûd kavmi şiddetli bir gürültüyle yok olup gitti. Burada “korkunç ses” diye çevirilen sayha kelimesi yerine A‘râf sûresinde (7/78) “deprem” anlamına gelen recfe kelimesinin kullanılmış olmasından, yok eden felâketin deprem olduğu anlaşılmaktadır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 183
 

كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ 

 

Önceki ayetteki  اَصْبَحُوا ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal menfi (olumsuz) fiil cümlesi olarak geldiğinde başında “و” gelebilir de gelmeyebilir de. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَاَنْ  şeddeliden tahfif edilmiştir. İsmi mahzuftur. Takdiri,  كأنهم  şeklindedir.  لَمْ يَغْنَوْا  cümlesi  كَاَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur. 

Hafifletilmiş olan  كَأَنْ  aynı  كَأَنَّ  gibi isim cümlesinin başına gelir. 

İsmi mahzuf şan zamiri, haberi de isim veya fiil cümlesi olur. Eğer müsbet (olumlu) fiille başlayan fiil cümlesi olursa başına  قَدْ, menfi (olumsuz) cümle olursa  لَمْ  gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  يَغْنَوْا  fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  

فٖيهَا  car mecruru  يَغْنَوْا  fiiline müteallıktır.


 اَلَٓا اِنَّ ثَمُودَا۬ كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ 

 

اَلَٓا  tenbih harfidir. İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. 

ثَمُودَا  kelimesi  اِنَّ nin ismi olup fetha ile mansubdur.

كَفَرُوا رَبَّهُمْ  cümlesi  اِنَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni, mazi fiildir.  Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

رَبَّهُمْ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

 اَلَا بُعْداً لِثَمُودَ۟

 

 

اَلَا  tenbih edatıdır.  بُعْداً  mahzuf fiilin mef’ûlün mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri,  أبعدوا  (Uzak olsun) şeklindedir. 

لِثَمُودَ۟  car mecruru  بُعْداً ’e müteallıktır.

Mef’ûlu mutlakın fiili şu durumlarda hazf edilebilir: 1) Emir ve nehy fiillerinin yerini alırsa, 2) Dua ifade eden fiilin yerini alırsa, 3) Sonucu (akıbeti) açıklamak için getirildiği zaman. Burada  بُعْداً  kelimesi sonucu (akıbeti) açıklamak için getirildiğinden dolayı fiili hazf edilmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ 

 

Önceki ayetteki  اَصْبَحُوا deki failin hali olarak mahallen mansubdur.  كَاَنْ, muhaffefe  كانّ’dir. İsmi mahzuftur. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan fiil cümlesi  لَمْ يَغْنَوْا فٖيهَا, haberidir.  كانَّ nin isminin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Haberinin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs ve tecessüm ifade etmiştir.

كانَّ, çoğunlukla müşabehet için kullanılır. Bu da haberin camid olduğu durumlardır. Bu ayette olduğu gibi bu harfi müşebbeh ve müşebbehün bih takip eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

يَغْنَوْا  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

 

 اَلَٓا اِنَّ ثَمُودَا۬ كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ 

 

 

Ta’lil manasındaki cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  اَلَٓا  ve  إنَّ  ile tekid edilmiş cümle faide-i haber inkârî kelamdır. 

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

رَبَّهُمْ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan  هُمْ  zamirini yani onları tahkir içindir.    

Semûd kavminin küfrünün, burada açık açık belirtilmesi, onların hallerini kınamak

ve onların niçin Allah'ın rahmetinden uzak ve helak bedduasına müstahak olduklarını beyan etmek içindir. (Ebüssuûd)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Semûd, kadim Arap kabilelerinden bir kavim olup esas ataları “Sam'ın oğlu İrem'in oğlu Amir'in oğlu Semûd”dur. Diğer bir kavle göre de az su anlamına gelen “semed”den alınmış bir kelimedir. Yaşadıkları yerin suyunun az olması sebebiyle bu ismi almışlardır. (Elmalılı)

Semûd kelimesinin, hem munsarif hem de gayri munsarif olarak kullanılması söz konusudur. Semûd kelimesinin munsarif olması, bu kelimenin “hayy (kabile)” yahut da “büyük baba, ata” manasına alınmasından dolayıdır. Gayri munsarif olması ise kelimenin marife ve “kabile” manasında olarak müennes olması sebebiyledir. (Fahreddin er-Râzî)

كَفَرُوا  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)


 اَلَا بُعْداً لِثَمُودَ۟

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.

اَلَا  ve mef’ûlu mutlak ile tekid edilmiştir. Faide-i haber inkârî kelam olan fiil cümlesidir.

بُعْداً  mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakıdır. Takdiri,  ابعدوا  (Uzak olsunlar) şeklindedir. Mef’ûlu mutlakın amilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bu son cümle, haberî isnad olmakla beraber beddua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

اَلَا  tenbih edatıdır. Ayette tekrar edilmiş olması tekidin çok kuvvetli olduğunu gösterir. Bu tekrarda reddü’l-acüz ales-sadr sanatı vardır.

Ayet-i kerimedeki  اَلَا بُعْداً لِثَمُودَ۟  ifadesi (helak olsunlar, Allah’ın rahmetinden uzak olsunlar anlamında) onlara lanet okuma ve bedduadır. (Zuhaylî, c. VI, s. 415; Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)

60. ayetle aralarında reddü’l-acüz ales-sadr sanatı vardır.