وَلَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰى قَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ سَلَامٌۚ فَمَا لَبِثَ اَنْ جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَن۪يذٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَقَدْ | ve andolsun |
|
2 | جَاءَتْ | geldiler |
|
3 | رُسُلُنَا | elçilerimiz |
|
4 | إِبْرَاهِيمَ | İbrahim’e |
|
5 | بِالْبُشْرَىٰ | müjdeyle |
|
6 | قَالُوا | dediler |
|
7 | سَلَامًا | Selam |
|
8 | قَالَ | (O da) dedi |
|
9 | سَلَامٌ | Selam |
|
10 | فَمَا |
|
|
11 | لَبِثَ | ve hemen |
|
12 | أَنْ |
|
|
13 | جَاءَ | getirdi |
|
14 | بِعِجْلٍ | bir buzağı |
|
15 | حَنِيذٍ | kızartılmış |
|
وَلَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰى قَالُوا سَلَاماًۜ
وَ istînâfiyyedir. لَ mahzuf kasemin cevabına gelen muvattie harftir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
جَٓاءَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir. رُسُلُنَٓا fail olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Fail, müzekker ismin cemi mükesseri ise fiil umumiyetle müzekker gelir, bazen müennes de gelebilir. Burada müennes olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِبْرٰهٖيمَ mef‘ûlün bih olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بِالْبُشْرٰى car mecruru رُسُلُنَٓا ’nın mahzuf haline müteallıktır. الْبُشْرٰى mukadder kesra ile mecrurdur.
الْبُشْرٰى kelimesindeki ى harfi kelimenin aslından olmadığı için gayri munsarif olup tenvin almaz.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُوا damme üzere mebni, mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, سَلَاماً ’dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
سَلَاماً mahzuf fiilin mef’ûlün mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri, نسلّم (selamlıyoruz) şeklindedir.
قَالَ سَلَامٌۚ فَمَا لَبِثَ اَنْ جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَن۪يذٍ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Yani İbrahim’dir (a.s.).
Mekulü’l-kavli, سَلَامٌ ’dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
سَلَامٌ mübteda olup lafzen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri, سلام عليكم (Size selam olsun.) şeklindedir.
فَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. لَبِثَ fetha üzere mebni mazi fiildir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لَبِثَ fiilinin faili konumundadır veya takdir edilen بِ harfiyle birlikte لَبِثَ fiiline müteallıktır.
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
بِعِجْلٍ car mecruru جَٓاءَ fiiline müteallıktır. حَنٖيذٍ kelimesi عِجْلٍ ’in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.
Not: Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur.
Burada sıfat müfred olan sıfat şeklinde gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰى
وَ istînâfiyye, لَ mahzuf kasemin cevabına gelen muvattie harfidir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzufla birlikte cümle, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. قَدْ ve لَ tekid ifade eder.
Kıssanın kıssaya atfıdır. (Âşûr)
Haberin قَدْ harfi ile tekidi ihtimam içindir. (Âşûr)
Bu kıssanın amacı Lut kavminin akıbeti ile öğüt vermektir. (Âşûr)
Nahivciler şöyle demişlerdir: Burada, bu ifadenin başına, peygamberlerin kıssalarını dinleyenler, bir kıssadan sonra başka bir kıssayı bekledikleri için قَدْ edatı getirilmiştir. Çünkü قَدْ, tevakku’ (ümid etme) ifade eder. Haberi tekid etmek için de bunun başına lâm gelmiştir. Rusül kelimesi çoğul olup çoğulun en azı da üçtür. Şu halde bu kelime en az üç meleğin olduğunu kesinlikle belirtir. (Fahreddin er-Râzî)
رُسُلُنَٓا izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan رُسُلُ şan ve şeref kazanmıştır.
Faili رُسُلُنَٓا olan جَٓاءَتْ fiili müennes sıyga ile gelmiştir. Fail, âkil cemi müzekker gayrı salim veya cemi müennes gayrı salim ise fiil müzekker veya müennes kılınabilir. (Ahmet Şimşek, Arap Dilinde Müzekkerlik ve Müenneslik Uyumu)
Ayette, meleklerin İbrahim'e (a.s.) müjde getirdikleri belirtildiği halde ona gönderildikleri söylenmiyor. Çünkü onlar, aslında İbrahim'e (a.s.) değil, Lut (a.s.) kavmine gönderilmişlerdir. Nitekim melekler de “Şüphesiz biz Lut kavmine gönderildik.” derler. Onların İbrahim'e gelmeleri ise kendisini müjdelemek içindi.
Bu sure-i kerimeden asıl maksat, eski ümmetlerin, peygamberlerine karşı yaptıkları kötülükleri ve bundan dolayı da azaba uğratıldıklarını anlatmaktır. (Ebüssuûd)
بِالبُشْرى kelimesindeki بِ harf-i ceri musahabe içindir. Risaletin mürselle birlikte oluşu gibi. (Âşûr)
قَالُوا سَلَاماًۜ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan سَلَاماً cümlesi, mahzuf fiilin mef’ûlün mutlakıdır. Takdiri, نسلّم (selamlıyoruz) şeklindedir. Mef’ûlu mutlakın amilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzufla birlikte cümle muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
سَلامًا fiil yerine bedel olarak gelen mef’ûlün mutlaktır. Takdiri, سَلَّمْنا سَلامًا şeklindedir. (Âşûr)
قَالَ سَلَامٌۚ فَمَا لَبِثَ اَنْ جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَن۪يذٍ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Cümle mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidâi kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede haberin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
مَا لَبِثَ اَنْ جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَنٖيذٍ cümlesi menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَنٖيذٍ cümlesi, takdir edilen بِ harfiyle birlikte, لَبِثَ fiiline müteallıktır. Mazi fiil sıygasında gelen masdar-ı müevvel cümlesi, faide-i haber, ibtidaî kelamdır.
Merfû olan سَلامٌ kelimesi masdardır. Mahzuf mübteda için haber konumunda olduğundan merfûdur. Takdiri, أمْرِي سَلامٌ (Benim işim selamdır, barıştır.). فَصَبْرٌ جَمِيلٌ (Bana düşen sabırdır) sözüne benzer. (Âşûr)
فَمَا لَبِثَ ifadesinin başındaki فَ harfi, takibiyye fa’sıdır. Bundan dolayı bu, Hz. İbrahim'in o kızartılmış danayı getirmesinin, “selam” sözünden sonra olduğuna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)
بِعِجْلٍ ’deki tenvin “herhangi bir” manasındadır. Kelime حَنٖيذٍ ile sıfatlanmıştır. Sıfat, tâbi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
جَٓاءَتْ - جَٓاءَ ve قَالَ - قَالُو kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.
سَلَامٌ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
جَٓاءَ fiili geldi demektir. بِ harf-i ceriyle getirdi manasını kazanır. Bu, tazmindir.
Bu ayette سَلَاماً ifadesinin aslı نسلّم سَلَاماً şeklindedir. سَلَامٌ ifadesinin takdiri ise سلام عليكم şeklindedir. Sanki İbrahim (a.s.), “Size selam verildiği zaman aynısıyla veya daha güzeliyle karşılık verin.” (Nisa Suresi 86) ayetindeki emre uyarak melekleri daha güzeliyle selamlamak istemiş; bu da fiil cümlesinden daha kuvvetli olan isim cümlesiyle ifade edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Melekler, “Korkma, çünkü biz Lut kavmine gönderildik.” demişlerdir ki bu, “Biz, Lut Kavmine azap etmek için gönderildik.” demektir. Çünkü bu sözde mukadder bir “azap” kelimesi vardır. Başka bir suredeki şu ayet buna delalet etmektedir: “Onlar, ‘Biz, günahkârlar güruhuna gönderildik. Çünkü onların üzerine çamurdan taşlar atacağız.’ dediler.” (Zariyat Suresi, 32-33) (Fahreddin er-Râzî)
Selamün Aleyküm Tabirinin İrabı:
Bu kelime, genel olarak elif-lâmsız, سَلَامٌ عَلَيْكُمْ şeklinde kullanılır. Zira bu, dua anlamındadır. Bu Arapların tıpkı “خَيْرٌ بَيْنَ يَدَيْكَ (Allah hayrını versin)” demeleri gibidir. Şayet “Nekre bir kelimenin mübteda yapılması nasıl caiz olabilir?” denirse biz deriz ki: Nekre, herhangi bir kelimeyle vasfedildiğinde onun mübteda kılınması caizdir. Bundan dolayı sen سَلَامٌ عَلَيْكُمْ dediğin zaman burada kullanmış olduğun bu nekre ifade, o selamın tam ve mükemmel olduğuna delalet eder. Buna göre sanki o, “سَلَامٌ كَامِلٌ تَامٌّ عَلَيْكُمْ Tam ve mükemmel selam, sizin üzerinize olsun…” demiştir.
Selamün aleyküm ifadesindeki nekre, kemâli, tamlığı ve mükemmelliği ifade eder. Ama es-Selam lafzına gelince bu sadece mahiyeti ifade eder. Yani nekre olduğunda manaya zenginlik katar. Ahfeş şöyle demiştir: Araplardan bazıları, selamün aleyküm der ve “selam” sözünü, elif-lâmsız ve tenvinsiz kullanır. Bunun sebebi, çok kullanıldığından dolayı dile kolaylık sağlamasıdır. Allah en iyi bilendir. (Fahreddin er-Râzî)