Hûd Sûresi 71. Ayet

وَامْرَاَتُهُ قَٓائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِاِسْحٰقَۙ وَمِنْ وَرَٓاءِ اِسْحٰقَ يَعْقُوبَ  ...

İbrahim’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakûb’u.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَامْرَأَتُهُ ve karısı da م ر ا
2 قَائِمَةٌ ayaktaydı ق و م
3 فَضَحِكَتْ ve bunun üzerine güldü ض ح ك
4 فَبَشَّرْنَاهَا biz de ona müjdeledik ب ش ر
5 بِإِسْحَاقَ İshak’ı
6 وَمِنْ ve
7 وَرَاءِ ardından و ر ي
8 إِسْحَاقَ İshak’ın
9 يَعْقُوبَ Ya’kub’u
 
Bu kıssa Hûd sûresinde anlatılan kıssaların dördüncüsü olup ana konusu itibariyle Lût aleyhisselâm ve kavmini ele almaktadır. Lût, Tevrat’a göre, Güney Bâbil’deki Ur şehrinin yerlilerinden ve Hz. İbrâhim’in kardeşi Haran’ın oğludur; amcası İbrâhim ile birlikte Irak’tan ayrılıp önce Filistin’e; daha sonra da Ölüdeniz (Lût gölü) kıyısındaki Sodom ve Gomore’ye yerleşmişti. Bu sebeple “Lût kavmi” tabiri Hz. Lût’un mensup olduğu kavmi ifade etmeyip onun aralarında yaşamaya karar verdiği ve peygamber olarak görevlendirildiği Sodom sakinlerini ifade etmektedir” (bk. Tekvîn, 11/27-31; 13/11-13). Hz. Lût’un ikamet ettiği Sodom halkı, inkârcı oldukları gibi ahlâksızlık ve sapık ilişkiler içinde bulunuyorlardı. İşte Lût bu kavmi ıslah etmekle görevlendirilmişti (bk. A‘râf 7/80); ancak yöre halkı onun nasihatlerini dinlemedi ve sapık ilişkilerine devam ettiler; Allah Teâlâ da onları helâk etmek üzere elçilerini gönderdi. Kur’ân-ı Kerîm elçilerin kimler olduğu hakkında ayrıntılı bilgi vermemekle birlikte müfessirler bunların insan şekline girmiş melekler olduğunu kabul ederler (Râzî, XVIII, 23; Reşîd Rızâ, 127). Lût, aynı çağda Filistin’de ikamet eden Hz. İbrâhim’in yeğeni olduğu için olay İbrâhim’i de ilgilendiriyordu. Bu sebeple Allah’ın elçileri, durumdan onu haberdar edip ümmeti hakkında herhangi bir korkuya kapılmamasını sağlamak için öncelikle onu ziyaret ettiler. Hz. İbrâhim, misafirlerin yemeğe el uzatmadıklarını görünce durumlarından şüpheye kapıldı. Melekler, Lût kavmini helâk etmek için geldiklerini haber verdikten sonra İbrâhim’e inananların bu felâketten kurtulacağını söyleyerek onu rahatlattılar. Kitâb-ı Mukaddes’e göre çocuk müjdesi verildiğinde Hz. İbrâhim 100 yaşında, eşi Sâre ise doksan yaşında bulunuyordu (Tekvin, 17/17). Hicr sûresinin 54. âyetinde Hz. İbrâhim’in de yaşlılığı sebebiyle olayı yadırgadığı bildirilmektedir. Melekler, müjdeye şaşıran peygamber hanımını, bir müminin Allah’ın işine şaşmaması gerektiğini söyleyerek teskin ettiler. Zira tabiat kanunlarını koyan Allah’tır; bu kanunlar kâinatta cârî olmakla beraber Allah’ın iradesini sınırlayamaz; O, istisnaî tasarruflarla mûcizeler yaratır ve peygamberlerini destekler.
 
ضحك Dahake : ضَحِكٌ sevinç ve sürur sebebiyle yüzün/çehrenin açılması ve dişlerin açığa çıkmasıdır.Bu lafız ya mesrur/sevinçli olma anlamında ya da sadece taaccüp ederek şaşma anlamında kullanılır. Ayrıca istiare yoluyla alay etme manasını da ifade edebilir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de 10ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim’de 10’dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَامْرَاَتُهُ قَٓائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِاِسْحٰقَۙ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  امْرَاَتُهُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قَٓائِمَةٌ  haber olup lafzen merfûdur.

فَ  atıf harfidir.  ضَحِكَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Fail müstetir olup takdiri  هى ’dir.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

فَ : Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  atıf harfidir.  بَشَّرْنَاهَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.  بِاِسْحٰقَ  car mecruru  بَشَّرْنَاهَا  fiiline müteallıktır. Muzâf hazf edilmiştir. Takdiri,  بولادة إسحاق  şeklindedir.

اِسْحٰقَ  kelimesi gayri munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından 2’ye ayrılır:

1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.

2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.

Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَمِنْ وَرَٓاءِ اِسْحٰقَ يَعْقُوبَ

 

وَ  atıf harfidir.  مِنْ وَرَٓاءِ  car mecruru mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri,  وهبنا  şeklindedir.  اِسْحٰقَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَعْقُوبَ  kelimesi mahzuf fiilin mef’ûlün bihidir.

Bazı müfessirlere göre ise  يَعْقُوبَ  kelimesi  اِسْحٰقَ ’a atfedilmiş ve mecrur olup gayri munsarif olduğu için de esre almamıştır. Cer alameti fethadır.
 

وَامْرَاَتُهُ قَٓائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِاِسْحٰقَۙ وَمِنْ وَرَٓاءِ اِسْحٰقَ يَعْقُوبَ

 

وَ  istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  İsim cümlesi sübut ifade eder. 

Müsnedün ileyhin izafetle marife olması veciz ifade kastına matuftur.

فَ  ile makabline atfedilen  ضَحِكَتْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Yine  فَ  ile makabline atfedilen  فَبَشَّرْنَاهَا بِاِسْحٰقَ  cümlesi de aynı üsluptadır.

Car mecrur  مِنْ وَرَٓاءِ, mahzuf bir fiile müteallıktır. Takdiri,  وهبنا  (Hibe ettik, bağışladık.) şeklindedir. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Zamir makamındaki  اِسْحٰقَ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اِسْحٰقَ  -  يَعْقُوبَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

فَبَشَّرْناها بِإسْحاقَ  cümlesi matuf olması açısından  ضَحِكَتْ  cümlesine tefrî olarak gelmiştir. (Âşûr)

“Bu söz üzerine güldü. Biz de ona İshak'ı müjdeledik.” Alimler  فَضَحِكَتْ  fiilinin hangi manada kullanıldığı hususunda ihtilaf etmişlerdir: Bazıları bunu “gülme” manasına, bazıları da gülme dışında bir manaya hamletmişlerdir. Hz. İbrahim'in karısının, İbrahim’in (a.s.) korkusunun zail olmasına sevinmiş olmasından başka bir şey değildir. Çünkü o melekler, “Korkma, biz Lut kavmine gönderildik.” deyince Hz. İbrahim'in korkusunun zail olup sevinmesinden dolayı hanımı da büyük sevinç duymuştur. İnsan böyle durumlarda bazen gülebilir.

فَضَحِكَتْ  fiili, “hayız oldu” manasındadır. Bu görüş, Mücahid ve İkrime'den nakledilmiştir. Bunlar şöyle demişlerdir: “Hz. İbrahim'in hanımı, korkudan emin olduğu için sevindiğinde hayız olmuştu. Hayız olunca da ona, bir çocuğunun olacağı müjdesi verilmişti.” Ferrâ ve Ebu Ubeyde, bu fiilin “hayız oldu” manasına gelmesini kabul etmemişlerdir. Ebu Bekr el-Enbârî ise: “Onlar, bu fiilin bu manaya geldiğini bilmiyor iseler de başkaları bilir.” demiştir. Leys, ayetteki  فَضَحِكَتْ  fiiline, “hayız gördü” manasını vermiştir. Ezherî de bazı kimselerden, “bu fiilin aslının, hurma tomurcuğunun yarılıp açılması manasında olan,  ضِحَاكٌ اَلطَّلْعَةُ  masdarı olduğunu” nakletmiştir. Nitekim Arapçada “tomurcuk yarıldı (açtı)” manasında  ضَحِكَتِ الطَّلْعَةُ  denilir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

Burada müjde İbrahim'in (a.s.) karısına yöneltilmiştir. Oysa bu müjdede asıl olan İbrahim’dir (a.s.). Nitekim Saffat Suresi’nin 101 ve Zariyat Suresi’nin 28. ayetlerinde müjdelenen İbrahim’dir (a.s.).

Ancak burada karısının müjdelenmesi, müjde konusu çocuğun ikisinden dünyaya geleceğini bildirmek hem de karısının çocuk doğurmayı çok arzu eden kısır bir kadın olduğu içindir. (Ebüssuûd)

Ayette Hz. İbrahim’in karısından zevc değil de imrae olarak bahsedilmesi o sırada çocuklarının olmayışındandır.

İlgili ayetler incelendiğinde Kur’an’da zevc kelimesinin şu durumlarda kullanıldığı görülür:

  • Sadakat,
  • Allah’ın dinine inanmada birlik,
  • Üreme imkânı bulunmak,
  • Nikâhlı olmak

İmrae kelimesi zevc için sayılan unsurların zıddı bir durum meydana geldiği takdirde veya tamamen ortadan kalktığı hallerde kullanılmaktadır:

  • İhanet (aldatma),
  • Allah’ın dinine fiilî olarak aleyhtarlık,
  • Üreme imkânının bulunmaması (kısırlık, iktidarsızlık, yaşlılıktan ötürü kadının doğurganlık çağının geçmesi veya erkeğin kuvvetten düşmesi),
  • Vefat veya diğer gerekçelerle nikâhın son bulması ile dulluk. (Nüsha Dergisi / İsmail Sökmen / Kur’an’da geçen zevc ve imrae kelimeleri üzerine)