Hûd Sûresi 83. Ayet

مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَۜ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ بِبَع۪يدٍ۟  ...

(Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak değildir.  (82 - 83. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مُسَوَّمَةً işaretlenmiş (taşlar) س و م
2 عِنْدَ katından ع ن د
3 رَبِّكَ Rabbin ر ب ب
4 وَمَا ve değildir
5 هِيَ bunlar
6 مِنَ -den
7 الظَّالِمِينَ zalimler- ظ ل م
8 بِبَعِيدٍ uzak ب ع د
 

Elçiler Hz. Lût’un iyice bunaldığını görünce kimliklerini açığa vurarak ona kavmini helâk etmek için geldiklerini bildirdiler. Bu arada bir mûcize olarak yüce Allah elçilere sarkıntılık etmek isteyenlerin gözlerini kör etti (Kamer 54/37); artık Lût’u da yanındakileri de göremez oldular. Lût’un aile fertleri dışında ona inanan kimse bulunmadığı için (Zâriyât 51/36) melekler Hz. Lût’un, karısı dışındaki aile fertlerini alıp gecenin bir vaktinde şehri terketmesini istediler. Karısı iman etmediğinden o da kâfirlerle birlikte yok olacaktı. Lût ilâhî emir uyarınca geceleyin ailesini alıp şehirden çıktı; tan yerinin ağarması azabın gelmekte olduğunu haber veriyordu. Nitekim güneş doğarken onları korkunç bir gürültü yakalamış, ardından şiddetli bir depremle şehir alt üst olmuş, üzerlerine taş yağmış, yok olup gitmişlerdir (Hicr 15/73-74). 

Lût kavminin başına gelen bu felâketin biçimi ve zamanı farklı âyetlerde bazı nüanslarla verilmiştir. Meselâ olay burada, sabahleyin tan yeri ağarırken ülkenin altının üstüne çevrilerek üzerlerine taş yağdırılması şeklinde anlatılmıştır; Hicr sûresinde ise (73-74) ortalık aydınlanırken onları korkunç bir sesin yakaladığı, ardından da ülkenin altının üstüne çevrilerek üzerlerine taş yağdırıldığı bildirilmiştir. Bu âyetleri dikkate alan bazı müfessirler olayın tan yeri ağarırken başlayıp güneş doğarken sona erdiğini söylemişlerdir (bk. Reşîd Rızâ, XII, 136). 

 

Böylece Lût kavmi inançsızlık ve ahlâksızlığının cezasını çekerek tarih sahnesinden silinip gitmiştir. 83. âyetin son cümlesi Lût kavminin yaşadığı inançsızlık ve ahlâksızlığı yaşayan kimselerin başına bu tür felâketlerin gelebileceğine işaret etmektedir. 

Kaynak :Kuran Yolu Tefsiri

 

مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَۜ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ بِبَع۪يدٍ۟

 

Önceki ayette geçen  حِجَارَةً ’in hali olup fetha ile mansubdur.  عِنْدَ  mekân zarfı,  مُسَوَّمَةً e müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır.

رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ بِبَع۪يدٍ۟  cümlesi  حِجَارَةً in hali olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir.  مَٓا  nefy harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder.  هِيَ  munfasıl zamiri  َٓما nın ismi olarak mahallen merfûdur.

مِنَ الظَّالِم۪ينَ  car mecruru  بَع۪يدٍ۟ e müteallıktır.  الظَّالِم۪ينَ nin cer alameti  ى 'dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.

بِ  harf-i ceri zaiddir.  بَع۪يدٍ۟  kelimesi lafzen mecrur,  َٓما nın haberi olarak mahallen mansubdur.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُسَوَّمَةً  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûludür.
 

مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَۜ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ بِبَع۪يدٍ۟

 

Önceki ayette geçen  حِجَارَةً ’in halidir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

عِنْدَ رَبِّكَ  izafetinde hem muzâf hem de muzâfun ileyh Rabb isminden ötürü şan ve şeref kazanmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır. 

İkinci cümle  وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ بِبَع۪يدٍ۟, menfi isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ifade eder.  مَا; nakıs fiil  ليس  gibi amel etmiştir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  مِنَ الظَّالِم۪ينَ, amili olan  بِبَع۪يدٍ۟ ’ne takdim edilmiştir. 

Müsned olan  بِبَع۪يدٍ۟ deki  بِ  harfi zaiddir. Tekid ifade eder.

اَمْطَرْنَا  fiilindeki mütekellim zamirinden sonra  عِنْدَ رَبِّكَ  [senin rabbinin katından] buyurulması tecrîd sanatı üslubudur. Burada aynı zamanda iltifat sanatı vardır.

حجارة مسومة  ifadesinde istiare vardır. Çünkü  تسويم  kelimesinin asıl anlamı “savaşta sembolleri seçmek ve gurupları birbirinden ayırmak için atlara ve süvarilere konan alametler”dir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ اٰلَافٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُسَوِّم۪ين  Rabbiniz, işaretleyici (musavvimin) beş bin melekle imdadınıza yetişmektedir.” (Âl-i İmran Suresi, 125)

Yine Yüce Allah, “وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ işaretli atlar/savaş atları” (Âl-i İmran Suresi, 14) buyurmuştur. Bu durumda ayetin manası şöyle olur: Yüce Allah, o taşları onlar için bir harp (vasıtası) ve düşmanlarına karşı yardım güçleri kıldığı için, onları (taşları) savaş erleri ve atları gibi tasvir etmiştir. Bu durumda sanki onlar Allah katından yani onları atmakla görevli bulunan melekleri katından -gerçekte bu taşlarda bir işaretleme söz konusu olmasa da- işaretlenmiş atların salındığı gibi düşmanlar üzerine fırlatılmıştır. Bir görüşe göre bu taşlar, azap için hazırlandığını, ceza için ayrıldığını gösteren bir takım alametlerle işaretlenmişlerdir ki bu durum, kalplere daha çok ürperti veren, gönüllere daha ağır gelen bir durumdur. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)

مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَۜ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ بِبَع۪يدٍ  [O (taşlar veya o beldeler), zalimlerden uzak olmayacaktır.]  çünkü onlar zulümleri sebebiyle taş yağmurunu hak etmişlerdir. Bunda bütün zalimler için tehdit vardır.

Rivayete göre aleyhisselam Efendimiz bunu Cebrail’e sordu, o da: Senin ümmetinin zalimlerini kastediyor; nerede bir zalim varsa bir zaman başına taş yağmuru yağma tehlikesine maruzdur, dedi.

Şöyle de denilmiştir: Zamir kentlere râcidir yani onlar Mekke zalimlerine yakındır, Şam seferlerinde onların yanından geçerler. بَع۪يدٍ ’in müzekker kılınması hacer (taş) yahut mekân tevili iledir. (Beyzâvî, Ebüssuûd)