Hûd Sûresi 86. Ayet

بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ  ...

“Eğer inanan kimselerseniz Allah’ın bıraktığı helâl kazanç sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin başınızda bir bekçi değilim.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَقِيَّتُ bıraktıkları ب ق ي
2 اللَّهِ Allah’ın
3 خَيْرٌ daha hayırlıdır خ ي ر
4 لَكُمْ sizin için
5 إِنْ eğer
6 كُنْتُمْ iseniz ك و ن
7 مُؤْمِنِينَ mü’minler ا م ن
8 وَمَا ve değilim
9 أَنَا ben
10 عَلَيْكُمْ sizin üzerinize
11 بِحَفِيظٍ bir koruyucu ح ف ظ
 
Medyen, Hicaz bölgesi ile Suriye ticaret yolu üzerinde, Akabe körfezine yakın bir yerleşim merkezi idi (ayrıca bk. A‘râf 7/85). Şuayb aleyhisselâm ise Medyen ve Eyke halkına gönderilmiş bir peygamberdi (bilgi için bk. A‘râf 7/85; Kasas 28/22-24; İbn Âşûr, VIII, 239). O da diğer peygamberler gibi inkârcı ve putperest halkına önce Allah’tan başka tanrı olmadığını anlattı ve herkesi O’na kulluk etmeye çağırdı. Ancak Medyen halkı putperestliğinin yanında toplumsal ahlâk, özellikle ticaret ahlâkı bakımından da bozulmuştu. Esasen Medyen halkı bolluk içinde, müreffeh bir hayat yaşıyordu; yani onların böyle ahlâk dışı davranışlara sapmaları yoksulluktan kaynaklanmıyordu. Hz. Şuayb bu konu üzerinde çok durdu; ölçüyü, tartıyı eksik tutmamalarını, adaletle ve düzgün ölçüp tartmalarını, kendi çıkarları uğruna insanların mallarının değerini düşürmemelerini ve yeryüzünde fesat çıkararak ülke düzenini bozmamalarını emretti; böylece hak dinin tevhid ve adalet ilkelerini toplumda yerleştirmeye çalıştı. Özellikle dürüstlük ilkesi üzerinde durdu. Kişinin insan ilişkileri alanında dürüst olmadıkça Allah’a karşı da dürüst olamayacağını anlattı.
 “Allah’ın bıraktığı (meşrû) kazanç” diye tercüme ettiğimiz bakıyyetullah tamlamasına “Allah’a itaat etmek, Allah’ın vasiyeti, Allah’ın rahmeti, Allah’ın verdiği rızık, kısmet (İbn Kesîr, IV, 273), Allah’ın hayır ve bereketi, Allah’ın acıması” (İbn Âşûr, XII, 139) gibi anlamlar da verilmiştir. Bu ifade Allah’ın helâlinden verdiği nimetin kalıcı, çeşitli yolsuzluklarla elde edilen malın ise geçici olduğuna da işaret eder. Zira helâlinden elde edilen kazanç meşrû olduğu için onda erdemli kimselerin bir diyeceği olmaz, malı veren, alana karşı herhangi bir kin ve nefret duygusu beslemez; malı sahibinin elinden almak için fırsat kollamaz; dolayısıyla toplum mal ve can güvenliği içinde yaşar. Ayrıca helâlinden kazanılıp meşrû yerlere harcanan malın âhiretteki sevabı da ebedîdir (bk. Meryem 19/76). Oysa yolsuzlukla elde edilen mal toplumda kin ve nefret duygularını kamçılar; anarşiye, kan dökülmesine sebep olur; sonuçta mal da can da telef olur. Bu sebeple Hz. Peygamber, “Kanlarınız ve mallarınız birbirinize haramdır” buyurmuştur (Buhârî, “Hac”, 132, “Megåzî”, 77; Müslim, “Hac”, 147, “Kasâme”, 29).
 Bakıyye kelimesinin “acımak” anlamı da dikkat çekici olup Allah’ın, acıyarak köklerini kesecek azaptan onları kurtarmasının yolsuzluklarla elde edecekleri dünya malından daha hayırlı olduğunu, aynı zamanda Allah’ın emrine uymadıkları takdirde köklerini kesecek bir ceza ile cezalandırılacakları tehdidini ifade eder. Nitekim âyetin, “Ben üzerinize bir bekçi değilim” meâlindeki son cümlesi de bu anlamı destekler mahiyettedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 192-193
 

بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ

 

İsim cümlesidir.  بَقِيَّتُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  اللّٰهِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

خَيْرٌ  haber olup lafzen merfûdur.  لَكُمْ  cer mecruru خَيْرٌ ’e müteallıktır.

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  كُنْتُمْ ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

مُؤْمِن۪ينَ  kelimesi  كان ’nin haberi olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri,  إن كنتم مؤمنين فإنّ بقيّة الله خير لكم (Eğer mümin iseniz Allah’ın bıraktığı sizin için daha hayırlıdır.) şeklindedir.

مُؤْمِن۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَيْرٌ  kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsmi tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  şeklindedir. Çok kullanıldıklarından Arap dilinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ

 

وَ  atıf harfidir.  مَٓا  nefy harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder.  اَنَا۬  munfasıl zamiri  مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.  عَلَيْكُمْ  car mecruru  حَف۪يظٍ e müteallıktır.

بِ  harfi zaiddir.  حَف۪يظٍ  lafzen mecrur,  مَا ’nın haberi olarak mahallen mansubdur.

حَف۪يظٍ  kelimesi sülâsî mücerred olan  حفظ  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Müsnedün ileyhin izafetle marife olması veciz ifade kastına matuftur.

بَقِيَّتُ اللّٰهِ  tabirinde istiare vardır. Çünkü  البَقِيَّة ’nin gerçek anlamı, “önceki bir şeyden geride bir şey bırakılmasıdır” ki bunun Yüce Allah için söylenmesi caiz olmaz. O halde bununla kastedilen bu gerçek anlamın dışında bir şey olmalıdır. Bunun anlamı konusunda bazı farklı görüşler ileri sürülmüştür: Birisi(ne göre ayet) “Allah’ın nimetlerinden bıraktıkları sizin için daha hayırlı” demektir. Çünkü itaat devam ettiği sürece Allah’ın rıza ve sevabı da devam eder. Yine denildiğine göre “Allah’ın bıraktığı azaba müstehak olduktan sonra onun sizi affetmesi ve size merhamet etmesi’’ demektir. Nitekim savaşan Araplar, savaş kızışıp ölümler arttığında ve durum sarpa sardığında birbirlerine  “البَقِيَّةَ! ، البَاقِيَة” derler ki “Sizden bizi bırakmanızı, bizi bağışlamanızı talep ederiz.” demektir. Bu ifadedeki “bakıyye”, “ibka (arta bırakmak)” ile aynı anlamdadır. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları )

بَقِيَّتُ  kelimesi, Allah’ın verdiği anlamında sebep alakasıyla mecaz-ı mürseldir.

Şarta bağlı olan bir şey, şart bulunmayınca tahakkuk etmez. Binaenaleyh bu ayet zahiren böyle eksik ölçüp tartmaktan kaçınmayan kimsenin mümin olamayacağına delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)

بَقِيَّتُ  kelimesinin lafza-i celâle izafet edilmesi; ayrı ayrı ve bir arada olmak üzere bütün isimleri kapsaması ve dolayısıyla teşrif ve bereketlenme içindir. (Âşûr) 


 اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle, şart üslubunda talebî inşaî isnaddır. Şart cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesidir.

Takdiri,  إن كنتم مؤمنين فإنّ بقيّة الله خير لكم (Eğer mümin iseniz Allah’ın bıraktığı sizin için daha hayırlıdır.) olan terkipte, öncesinin delaletiyle cevap cümlesi hazf edilmiştir. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur, öncesinin delaletinden mana anlaşılır.

Ayette cevap farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcaz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ [Eğer mümin kimseler iseniz...] anlamındaki ayet şarttır. Çünkü onlar bunun doğruluğunu ancak mümin olmaları şartıyla anlayabilirler, bilebilirler. “Yoksa ben üzerinizde koruyucu değilim.” Yani masiyetleriniz sebebiyle üzerinizdeki Allah’ın nimetlerinin zeval bulmasına karşı, benim sizi koruyabilme imkânım olamaz. (Kurtubî)

بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ  [Eğer mümin kimseler iseniz Allah'ın bakiyesi sizin için daha hayrIıdır]. Yani “Eğer iman ediyorsanız Allah'ın size bıraktığı helal rızk bundan daha hayırlıdır.” demektir.  بَقِيَّتُ 'nin Allah'a izafe edilmesi, rızkın O'na ait olması dolayısıyladır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 1, s. 316)


وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ

 

Ayetin son cümlesi, istînâf olan  إن كنتم مؤمنين cümlesine matuftur. Menfi isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ifade eder. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.

عَلَيْكُمْ  kelimesi, amili olan  بِحَف۪يظٍ ’e takdim edilmiştir. Müsned olan  بِحَف۪يظٍ ’deki  بِ  harfi zaiddir. Tekid ifade eder.

اَنَا۬  zamirinin başına olumsuzluk harfi  مَٓا  geldiği için kasr olmuştur.

Müsnedün ileyhin nefyden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması durumunda bu takdim kesinlikle tahsis ifade eder. Olumsuz mananın yanında bir de olumlu mana ifadesi vardır. Bu kaide haber, fiile benzer bir lafız olduğu zaman da geçerlidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَلَيْكُمْ  kelimesinin  بِحَف۪يظٍ ’e  takdimi fasılaya riayet ve ihtimam  içindir.