Hûd Sûresi 90. Ayet

وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي رَح۪يمٌ وَدُودٌ  ...

“Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاسْتَغْفِرُوا ve bağışlanma dileyin غ ف ر
2 رَبَّكُمْ Rabbinizden ر ب ب
3 ثُمَّ sonra
4 تُوبُوا tevbe edin ت و ب
5 إِلَيْهِ O’na
6 إِنَّ gerçekten
7 رَبِّي benim Rabbim ر ب ب
8 رَحِيمٌ çok rahmet edendir ر ح م
9 وَدُودٌ çok sevendir و د د
 

وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اسْتَغْفِرُوا  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

رَبَّكُمْ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

ثُمَّ : Matuf ile matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.

تُوبُٓوا  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

اِلَيْهِ  car mecruru  تُوبُٓوا  fiiline müteallıktır.

اسْتَغْفِرُوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  غفر ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.


اِنَّ رَبّ۪ي رَح۪يمٌ وَدُودٌ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. 

رَبّٖي  kelimesi  اِنَّ nin ismi olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

رَحٖيمٌ  kelimesi  اِنَّ nin haberi olup lafzen merfûdur.

وَدُودٌ  kelimesi  اِنَّ nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur. 

رَحٖيمٌ - وَدُودٌ  isimleri mübalağa sıygasındadır. 

Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ 

 

Önceki ayetteki nidanın cevabına matuf olup emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

رَبَّكُمْ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan  كُمْ  zamiri, şeref kazanmıştır.

Rabb ismi onlara ait zamire izafe edilmiş, böylece o'nun rabbinin ve onların rabbinin aynı olduğu, onun ve onların Rabbinden başkasına ibadet etmenin onların aleyhine olduğu ve O'na tövbe etmeleri/dönmeleri gerektiği, O'ndan başka Rabbleri olmadığı ifade edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 1, s. 319)

ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ  cümlesi  ثُمَّ  atıf harfiyle makabline  atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

وَاسْتَغْفِرُوا - تُوبُٓوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


اِنَّ رَبّ۪ي رَح۪يمٌ وَدُودٌ

 

Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

إِنَّ  ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ’nin isminin izafetle gelmesi veciz ifade kastına matuftur.

رَبّ۪ي  izafeti, muzâfun ileyhin şanı içindir.

Ayetin baş tarafı  وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ şeklinde hitap zamiriyle gelince devamının da  اِنَّ رَبَّكُمُ şeklinde hitap zamiriyle gelmesi beklenirdi. Fakat ayette muhataptan  وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ mütekellime  اِنَّ رَبّ۪ي  dönülerek iltifât yapılmıştır. (Hacımüftüoğlu, Teshîlu’l Belâğâ, s. 40)

Allah’ın  رَح۪يمٌ  ve  وَدُودٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder.

Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. 

رَح۪يمٌ - وَدُودٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Her ikisi de mübalağa kalıbında gelmiştir. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri,  Ahkaf Suresi)

Şuayb (a.s.) beşinci cevap olarak “Rabbinize putlara tapmanızdan dolayı istiğfar edin, (eksik ölçüp noksan tartmanızdan ötürü) tövbe edin. Çünkü Rabbim (dostlarına) rahîm ve vedûddür.” demiştir.

Ebu Bekr el-Enbâri şöyle der: “Allah'ın isimleri arasında yer alan vedûd, ‘Allah'ın kullarını sevmesi’ manasınadır. Bu Arapların ‘Adamı sevdim’ deyimlerindendir.” Ezheri ise “Şerhu Esmâi'llâh” isimli kitabında  وَدُود /vedûd’un tıpkı  رَكُوب /rekûb (binilen),  حَلُوب /helûb (sağılan) kelimeleri gibi ism-i mefûl manasında fe'ûl vezninde olmuş olması mümkündür. Buna göre manası, “Allah'ın salih kulları, mahlukatına çokça ihsan ve lütufta bulunmasından ötürü Allah'ı severler (yani O, sevilendir).” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)