Hûd Sûresi 98. Ayet

يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَاَوْرَدَهُمُ النَّارَۜ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ  ...

Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. Ne kötü varış yeridir orası!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَقْدُمُ öncülük ederek ق د م
2 قَوْمَهُ kavmine ق و م
3 يَوْمَ günü ي و م
4 الْقِيَامَةِ kıyamet ق و م
5 فَأَوْرَدَهُمُ sürükler و ر د
6 النَّارَ ateşe ن و ر
7 وَبِئْسَ ne fena ب ا س
8 الْوِرْدُ bir yerdir و ر د
9 الْمَوْرُودُ vardıkları yer و ر د
 
Sûrenin 25. âyetinden itibaren buraya kadar bazı peygamberlerin kıssaları, getirdikleri mesaj, inkârcılara karşı verdikleri mücadele ve bu mücadelenin sonucu hakkında açıklamalar yapıldı. Bu âyetlerde de Hz. Mûsâ’nın önceki peygamberlerin tebliğ ettikleri dini ihya etmek üzere mûcize ve delillerle Firavun’a ve ileri gelen çevresine gönderildiği ifade edilmektedir (Mûsâ ve Firavun hakkında bilgi için bk. Bakara 2/49 vd.; A‘râf 7/103-156; mûcizeler hakkında bilgi için krş. A‘râf 7/133; İsrâ17/101). Firavun ve çevresindekilerin inkârcılıkta direnmeleri sebebiyle sonlarının önceki kavimlerin sonuna benzediğine işaret edilmektedir. Çünkü Firavun Allah’ın varlığına inanmıyor, her ülke halkının görevinin mutlak surette kendi hükümdarına itaat etmek olduğunu ileri sürüyor, ayrıca kendisinin en büyük tanrı olduğunu iddia ediyordu (bk. en-Nâziât79/24). Bu sebeple Hz. Mûsâ’nın tebliğ ettiği ilâhî emirleri kabul etmedi, çevresine de bunları kabul etmemelerini, Hz. Mûsâ ve İsrâiloğulları hakkında sert tedbirler almalarını emretti. Hakkın karşısına dikilen zorba güçler, genel olarak çevrelerini ve emirleri altında olanları peşlerinden sürüklemektedirler. Oysa Kur’an Allah’a isyan konusunda (ana-baba dahil) hiç kimseye itaat etmeye müsaade etmemektedir; aksine böyle bir durumda hem yöneteni hem de yönetileni eşit derecede sorumlu tutmaktadır. Nitekim 98. âyette Firavun ve onun peşine düşen halkın tuttukları yolun başta Firavun olmak üzere hepsini cehenneme götürecek bir yol olduğu ifade edilmiş, 99. âyette de genel olarak insanların önderlerini ve rehberlerini dikkatli ve bilinçli seçmeleri gerektiğine işaret edilmiştir.
 
Sûrenin 25. âyetinden itibaren buraya kadar bazı peygamberlerin kıssaları, getirdikleri mesaj, inkârcılara karşı verdikleri mücadele ve bu mücadelenin sonucu hakkında açıklamalar yapıldı. Bu âyetlerde de Hz. Mûsâ’nın önceki peygamberlerin tebliğ ettikleri dini ihya etmek üzere mûcize ve delillerle Firavun’a ve ileri gelen çevresine gönderildiği ifade edilmektedir (Mûsâ ve Firavun hakkında bilgi için bk. Bakara 2/49 vd.; A‘râf 7/103-156; mûcizeler hakkında bilgi için krş. A‘râf 7/133; İsrâ17/101). Firavun ve çevresindekilerin inkârcılıkta direnmeleri sebebiyle sonlarının önceki kavimlerin sonuna benzediğine işaret edilmektedir. Çünkü Firavun Allah’ın varlığına inanmıyor, her ülke halkının görevinin mutlak surette kendi hükümdarına itaat etmek olduğunu ileri sürüyor, ayrıca kendisinin en büyük tanrı olduğunu iddia ediyordu (bk. en-Nâziât79/24). Bu sebeple Hz. Mûsâ’nın tebliğ ettiği ilâhî emirleri kabul etmedi, çevresine de bunları kabul etmemelerini, Hz. Mûsâ ve İsrâiloğulları hakkında sert tedbirler almalarını emretti. Hakkın karşısına dikilen zorba güçler, genel olarak çevrelerini ve emirleri altında olanları peşlerinden sürüklemektedirler. Oysa Kur’an Allah’a isyan konusunda (ana-baba dahil) hiç kimseye itaat etmeye müsaade etmemektedir; aksine böyle bir durumda hem yöneteni hem de yönetileni eşit derecede sorumlu tutmaktadır. Nitekim 98. âyette Firavun ve onun peşine düşen halkın tuttukları yolun başta Firavun olmak üzere hepsini cehenneme götürecek bir yol olduğu ifade edilmiş, 99. âyette de genel olarak insanların önderlerini ve rehberlerini dikkatli ve bilinçli seçmeleri gerektiğine işaret edilmiştir.
 
ورد Verade : وُرُود kelimesinin asıl manası suyu aramak /suya yönelmektir. وِرْد akabinde içine girilsin ya da girilmesin suya gelmek veya ulaşmaktır. Aynı zamanda وِرْد humma/sıtmanın belirli aralıklarla tuttuğu nöbet günü de demektir. Kötülük ve fenalığını ifade etmek için cehennem ve ateşle ilgili de kullanılır. وارِد topluluğun önüne geçip onlara su veren kişidir. Yine وَرْد sözcüğü de suya doğru giden anlamındaki bu kökten gelmektedir ve her ağacın senenin ilk meyvesinden önce gelen çiçeğidir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 11 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri vârid olmak, vâridat, vird, evrad, irad ve vûruddur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَاَوْرَدَهُمُ النَّارَۜ 

 

Fiil cümlesidir.  يَقْدُمُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

قَوْمَهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَوْمَ   zaman zarfı  يَقْدُمُ  fiiline müteallıktır.  الْقِيٰمَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

يَوْمَ  hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin 

hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَوْرَدَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Muttasıl zamir  هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. النَّارَ  ikinci mef’ûlun bih fetha ile mansubdur. 

 

 وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ

 

وَ  istînâfiyyedir.  بِئْسَ  camid fiil olup zem fiillerindendir.  الْوِرْدُ  kelimesi  بِئْسَ ’nin faili olup damme ile merfûdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri, مكان الورد  şeklindedir.

الْمَوْرُودُ  kelimesi  بِئْسَ  fiilinin mahsusudur.  الْمَوْرُودُ  kelimesi mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri, هو  şeklindedir. 

بِئْسَ  zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır: 

1. Failinin  ال ’lı gelmesi 

2. Failinin  ال ’lı isme muzâf olarak gelmesi 

3. Bu fiillerin  مَا  harfine bitişik olarak gelmesi

4. Failinin ism-i mevsûl olarak gelmesi

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمَوْرُودُ  sülâsî mücerred olan  ورد  fiilinin ism-i mef’ûludur.
 

يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَاَوْرَدَهُمُ النَّارَۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müsbet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  فَاَوْرَدَهُمُ النَّارَ  cümlesi, istînâfa matuftur.

اَوْرَدَهُمُ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

يَقْدُمُ - اَوْرَدَهُمُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayetin  فَاَوْرَدَهُمُ النَّارَۜ  مَوْرُودُ  [onları ateşe götürecek] cümlesinde istiare-i mekniye sanatı vardır. Çünkü burada ateş, suya benzetilmiştir. Müşebbehün bih (su) hazfedilmiş, onunla ilgili olan  ورود (suya götürülmek) kelimesiyle ona işaret edilmiştir. Bu hususu müfessirimiz o veciz üslubuyla net bir şekilde şöyle ortaya koyar: “Ateş kelimesi su yerine konulmuş, su lafzına işaret etmek üzere de  مَوْرُودُ  (suya götürmek) lafzı kullanılmıştır. (Beydâvî, III, 258, Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

فَاَوْرَدَهُمُ النَّارَ [Ve onları ateşe sürüklemiş olacaktır.] Onları ateşe sokmuş olacaktır. Burada ayet mazi lafzı ile zikredilmiş, mana ise gelecekte onları ateşe sokacağı şeklindedir. Meydana geleceği muhakkak olan bir şey ise olmuş gibidir. İşte bundan dolayı; muzari yerine mazi fiil kullanılabilir. (Kurtubî)

فَاَوْرَدَهُمُ  cümlesinin mazi olarak gelişi, bu îradın vukuunun gerçekliğini tenbih içindir. Ancak onun karînesi olan  يَوْمَ الْقِيٰمَةِ  sözü bunun mazide olmadığına işaret eder.

(Âşûr)


  وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ

 

وَ  istînâfiyyedir.  وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ  cümlesi, gayri talebî inşâî isnaddır.  بِئْس, zem anlamı taşıyan camid fildir.  الْوِرْدُ  failidir.

بِئْسَ  fiilinin mahsusu olan  الْمَوْرُودُ, takdiri  هو  olan, mahzuf mübteda için haberdir. Veya zem fiilinin mahsusu olan  الْمَوْرُودُ, muahhar mübtedadır.  هو الْمَوْرُودُ  cümlesi, zem cümlesi için tefsiriyyedir. Ya da  الْمَوْرُودُ, zem fiilinin mahzuf mahsusu için sıfattır.

Zem fiili mahsusuyla birlikte tekid ifade eder. Bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir.

Zira  ورود  lafzı, aslında su almak için suya gitme manasında kullanılır. Burada ateş, alınmak üzere kendisine gidilen suya benzetilmiştir. Müşebbeh zikredilmiş, müşebbehün bihe mülayiminden olan  ورود  lafzıyla işaret edilmiştir. Dolayısıyla bu istiare, istiare-i mekniyyedir. (Şeyhzâde, IV, 293; Konevî, X, 193)

فَأوْرَدَهُمُ النّارَ وبِئْسَ الوِرْدُ المَوْرُودُ  ifadesinde الإيرادِ  kelimesi istiare yapılarak kullanılmış olup fiil çekimiyle kelimeye, kişinin insanların önüne geçip onları azaba götürmesi anlamı verilmiştir. Burada istiare çeşitlerinden istiâre-i tehekkümiye vardır, nitekim normalde الإيرادَ  kelimesi (birilerini arkasına katıp) sulamaya götürme manasında gelirken, burada kavmini arkasına alıp azaba götürmek manasında asıl mananın tam tersi (zıddı) bir manada müstear olarak kullanılmıştır. (Âşûr)

Ayetin devamında yer alan  وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ  [Varılacak o yer ne kötü bir yerdir.] cümlesi önceki ifadeyi tekid etmektedir. Çünkü suya, normal olarak susuzluğu gidermek, ciğerleri serinletmek için gidilir. Ateş ise susuzluğu artırır, ciğerleri parçalar. (Beyzâvî, III, 258, Ebüssuûd)

يَقْدُمُ  ve  اَوْرَدَهُمُ  kelimeleri arasında muzariden maziye geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu  (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

اَوْرَدَ  - وِرْدُ - مَوْرُودُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

قِيٰمَةِ - قْدُمُ  - قَوْمَ  kelimeleri arasında gayrı tam cinas vardır.