لَقَدْ كَانَ ف۪ي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ مَا كَانَ حَد۪يثاً يُفْتَرٰى وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَقَدْ | elbette |
|
2 | كَانَ |
|
|
3 | فِي | vardır |
|
4 | قَصَصِهِمْ | onların hikayelerinde |
|
5 | عِبْرَةٌ | ibret |
|
6 | لِأُولِي | sahipleri için |
|
7 | الْأَلْبَابِ | akıl |
|
8 | مَا |
|
|
9 | كَانَ | (bu) değildir |
|
10 | حَدِيثًا | bir söz |
|
11 | يُفْتَرَىٰ | uydurulacak |
|
12 | وَلَٰكِنْ | ancak |
|
13 | تَصْدِيقَ | doğrulanmasıdır |
|
14 | الَّذِي | kimsenin |
|
15 | بَيْنَ |
|
|
16 | يَدَيْهِ | kendinden öncekinin |
|
17 | وَتَفْصِيلَ | ve açıklamasıdır |
|
18 | كُلِّ | her |
|
19 | شَيْءٍ | şeyin |
|
20 | وَهُدًى | ve bir hidayettir |
|
21 | وَرَحْمَةً | ve rahmettir |
|
22 | لِقَوْمٍ | toplumlar için |
|
23 | يُؤْمِنُونَ | inanan |
|
عبر Abera : عَبْرٌ lafzının asıl manası bir halden başka bir hale geçmektir. عُبُورٌ ise ya yüzerek ya geminin içinde ya devenin üzerine veyahutta köprünün üzerinde suda geçmek demektir. Ayrıca yoldan geçen yolcu anlamında عابِرُ سَبِيلٍ denmiştir. عِبارَةٌ kelimesi özellikle konuşanın dilinden dinleyenin kulağına doğru havadan uçan söz anlamında kullanılır. إعْتِبارٌ ve عِبْرَةٌ sözcükleri görünenin bilgisinden görünmeyene ulaşmaktır. تَعْبِيرٌ ise rüyaları yorumlamak anlamındadır. Zira rüya tabircisi rüyanın zahirinden batınına doğru geçer. Son olarak ta’bir kelimesi te’vilden daha dar anlamlıdır. Çünkü te’vil hem rüya hem de başka şeylerin yorumu için kullanılan bir ifadedir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 9 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri ibret, ibâre, ibâret, tâbir, itibar ve mûteberdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
لبّ Lebbe : لُبٌّ kirlerden, lekelerden ve şaîbelerden arınmış hâlis akıldır. Bir görüşe göre ise günah kirinden arınmış akıldır. Dolayısıyla her lübb bir akıldır ama her akıl bir lübb değildir. Çoğulu ألْباب dır. Kuran-ı Kerim arınmış akıl sahipleri anlamında اُولُوا الأَلْبابِ tabirini kullanmıştır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 16 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte lop sözcüğü işari olarak bu kelimeyi hatırlatmaktadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)لَقَدْ كَانَ ف۪ي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
ف۪ي قَصَصِ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عِبْرَةٌ kelimesi, كَانَ ’nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur.
لِاُو۬لِي car mecruru عِبْرَةٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. Cer alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için ي ile cer olurlar.
الْاَلْبَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مَا كَانَ حَد۪يثاً يُفْتَرٰى
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هو ’dir. حَد۪يثاً kelimesi كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.
يُفْتَرٰى fiili, حَد۪يثاً ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur.
يُفْتَرٰى merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
يُفْتَرٰى fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi فري ’dır.
İftial babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ كُلِّ شَيْءٍ
وَ atıf harfidir. لٰكِنْ istidrak harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre لٰكِنَّ de اِنَّ gibi cümleyi tekid eder.
İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَصْد۪يقَ kelimesi حَد۪يثاً ’e matuftur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَيْنَ mekân zarfı, mahzuf sılaya müteallıktır. يَدَيْهِ muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için ى ile mecrurdur. İzafetten dolayı ن harfi hazf edilmiştir.
Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَفْص۪يلَ kelimesi atıf harfi وَ ’la تَصْد۪يقَ ’e matuftur.
كُلِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
وَ atıf harfidir. هُدًى ve رَحْمَةً kelimeleri makabline matuftur. لِقَوْمٍ car mecruru رَحْمَةً’e müteallıktır.
يُؤْمِنُونَ fiili قَوْمٍ ’nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
يُؤْمِنُونَ fiili نَ ’nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
يُؤْمِنُونَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. babındadır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
لَقَدْ كَانَ ف۪ي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ
لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayrı talebî inşâî isnaddır.
قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiş …كَانَ ف۪ي يُوسُفَ وَاِخْوَتِه۪ٓ cümlesi muksemun aleyhtir. كَانَ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede îcaz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. ف۪ي قَصَصِهِمْ, nakıs fiil كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.
اٰيَاتٌ kelimesi, كَانَ ’nin muahhar ismidir.
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasemin cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
عِبْرَةٌ bilinen bir taraftan, bilinmeyen bir tarafa “ubûr” etmek, geçmektir. Bundan kastedilen mana, düşünmek ve tefekkür etmektir. Ayette bahsedilen “akıl sahipleri”nden maksat, o kıssalardan ibret alıp, tefekkür edip, onları iyice düşünerek onları öğrenerek istifade eden kimselerdir. Çünkü اُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ tabiri, methe ve övgüye delalet eden bir ifadedir. Binaenaleyh bu övgü, ancak bahsetmiş olduğumuz manaya uygun düşer. (Fahreddin er-Râzî)
مَا كَانَ حَد۪يثاً يُفْتَرٰى وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Cümle, istînâfiye olarak fasılla gelmiştir.
Menfi كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir.
يُفْتَرٰى meçhul, müspet muzari fiil cümlesi, كَان ’nin haberi olan حَد۪يثاً için sıfattır. Muzari fiil cümleye, teceddüt ve tecessüm anlamı katmıştır.
مَا كَانُ ’li olumsuz sıygalar, gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Tefsir 3/79)
İstidrak harfinin dahil olduğu وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْه cümlesinde تَصْد۪يقَ terkibi, حَد۪يثاً’e matuftur.
Has ism-i mevsûl, تَصْد۪يقَ için muzâfun ileyhtir. Mevsûlün her zaman kendisini takip eden sılası mahzuftur. Mekân zarfı بَيْنَ, bu mahzuf sılaya müteallıktır.
فْص۪يلَ كُلِّ شَيْءٍ terkibi, تَصْد۪يقَ ’ya matuftur.
هُدًى وَرَحْمَةً kelimeleri de تَصْد۪يقَ ’ya atfedimiştir. Bu atıflarda cihet-i câmia temâsüldür.
هُدًى وَرَحْمَةً kelimelerindeki tenvin, kesret, nev ve tazim ifade eder.
لِقَوْمٍ için sıfat konumundaki son cümle يُؤْمِنُونَ, muzari fiil sıygasında teceddüt ve tecessüm ifade eder.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
“O, uydurulmuş bir söz değil, aksine ellerinde olanı tasdik edicidir.” anlamındaki cümle وَلٰكِنْ hasr edatı ile ikaz ve tekid bildirir. “Ellerinde olanı tasdik edici” ifadesi maksûrun aleyhtir.
يُفْتَرٰى - تَصْد۪يقَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, كَانَ - مَا كَانَ arasında ise tıbâk-ı selb vardır.
قَصَصِهِمْ - حَد۪يثاً ile هُدًى - رَحْمَةً ve اُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ - يُؤْمِنُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Surenin sonundaki bu ayet hüsn-i intehâya güzel bir örnek teşkil etmektedir.