Ra'd Sûresi 1. Ayet

الٓمٓرٰ ۠تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِۜ وَالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ  ...

Elif Lâm Mîm Râ. İşte bunlar Kitab’ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen gerçektir, fakat insanların çoğu inanmazlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 المر Elif Lam Mim Ra
2 تِلْكَ şunlar
3 ايَاتُ ayetleridir ا ي ي
4 الْكِتَابِ Kitabın ك ت ب
5 وَالَّذِي
6 أُنْزِلَ indirilen ن ز ل
7 إِلَيْكَ sana
8 مِنْ -den
9 رَبِّكَ Rabbin- ر ب ب
10 الْحَقُّ haktır ح ق ق
11 وَلَٰكِنَّ ve fakat
12 أَكْثَرَ çoğu ك ث ر
13 النَّاسِ insanların ن و س
14 لَا
15 يُؤْمِنُونَ inanmazlar ا م ن
 

Başında hurûf-i mukattaanın bulunduğu sûrelerde (Bakara 2/1) bu harflerden sonra genellikle kitaptan, âyetlerden veya vahiyden söz edilir. Nitekim burada da aynı üslûp kullanılarak “İşte kitabın âyetleri” buyurulmaktadır. Kitaptan maksadın hangi kitap olduğu konusunda farklı görüşler olmakla birlikte müfessirlerin çoğunluğu bunun Kur’an olduğu, âyetlerin de Kur’an âyetleri veya sadece bu sûredeki âyetler olduğu kanaatindedir (İbn Kesîr, IV, 350; İbn Âşûr, XIII, 78; Elmalılı, IV, 2942). Bazı müfessirlere göre buradaki kitap bu sûreyi, âyetler de bu sûrenin âyetlerini ifade eder (Zemahşerî, II, 348). “Kitaptan maksat Kur’an’dan önceki kitaplardır” veya “Tevrat ve İncil’dir” diyenler de vardır (bk. Taberî, XIII, 91-92). Âyetleri okuyup anlayarak kitabın hak olduğu sonucuna varmayı teşvik amacıyla önce âyetlere dikkat çekilmiş, sonra kitabın hak olduğu söylenmiştir.

Kuran Yolu Tefsiri

 

الٓمٓرٰ ۠تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِۜ

 

 الٓمٓرٰ  hurûf-u mukattaa harfidir.

İsim cümlesidir.  ۠تِلْكَ  işaret ismi, sükun üzere mebni olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

اٰيَاتُ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur.  الْكِتَابِ  muzâfun ileyh olarak kesre ile mecrurdur.


 وَالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ 

 

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّـذ۪ٓي  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası  اُنْزِلَ اِلَيْكَ dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اُنْزِلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

اِلَيْكَ  car mecruru  اُنْزِلَ  fiiline müteallıktır.

مِنْ رَبِّكَ  car mecruru  اُنْزِلَ  fiiline veya  الْحَقُّ un mahzuf haline müteallıktır.  الْحَقُّ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. 

 

وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ

 

وَ  atıf harfidir.  لٰكِنَّ  istidrak harfidir.  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre  لٰكِنَّ  de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder.

İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَكْثَرَ  kelimesi,  لٰكِنَّ ’nin ismi olarak lafzen mansubdur.  النَّاسِ  muzâfun ileyh olarak kesre ile mecrurdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  لَا يُؤْمِنُونَ  fiili  لٰكِنَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.

يُؤْمِنُونَ  fiili  نَ ’nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يُؤْمِنُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerred manasını ifade eder.

 

الٓمٓرٰ ۠تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِۜ

 

Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. Hurûf-u mukattaa ile başlayan bütün sureler buna örnektir. Çünkü muhatabın dikkatini celbeder ve dinlemeye teşvik eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Tefsir alimleri surelerin başlarındaki bu harfler hakkında farklı görüşlere sahiptir. Âmir eş-Şâbi, Süfyan es-Sevri ve bir grup muhaddis şöyle demiştir: Bunlar Allah'ın Kur’an-ı Kerim’de sakladığı bir sırdır. Yüce Allah’ın, her bir kitabında böyle bir sırrı vardır. Bunlar, Yüce Allah’ın bilgisini yalnızca kendisine sakladığı müteşabih ayetler arasında yer alırlar. Bunlar hakkında bir şey söylemek gerekmez. Biz bunlara iman eder ve Allah’tan geldikleri gibi okuruz. (Kurtubî)

Aynı mukattaa harfleriyle başlayan surelerin aralarında mana veya konu açısından bir yakınlık vardır.

Kur’an-ı Kerim’de mukattaa harfleriyle başlayan surelerin hepsinde bu harflerden sonra muhakkak kitapla ilgili bir açıklama gelir.

Surenin ilk ayeti ibtidaiyyedir. 

Mübteda ve haberden müteşekkil ilk cümle  ۠تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin uzak için kullanılan işaret ismiyle marife oluşu, işaret edilenin, yani ayetlerin mertebesinin yüceliğini gösterir. 

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve ona tazim ifade eder.  ذَ ٰ⁠لِكَ  ve  تِلْكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)

تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ  [Onlar, kitabın ayetleridir.] cümlesinde, uzaklık ifade eden işaret ismi ile yakın olan bir şey gösterilmiştir. Ayetlerin şanının yüceliğini ve makamının yüksekliğini göstermesi için ayetler uzak makamında tutulmuştur.

الْكِتَابِ  kelimesinin başındaki  الْ  takısı da büyüklüğünü ifade etmek için gelmiştir. Yani “îcâzında ve açıklamasında mükemmel, fevkalade kitap” demektir. (Safvetu't Tefasir)

Bunlar, o hayret verici, mükemmel, başkaca bir vasfa ihtiyacı olmayan, bütün kitaplar arasında el-Kitap olarak bilinen, el-Kitap isminin kendisine tahsis edilmeye layık olduğu yegâne Kitabın ayetleridir. Şu halde burada Kitap, Kur’an’ın tamamını yahut o zamana kadar Kur’an'dan nazil olmuş olan kısmı ifade etmektedir. (Ebüssuûd)

اٰيَاتُ الْكِتَابِ  izafeti hem muzâf hem de muzâfun ileyhin şanı içindir.

اٰيَاتُ الْـكِتَابِ  mübtedanın haberidir. Müsnedin izafetle marife olması az sözle çok anlam amacı taşımasının yanında işaret edilene tazim ifade eder. Sübut ifade eden bu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

Ayetin başlangıcında berâat-i istihlâl (konuyla ilgili bir şeyle başlamak) ve hüsn-i ibtida (duruma göre güzel lafızların seçilmesi) sanatları dikkat çekmektedir.


 وَالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ 

 

İbtidaiyye cümlesine matuftur. Mübteda ve haberden müteşekkil faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, arkadan gelen habere dikkat çekmek içindir. Bunun yanında tazim ve teşvik ifade eder.

Sılası mazi fiille gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

رَبِّكَ  izafetinde, Rabb ismine muzâfun ileyh olan muhatap zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

الْحَقُّ  haberidir. Müsnedin  ال  takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında kasr ifade eder. Haberin mübtedaya has olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Ayrıca müsnedin  ال  ile marife gelişi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.

İbarede, onun dışında geçmiş kitapların güvenilip hesaba katılmadığı ve yalnızca ona itimad edildiği şeklindeki mana, mübalağa için iddia-i kasr-ı hakiki ile verilmiştir. Yani o kitap, kâmil surette hakkın kendisidir. Çünkü önceki kitaplarda, Allah Teâlâ’nın insanlardan istediği murad-ı ilahi nihai anlamda tamamlanmamıştır. Nitekim tüm kitaplarda birbirini takip eden ve belli derecelerden en yüksek dereceye doğru birbirlerine yol açan bir seyir vardır. (Âşûr) 

Önceki ayetteki azamet zamirinden sonra bu ayette Rabb ismine iltifat edilmiştir.

الَّـذ۪ٓي  bu ayette mübteda olarak gelmiştir. Haberi olan  الْحَقُّ  kelimesinin marife gelişi tazim ve tefhim ifade eder.

Ferrâ’ der ki:  الَّـذ۪ٓي ’nin başına  وَ  harfi gelmiş olsa dahi “Kitab”ın sıfatı olarak cer mahallinde de kabul edilebilir. (Kurtubî)

اٰيَاتُ  ,الْكِتَابِ  ,الْحَقُّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ

 

وَ  atıf harfidir. İstidrak manasındaki  لٰكِنَّ nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

لٰكِنَّ ’nin haberi olan  لَا يُؤْمِنُونَ  cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi, cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde, bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetin fasılası başka surelerde de ufak değişikliklerle tekrarlanmıştır.

Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu. 

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, s. 314)

لَا يُؤْمِنُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)