Yusuf Sûresi 18. Ayet

وَجَٓاؤُ۫ عَلٰى قَم۪يصِه۪ بِدَمٍ كَذِبٍۜ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْراًۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ  ...

Bir de üzerine, sahte bir kan bulaştırılmış gömleğini getirdiler. Yakub dedi ki: “Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak Allah’tır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَجَاءُوا ve getirdiler ج ي ا
2 عَلَىٰ üzeri
3 قَمِيصِهِ gömleğinin ق م ص
4 بِدَمٍ kanlı د م و
5 كَذِبٍ yalandan ك ذ ب
6 قَالَ dedi ki ق و ل
7 بَلْ herhalde
8 سَوَّلَتْ aldattıp sürüklemiş س و ل
9 لَكُمْ sizi
10 أَنْفُسُكُمْ nefisleriniz ن ف س
11 أَمْرًا bir işe ا م ر
12 فَصَبْرٌ artık (tek çarem) sabretmektir ص ب ر
13 جَمِيلٌ güzelce ج م ل
14 وَاللَّهُ ancak Allan’tan
15 الْمُسْتَعَانُ yardım istenir ع و ن
16 عَلَىٰ kaşı
17 مَا
18 تَصِفُونَ dediğinize و ص ف
 
Kardeşleri, Hz. Yûsuf’un gömleğini, kestikleri bir hayvanın kanına bulayarak akşam üzeri babalarına getirdiler ve kendileri yarış yaparken onu bir kurdun yediğini ağlayarak söylediler. Rivayete göre bu acı haberi alan Hz. Ya‘kub, çok üzüldü ve gömleği alıp yüzüne sürerek dedi ki: “Bugüne kadar böyle yumuşak huylu bir kurt görmedim! Oğlumu yemiş fakat sırtındaki gömleği yırtmamış!” (Taberî, XII, 164). Ya‘kub bu sözleriyle oğullarının söylediklerine inanmadığını ifade etmek istemiştir. Nitekim oğullarına, “Hayır! Nefsiniz sizi kötü bir iş yapmaya sürüklemiş” diyerek bu kanaatini belirtmiştir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 222
 

وَجَٓاؤُ۫ عَلٰى قَم۪يصِه۪ بِدَمٍ كَذِبٍۜ 

Fiil cümlesidirوَ  atıf harfidir.  جَٓاؤُٓ۫  damme üzere mebni mazi fiildir.  Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  

عَلٰى قَم۪يصِه۪  car mecruru  بِدَمٍ ’in mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِدَمٍ  car mecruru  جَٓاؤُٓ۫  fiiline mütealliktir.

كَذِبٍ  kelimesi  بِدَمٍ in  sıfatı olup kesra ile mecrurdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri,  ذي كذب  (Yalan sahibi) şeklindedir. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْراًۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. Mekulü’l-kavli mahzuftur. Takdiri,  لم تصدقوا في كلامكم بل سوّلت لكم... (Sözünüz doğru değil ama nefsiniz … göstermiş.) şeklindedir.

بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb ( اِضْرَابْ ) denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada, yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

سَوَّلَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.

لَكُمْ  car mecruru  سَوَّلَتْ  fiiline müteallıktır.

اَنْفُسُكُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَمْراً  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  صَبْرٌ  kelimesi mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri,  صبري أو أمري أو شأني  (sabretmem, işim veya halim) şeklindedir.

جَم۪يلٌ  kelimesi  صَبْرٌ ’un  sıfatı olup lafzen merfûdur.

سَوَّلَتْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındadır. Sülâsîsi  سول ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlün çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.


 وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.  الْمُسْتَعَانُ haber olup lafzen merfûdur.

ماَ müşterek ism-i mevsûlü,  عَلٰى  harf-i ceriyle birlikte  الْمُسْتَعَانُ ’ye müteallıktır.  İsm-i mevsûlün sılası  تَصِفُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. تَصِفُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir.Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  

الْمُسْتَعَانُ  sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babının ism-i mef’ûlüdür.

 

وَجَٓاؤُ۫ عَلٰى قَم۪يصِه۪ بِدَمٍ كَذِبٍۜ

 

وَمَٓا اَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا  cümlesine matuf olan cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَذِبٍ  kelimesi,  بِدَمٍ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, metbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

بِدَمٍ ’deki tenvin kesret ve nev içindir.

دَمٍ  doğru veya yalan sıfatlarıyla vasfedilemez. Mübalağa için  كَذِبٍ  şeklindeki masdar, isme ıtlak olunur. (Sâbûnî)

بِدَمٍ كَذِبٍ  [yalana bulaşmış kan] takdirinde, masdar ile bir nitelenme olduğunu, ama mübalağa olsun diye sanki kanın, yalanın ta kendisi kılındığını ifade etmek için ism-i fail masdarla ifade edilir. Onlar masdarla isimlendirildikleri gibi masdar da onlarla isimlendirilir. (Fahreddin er- Râzî)  

Ferrâ, Müberred, Zeccâc ve İbnu’l-Enbârî gibi Arap dili alimleri  بِدَمٍ كَذِبٍۜ  deyiminin, “hakkında yalan söylenmiş, denildiği gibi olmayan” anlamına geldiğini, ancak ne var ki bunun, “yalanlı olan, yalana bulaşmış kan” takdirinde, masdar ile bir nitelenme olduğunu ama mübalağa olsun diye sanki kanın, yalanın ta kendisi kılındığını söylemişlerdir.

Keşşâf sahibi de:  سَوَّلَتْ  kelimesi, genişlemek, kendini salıvermek anlamına gelen سول  kökünden olup “kolaylaştırdı” anlamındadır, demiştir.

Burada şöyle bir husus bulunmaktadır: Allah’ın kaza ve kaderine sabretmek vaciptir. Ama zalimlerin zulmüne ve hilekârların hilesine sabretmekse vacip değil, hele hele onun zararı başkalarına dokunuyorsa vacip olan, onu ortadan kaldırmaktır. (Fahreddin er-Râzî)

Denir ki Yusuf'un gömleğinde üç işaret vardır: Biri bu işarettir ki

onların yalan söylediklerine dair Yakub (a.s.) için bir kanıttır. İkincisi, “müjdeci gelince gömleği Yakub'un yüzüne koyar koymaz Yakub eskisi gibi görür oldu” (Yusuf Suresi, 96) ayetinde anlatılan işarettir. Üçüncüsü de Yusuf’un (a.s.) gömleğinin (Züleyha meselesinde) arkadan yırtılmasıdır ki onun suçsuzluğuna delalet ediyordu. (Ebüssuûd)


قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْراًۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli mahzuf olan cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Cümlenin takdiri ... لم تصدقوا في كلامكم بل سوّلت لكم [Siz doğru söylemiyorsunuz ama nefsiniz size bunu güzel göstermiş.] şeklindedir.

Mahzuf mekulü’l-kavl için ta’liliyye hükmündeki istînaf cümlesi  بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْراًۜ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. 

اَمْراً  deki tenvin tehvil (korkutmak) içindir. (Âşûr)

سَوَّلَتْ لَكُمْ  cümlesine atfedilen  صَبْرٌ جَم۪يلٌ  cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan bu isim cümlesinde haber konumundaki  صَبْرٌ ’un mübtedası mahzuftur. Takdiri, صبري [Sabrım] şeklindedir.

Alimlerden bazısı: “Bu ifade mübteda olarak merfûdur; haberi ise mahzuf olup bunun takdiri, ‘Güzel sabır, feryadü figân etmekten daha evlâdır.’ şeklindedir.” Bazı alimler de mübtedanın mahzuf olduğunu söylemişlerdir. Mesela Halil, “Bunun takdiri, ‘Yapacağım iş, güzel bir sabırdır.’ şeklindedir.” demiştir. Kutrub, “Bunun manası, ‘Benim sabrım, güzel bir sabırdır.’ şeklindedir. demiştir. (Fahreddin er-Râzî)


جَم۪يلٌ  kelimesi,  صَبْرٌ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, metbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

فَصَبْرٌ جَم۪يلٌ  kelimesi dolayısıyla 83. ayetle iktibas vardır.

تسويل الامر  ibaresi istiaredir.  تسويل in asıl anlamı, “insanın güzel olmayan bir işi başkasına güzel göstermesi”dir. Yusuf’un kardeşlerinin nefislerinde, o kötü fiili işleme eğilimi güçlenince Allah Teâlâ (ayette) onların nefislerini, o çirkin işi işlemeyi kendilerine güzel gösteren, o büyük günahı işlemeye kendilerini sevkeden onlardan başka dışarıdan birisi gibi ifade etmiştir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)

Hz. Yusuf’u kardeşleri haset ve kıskançlıktan dolayı kuyuya atıp yalandan, kanlı gömleği ile babaları Hz. Yakub’a geldiler. Babalarına biz oyuna dalmışken Hz. Yusuf’u kurt yedi dediklerinde, babaları: “Nefsiniz sizi aldattı, bana düşen sabırdır.” dedi. Yakub (a.s.) çocuklarına, sözünün ikinci kısmı olan  فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ  cümlesi ile sabredeceğini ifade etmiştir. Burada üzerinde durulacak olan  صَبْرٌ  kelimesinin ref îrabıdır. Yakub’un (a.s.) lafzı ref ile صَبْرٌ  olarak gelmiş, nasb ile  صَبْرًا  şeklinde gelmemiştir. Îrabın olduğu her yerde âmil de vardır. Eğer âmil lafızda görünmüyorsa takdir edilen bir âmildir.  صَبْرٌ  kelimesinde îrâb için takdir edilen kalıp, isim kalıbıdır. Aynı kelime nasb olduğu zaman îrâb için takdir edilmesi gereken kalıp ise fiil kalıbıdır. Bu iki farklı takdirin farkı ise isim ve fiil kalıplarının delaletinin muhtelif olmasıdır. İsim sübuta, fiil ise hudûs ve teceddüde delalet etmektedir. Yakub (a.s.) oğlu Yusuf’u yitirmesiyle sonunu bilmediği, uzun, devamlı ve sabit olacak bir sabra niyet etmiştir. Bu niyetin anlaşılması, sübuta delalet eden isim kalıbının takdir edilmesinden çıkarılır. Eğer Yakub (a.s.) nasb ile  صَبْرًا  demiş olsaydı hudûs ve teceddüde delalet eden fiil اصْبِرْ  kalıbı takdir edilecekti. Fiil kalıbının takdirinden anlaşılan, yeni olan sabretmedir. İsim kalıbı sübuta delalet ettiği için ref olarak kullanılmıştır. (Hasan Duran, Kur’an-ı Kerim’de Teceddüt ve Sübût Manası İçin Yapılan ‘Udûl Çeşitleri)  


 وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ

 

صَبْرٌ جَم۪يلٌ  cümlesine  atfedilen  وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil olup faide-i haber inkârî kelamdır.

الْمُسْتَعَانُ mübtedanın haberidir. Müsnedin ال takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında kasr ifade eder. Haberin mübtedaya has olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Ayrıca müsnedin ال ile marife gelişi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası  تَصِفُونَ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.