قَالُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَاَكَلَهُ الذِّئْبُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِق۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالُوا | dediler |
|
2 | يَا أَبَانَا | babamız |
|
3 | إِنَّا | biz |
|
4 | ذَهَبْنَا | gittik |
|
5 | نَسْتَبِقُ | yarışıyorduk |
|
6 | وَتَرَكْنَا | ve bırakmıştık |
|
7 | يُوسُفَ | Yusuf’u |
|
8 | عِنْدَ | yanında |
|
9 | مَتَاعِنَا | yiyeceğimizin |
|
10 | فَأَكَلَهُ | onu yemiş |
|
11 | الذِّئْبُ | kurt |
|
12 | وَمَا | fakat değilsin |
|
13 | أَنْتَ | sen |
|
14 | بِمُؤْمِنٍ | inanacak |
|
15 | لَنَا | bize |
|
16 | وَلَوْ | şayet |
|
17 | كُنَّا | (söylesek de) |
|
18 | صَادِقِينَ | dosdoğru |
|
قَالُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, يَا اَبَانَٓا ’dır. قَالُوا fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
يَا nida harfi, اَبَانَٓا münadadır. اَبَانَٓا münada olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti eliftir.
Nidanın cevabı اِنَّا ذَهَبْنَا ’dir.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
ناَ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
ذَهَبْنَا fiili, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
ذَهَبْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir ناَ fail olarak mahallen merfûdur.
نَسْتَبِقُ fiili ذَهَبْنَا ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim) Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müsbet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında “و” gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَسْتَبِقُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
وَ atıf harfidir. تَرَكْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
يُوسُفَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. عِنْدَ zaman zarfı, تَرَكْنَا fiiline müteallıktır.
مَتَاعِنَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır.
Muttasıl zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur
نَسْتَبِقُ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındadır. Sülâsîsi سبق ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
فَاَكَلَهُ الذِّئْبُۚ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَكَلَهُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
الذِّئْبُ fail olup lafzen merfûdur.
وَمَٓا اَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا
وَ istînâfiyyedir. ما nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.
اَنْتَ munfasıl zamiri مَٓا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur. بِ harf-i ceri zaiddir. مُؤْمِنٍ kelimesi lafzen mecrur, َٓما ’nın haberi olarak mahallen mansubdur.
لَنَا car mecruru مُؤْمِنٍ kelimesine müteallıktır.
وَلَوْ كُنَّا صَادِق۪ينَ
وَ itiraziyyedir. لَوْ gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.
كُنَّا ’nın dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.
كُنَّا fetha üzere mebni mazi nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
نَا mütekellim zamiri كُنَّا ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
صَادِق۪ينَ kelimesi كُنَّا ’nin haberi olup nasb alameti ي harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
صَادِق۪ينَ kelimesi sülâsî mücerredi صدق fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri, فما أنت بمؤمن لنا لأنك محبّ ليوسف (Yusuf’u sevdiğin için bize inanamayacaksın) şeklindedir.قَالُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَاَكَلَهُ الذِّئْبُۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. İki ayet arasında meskutun anh vardır.
Meskutun anh şöyle takdir edilebilir: Babaları ağlamalarını duyunca telaşlandı ve: “Oğullarım, niçin ağlıyorsunuz, Yusuf nerede?” dedi.
Müspet mazi fiil sıygasındaki قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli يَٓا اَبَانَٓا اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı ise اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ, sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin mazi fiil sıygasında gelişi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)
Hal konumundaki نَسْتَبِقُ cümlesi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Aynı üslupta gelen وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا cümlesi ve فَاَكَلَهُ الذِّئْبُۚ cümlesi, ذَهَبْنَا cümlesine atfedilmiştir. Her iki cümle de müspet mazi fiil faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَمَٓا اَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا
وَ, istînâfiyyedir. Menfi isim cümlesi formunda gelmiştir. مَا nefy harfi ليس gibi amel etmiştir. Haberi olan بِمُؤْمِنٍ ’ye dahil olan بِ harfi zaiddir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
Bunun manası: “Şayet biz, senin yanında güvenilir ve sadık kimselerden olmuş olsaydık bile Yusuf'u çok sevmenden dolayı onun hakkında bizi suçlar ve bizim yalan söylediğimizi zannederdin. Netice olarak bizler ne kadar doğru söylüyorsak da sen, bizi tasdik etmeyecek bizi suçlayacaksın…” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَوْ كُنَّا صَادِق۪ينَ
Ayetin son cümlesi itiraziyye olarak fasılla gelmiş, şart cümlesidir. كَان ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Cevap cümlesi mahzuftur. Cümlenin takdiri, فما أنت بمؤمن لنا لأنك محبّ ليوسف [Yusuf’u sevdiğin için bize inanamayacaksın.] şeklindedir.
Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda haberî isnaddır.
Cevap cümlesinin hazfi, muhatabın muhayyilesini kısıtlamadan, serbestçe düşünebilmesini sağlamaktadır.
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)
Ayette kardeşlerin, kendilerini temize çıkarma çabalarına işaret etmek üzere نَٓا zamiri yedi kere tekrarlanmıştır. Reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
مُؤْمِنٍ - صَادِق۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Burada kelamın başında mümin yerine musaddık buyurulmuştur. Dolayısıyla cinas terk edilmiştir. Cinası, mana çağrıştırmalı siyak gerektirir. Bu nedenle Kur’an, mananın gerektirmediği yerlerde cinası terketmiştir. Yusuf’un (a.s.) kardeşleri, babalarının sadece sözlerine inanmalarını değil aynı zamanda kendilerine güvenmelerini de istiyorlardı. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Mananın, “Biz, her ne kadar sadık isek de sen bizi tasdik etmeyeceksin. Çünkü senin nezdinde bizim doğruluğumuza delalet edecek bir emare bulunmamaktadır.” şeklinde olduğu da söylenmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
İtiraz cümleleri ıtnâb sanatıdır.
İtiraz, kelamın ortasında veya bir manada birleşen iki kelamın arasında îrabdan mahalli olmayan bir veya birkaç cümlenin - herhangi bir vehmi defetme gayesi gütmeden- bir nükteden ve faydadan ötürü zikredilmesidir. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I))