وَلَقَدْ هَمَّتْ بِه۪ۗ وَهَمَّ بِهَاۚ لَوْلَٓا اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّه۪ۜ كَذٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّٓوءَ وَالْفَحْشَٓاءَۜ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَص۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَقَدْ | andolsun |
|
2 | هَمَّتْ | kadın arzu etmişti |
|
3 | بِهِ | onu |
|
4 | وَهَمَّ | o da arzu etmişti |
|
5 | بِهَا | onu |
|
6 | لَوْلَا | eğer |
|
7 | أَنْ |
|
|
8 | رَأَىٰ | görmeseydi |
|
9 | بُرْهَانَ | doğruyu gösteren delilini |
|
10 | رَبِّهِ | Rabbinin |
|
11 | كَذَٰلِكَ | böylece |
|
12 | لِنَصْرِفَ | çevirmek istedik |
|
13 | عَنْهُ | ondan |
|
14 | السُّوءَ | kötülüğü |
|
15 | وَالْفَحْشَاءَ | ve fuhşu |
|
16 | إِنَّهُ | çünkü o |
|
17 | مِنْ |
|
|
18 | عِبَادِنَا | kullarımızdandır |
|
19 | الْمُخْلَصِينَ | ihlasa erdirilmiş |
|
وَلَقَدْ هَمَّتْ بِه۪ۗ وَهَمَّ بِهَاۚ
وَ atıf harfidir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
هَمَّتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. بِه۪ car mecruru هَمَّتْ fiiline müteallıktır.
هَمَّ fiili atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
هَمَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
بِهَا car mecruru هَمَّ fiiline mütealıktır.
لَوْلَٓا اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّه۪ۜ
لَوْلَٓا cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için هلا yani “Değil mi?” manasındadır. (Âşûr)
اَنْ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur, cümleye masdar anlamı verir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mübteda olup mahallen merfûdur. Haberi mahzuftur. Takdiri, موجودة şeklindedir.
رَاٰ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
بُرْهَانَ mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.
رَبِّ muzâfun ileyh olarak kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir ه۪ۜ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَذٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّٓوءَ وَالْفَحْشَٓاءَۜ
كَ harf-i cerdir. مثل (gibi) manasındadır. Bu ibare, mahzuf masdarın sıfatına müteallıktır. Takdiri, ثبتناه تثبيتًا مثلَ ذلك التثبيت، أو أريناه برهان ربه إراءً مثلَ ذلك الإراء لنصرف عنه السوء (Biz onu böyle bir tasdikle sabit kıldık veya ondan kötülüğü uzaklaştırmak için ona Rabbinin delilini, bunun gibi bir kanaati gösterdik.) şeklindedir.
ذا işaret ismi, sükun üzere mebni, mahallen mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir, mecrurdur.
لِ harfi, نَصْرِفَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiiline müteallıktır.
نَصْرِفَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
عَنْهُ car mecruru نَصْرِفَ fiiline müteallıktır.
السُّٓوءَ mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubdur. الْفَحْشَٓاءَ kelimesi atıf harfi وَ ’la السُّٓوءَ ‘ya matuftur.
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَص۪ينَ
İsim cümlesidir . اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
هُ muttasıl zamiri, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
مِنْ عِبَادِنَا car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Muttasıl zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْمُخْلَص۪ينَ kelimesi عِبَادِ ’nin sıfattır. Cer alameti ي ’dir. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
الْمُخْلَص۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mefûludur.
İsm-i mefûl; kendisine iş yapılanı bildiren, failden etkilenen isimdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَقَدْ هَمَّتْ بِه۪ۗ وَهَمَّ بِهَاۚ
وَ atıf, لَ mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Kasemin cevabı قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiş وَلَقَدْ هَمَّتْ بِه۪ۗ cümlesi, muksemun aleyhtir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Aynı üslupta gelen وَهَمَّ بِهَاۚ cümlesi, kasemin cevabına matuftur.
Bu iki cümle arasında mukabele sanatı vardır.
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasemin cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
لَوْلَٓا اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّه۪ۜ
Beyâniyye olarak fasılla gelen cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اَنْ ve akabindeki رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّه۪ cümlesi masdar teviliyle, mübteda konumundadır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübtedanın haberi mahzuftur.
Mübteda konumundaki masdar-ı müevvel ve mahzuf haberi şart cümlesidir.
لَوْلَٓا ’nın cevabı, mahzuftur.
لَوْلَٓا şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: ‘’olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi’’ şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
وَهَمَّ بِهَا ’nın لَوْلَٓا ’nın cevabı olması caiz değildir. Çünkü o şart edatı durumundadır, cevabı ondan önce gelemez. Bilakis cevap mahzuftur. (Beyzâvî)
Râzî ise aynı görüşte değildir. Bu ayetle ilgili olarak şunları söylemiştir: Ayette, لَوْلَٓا (Eğer (…) olsaydı) edatının cevabı önce gelmiştir. Bu tıpkı, “Helak olanlardan olacaktın, eğer falanca seni kurtarmasaydı” denilmesi gibidir. (Fahreddin er-Râzî)
رَبِّه۪ izafetinde, ismine muzâfun ileyh olan ه۪ zamiri dolayısıyla Hz. Yusuf şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.
كَذٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّٓوءَ وَالْفَحْشَٓاءَۜ
Ayette îcâz-ı hazif vardır. كَذٰلِكَ , takdiri ثبتناه تثبيتًا مثلَ ذلك التثبيت، أو أريناه برهان ربه إراءً مثلَ ذلك الإراء لنصرف عنه السوء (Biz onu böyle bir tasdikle sabit kıldık veya ondan kötülüğü uzaklaştırmak için ona Rabbinin delilini, bunun gibi bir kanaati gösterdik.) olan mahzuf bir mef’ûlu mutlaka müteallıktır.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101)
كَذٰلِكَ [İşte böyle], aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki istimali, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّٓوءَ وَالْفَحْشَٓاءَۜ cümlesi, mecrur mahalde olup gizli أنْ ’nin sılasıdır, irabdan mahalli yoktur. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
رَبِّه۪ izafetinden sonra لِنَصْرِفَ ibaresinde gaipten mütekellime dönülmüştür. Böylece Allah’ın kendisine itaate devam eden kullarına yakınlığı vurgulanmıştır. (Beyzâvî, Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
الصَّرْفُ bir şeyi bir yerden başka bir yere taşımaktır. Burada bir şeyi bulunması gerektiği yerde bir şeyin içine girmekten korumak manasında mecaz olarak kullanılmıştır. Neredeyse bir şeyle karışacak bir şeyden korumak manasındadır. Korumanın sarf kelimesiyle ifade edilmesi kötülüğün meydana gelme sebeplerinin mevcut olduğuna ancak Allah’ın bu kötülükleri engellediğine işaret eder. (Âşûr)
هَمَّ - هَمَّتْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, السُّٓوءَ ve الْفَحْشَٓاءَ kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَص۪ينَ
Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemal-i ittisâldır. اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عِبَادِنَا izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması kulları tazim ve teşrif içindir.
الْمُخْلَص۪ينَ kelimesi, عِبَادِنَا için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, metbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
الْمُخْلَص۪ينَ; eğer başında الْ varsa Kur’an’ın her yerinde لَ ’ın kesri ile مُخْلَص۪ينَ okumuşlardır ki dinini Allah’a ihlaslı icra eden kimseler demektir. (Beyzâvî)
الْمُخْلَص۪ينَ - الْفَحْشَٓاءَ kelimeleri arasında tıbak-ı hafî sanatı vardır.