وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَم۪يصَهُ مِنْ دُبُرٍ وَاَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا الْبَابِۜ قَالَتْ مَا جَزَٓاءُ مَنْ اَرَادَ بِاَهْلِكَ سُٓوءاً اِلَّٓا اَنْ يُسْجَنَ اَوْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاسْتَبَقَا | ve koşuştular |
|
2 | الْبَابَ | kapıya doğru |
|
3 | وَقَدَّتْ | ve kadın yırttı |
|
4 | قَمِيصَهُ | gömleğini |
|
5 | مِنْ |
|
|
6 | دُبُرٍ | arkasından |
|
7 | وَأَلْفَيَا | ve rastladılar |
|
8 | سَيِّدَهَا | kadının kocasına |
|
9 | لَدَى | yanında |
|
10 | الْبَابِ | kapının |
|
11 | قَالَتْ | (kadın) dedi ki |
|
12 | مَا | nedir? |
|
13 | جَزَاءُ | cezası |
|
14 | مَنْ | kimsenin |
|
15 | أَرَادَ | isteyen |
|
16 | بِأَهْلِكَ | senin ailene |
|
17 | سُوءًا | kötülük |
|
18 | إِلَّا | başka |
|
19 | أَنْ |
|
|
20 | يُسْجَنَ | hapsolunmaktan |
|
21 | أَوْ | veya |
|
22 | عَذَابٌ | bir azaptan |
|
23 | أَلِيمٌ | acıklı |
|
وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَم۪يصَهُ مِنْ دُبُرٍ وَاَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا الْبَابِۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اسْتَبَقَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamiri elif fail olarak mahallen merfûdur.
الْبَابَ mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. قَدَّتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
قَم۪يصَهُ mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْ دُبُرٍ car mecruru قَدَّتْ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. اَلْفَيَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamiri elif fail olarak mahallen merfûdur.
سَيِّدَهَا mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَدَا mekân zarfı, mahzuf ikinci mefûlun bihe müteallıktır. Takdiri; موجودا لدى الباب (Kapının yanında olan.) şeklindedir.
الْبَابِ muzâfun ileyh olarak kesra ile mecrurdur.
قَالَتْ مَا جَزَٓاءُ مَنْ اَرَادَ بِاَهْلِكَ سُٓوءاً اِلَّٓا اَنْ يُسْجَنَ اَوْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Fiil cümlesidir. قَالَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
مَا istifham ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur. جَزَٓاءُ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اَرَادَ بِاَهْلِكَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اَرَادَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
بِاَهْلِكَ car mecruru سُٓوءاً ’nin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سُٓوءاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اِلَّٓا hasr edatıdır. اَنْ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur, cümleye masdar anlamı verir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, جَزَٓاءُ ’den bedel olarak mahallen merfûdur.
يُسْجَنَ mansub meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Fiili muzarinin başına “اَنْ ” harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. Kur’an-ı Kerim’de çok nadir de olsa bazen cümlede اَنْ ’den önce (لِ) harf-i cerini ve اَنْ ’den sonra da nâfiye lâ’sını (لَا) görebiliriz. لِئَلَّا şeklinde yazılır. Bazen ise bu اَنْ ’den önce (لِ) harf-i ceri ve nâfiye lâ’sının (لَا) hazfedildiğini görebiliriz. Ancak lafızda olmadığı halde manaları geçerlidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçede “veya, yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَذَابٌ kelimesi masdar-ı müevvel cümlesine matuftur. اَل۪يمٌ kelimesi, عَذَابٌ ’nun sıfatıdır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَل۪يمٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَم۪يصَهُ مِنْ دُبُرٍ وَاَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا الْبَابِۜ
Ayet önceki mahzuf kasemin cevabına matuftur.
Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki وَقَدَّتْ قَم۪يصَهُ مِنْ دُبُرٍ cümlesi ve وَاَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا الْبَابِۜ cümlesi, وَاسْتَبَقَا الْبَابَ cümlesine matuftur.
وَاسْتَبَقَا الْبَابَ cümlesi, muciz Kuran’ın bir çok manayı az lafızla ifade etmesi olan îcâz özelliğidir. Biri onu istediği için, diğeri ondan kaçtığı için ikisi de kapıya doğru koştular. Kadın, arkasından onun çıkmasını engellemek için koştu ve arkasından gömleğini tuttu. Onu, istemediği halde yatağa zorla çekmeyi istedi. Gömleğini arkadan yırttı. İşte Kur'an-ı Kerim bunların hepsini sadece ‘’kapıya koştular’’ lafzıyla ifade etmiştir. (Sâbûnî)
الْبَابَ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Bir çok kapalı kapı olduğundan البابَ ’taki marifelik cins içindir. (Âşûr)
قَالَتْ مَا جَزَٓاءُ مَنْ اَرَادَ بِاَهْلِكَ سُٓوءاً اِلَّٓا اَنْ يُسْجَنَ اَوْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَتْ fiilinin mekulü’l-kavli, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham ismi مَا mübteda, جَزَٓاءُ haberidir. Muzâfun ileyh olarak mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ‘in sılası اَرَادَ بِاَهْلِكَ سُٓوءاً cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Züleyha'nın, “Senin ailene kötülük etmek isteyen” ifadesiyle faili müphem olarak ifade etmesi, kim olursa olsun herkese mezkûr korkunç cezanın uygulandığını belirtmek içindir.
Züleyha'nın, kendisini Aziz’in ailesi unvanıyla ifade etmesi, vahametin büyüklüğünü göstermek ve Azizi, öfke ve hamiyet saikasıyla, kastettiği cezayı gerçekleştirmeye kışkırtmak içindir. (Ebüssuûd)
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يُسْجَنَ cümlesi, masdar teviliyle جَزَٓاءُ ’dan bedeldir.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Veya مَا nefy harfi, جَزَٓاءُ mübtedadır. Masdar-ı müevvel اَنْ يُسْجَنَ cümlesi, haberdir. Bu durumda مَا ve اِلَّٓا ile oluşan kasr, mübteda ve haber arasındadır.
Kasrla tekid edilen cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
مَا جَزَٓاءُ ’daki مَا nafîye veya istifhamiyedir, mana da onun cezası zindandan başka nedir demektir? (Beyzâvî)
اَل۪يمٌ kelimesi, عَذَابٌ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)