Yusuf Sûresi 32. Ayet

قَالَتْ فَذٰلِكُنَّ الَّذ۪ي لُمْتُنَّن۪ي ف۪يهِۜ وَلَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ فَاسْتَعْصَمَۜ وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَٓا اٰمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُوناً مِنَ الصَّاغِر۪ينَ  ...

Bunun üzerine kadın onlara dedi ki: “İşte bu, beni hakkında kınadığınız kimsedir. Andolsun, ben ondan murad almak istedim. Fakat o, iffetinden dolayı bundan kaçındı. Andolsun, eğer emrettiğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve zillete uğrayanlardan olacak.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَتْ dedi ki ق و ل
2 فَذَٰلِكُنَّ işte siz
3 الَّذِي ki
4 لُمْتُنَّنِي beni kınamıştınız ل و م
5 فِيهِ bunun için
6 وَلَقَدْ andolsun
7 رَاوَدْتُهُ ben murad almak istedim ر و د
8 عَنْ
9 نَفْسِهِ kendisinden ن ف س
10 فَاسْتَعْصَمَ o reddetti ع ص م
11 وَلَئِنْ ama
12 لَمْ
13 يَفْعَلْ yapmazsa ف ع ل
14 مَا şeyi
15 امُرُهُ emrettiğim ا م ر
16 لَيُسْجَنَنَّ elbette zindana atılacaktır س ج ن
17 وَلَيَكُونًا ve olacaktır ك و ن
18 مِنَ
19 الصَّاغِرِينَ alçalanlardan ص غ ر
 
Olay Mısır’ın ileri gelenleri arasında duyulup yayılınca bir grup kadın Aziz’in karısının, kölesine âşık olmasını kınadılar ve “Yûsuf’un sevdası onun kalbine işlemiş!” dediler. Bunu duyan Zelîha kadınları evine davet etti. Misafirler için evini donattı ve yaslanıp oturacakları yerler hazırladı. Davetliler gelince önlerine yemekler, meyveler ve bıçaklar koydu. Onlar meyveleri soyarken Yûsuf’a huzurlarına çıkmasını emretti. Yûsuf’un güzelliğine hayran kalan kadınlar, şaşkınlıklarından ellerini kestiler ve onun insan değil, yüce bir melek olduğunu söylediler. Zelîha, “İşte hakkında beni kınadığınız şahıs budur. Ben onun nefsinden murat almak istedim. Fakat o, iffetini korudu. Andolsun, eğer kendisine emredeceğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve elbette sürünenlerden olacaktır!” dedi. Burada dikkat çekici olan şudur: Mısır’ın ileri gelenlerinin hanımları, Zelîha’nın zina gibi çirkin bir fiile teşebbüs etmesini kınamış olmalarına rağmen Zelîha, davet ettiği hanımlar içerisinde arzularını ve ahlâk dışı niyetlerini açıkça ilân etmekten çekinmemiştir. Nitekim ziyafet esnasında, kendisine âşık olduğu Yûsuf’u davetlilerin huzuruna çıkararak, böyle yakışıklı ve güzel bir köleye âşık olmanın, toplum değerleri açısından, kendisi için bir nakîsa olmadığını vurgulamak istemiştir.
 
Olay Mısır’ın ileri gelenleri arasında duyulup yayılınca bir grup kadın Aziz’in karısının, kölesine âşık olmasını kınadılar ve “Yûsuf’un sevdası onun kalbine işlemiş!” dediler. Bunu duyan Zelîha kadınları evine davet etti. Misafirler için evini donattı ve yaslanıp oturacakları yerler hazırladı. Davetliler gelince önlerine yemekler, meyveler ve bıçaklar koydu. Onlar meyveleri soyarken Yûsuf’a huzurlarına çıkmasını emretti. Yûsuf’un güzelliğine hayran kalan kadınlar, şaşkınlıklarından ellerini kestiler ve onun insan değil, yüce bir melek olduğunu söylediler. Zelîha, “İşte hakkında beni kınadığınız şahıs budur. Ben onun nefsinden murat almak istedim. Fakat o, iffetini korudu. Andolsun, eğer kendisine emredeceğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve elbette sürünenlerden olacaktır!” dedi. Burada dikkat çekici olan şudur: Mısır’ın ileri gelenlerinin hanımları, Zelîha’nın zina gibi çirkin bir fiile teşebbüs etmesini kınamış olmalarına rağmen Zelîha, davet ettiği hanımlar içerisinde arzularını ve ahlâk dışı niyetlerini açıkça ilân etmekten çekinmemiştir. Nitekim ziyafet esnasında, kendisine âşık olduğu Yûsuf’u davetlilerin huzuruna çıkararak, böyle yakışıklı ve güzel bir köleye âşık olmanın, toplum değerleri açısından, kendisi için bir nakîsa olmadığını vurgulamak istemiştir.
 

قَالَتْ فَذٰلِكُنَّ الَّذ۪ي لُمْتُنَّن۪ي ف۪يهِۜ 



Fiil cümlesidir.  قَالَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ’dir.

Mekulü’l-kavli şart ve cevap cümlesidir. 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,  إن كنتنّ قد لمتنني فذلك الذي لمتنني فيه  (Beni suçladıysanız, kınadıysanız işte kınadığınız şey budur) şeklindedir. 

ذٰلِكُنَّ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  كُنَّ  ise müennes muhatap zamiridir.

Müşterek ism-i mevsûl  الَّذ۪ي , mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası  لُمْتُنَّن۪ي ف۪يهِ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

لُمْتُنَّن۪ي  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُنَّ  fail olarak mahallen merfûdur. 

Sonundaki  ن۪  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

ف۪يهِ  car mecruru  نَّن۪يلُمْتُ  fiiline müteallıktır.  فِي  harf-i ceri mecruruna mekân zarfı, zaman zarfı, söz ve görüş konusu olarak, vardır-mevcuttur, hal, sebep, mukayese, karşılaştırma gibi manalar kazandırabilir. Burada söz ve görüş konusu olarak (hakkında) manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Muzâf mahzuftur. Takdiri;  في حبّه  (Ona olan sevgisi yüzünden) şeklindedir.


وَلَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ فَاسْتَعْصَمَۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  

رَاوَدْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

عَنْ نَفْسِه۪  car mecruru  رَاوَدْتُهُ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir.  اسْتَعْصَمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.


وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَٓا اٰمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُوناً مِنَ الصَّاغِر۪ينَ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  إِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.

لَمْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَفْعَلْ  şart fiili olup meczum muzari fiildir. Müşterek ism-i mevsûl  مَٓا  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası  اٰمُرُهُ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اٰمُرُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.  Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  يُسْجَنَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Fetha üzere mebni, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

لَيَكُوناً  fiili atıf harfi  وَ  ile  لَيُسْجَنَنَّ  fiiline matuftur. 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. 

يَكُوناً  fiilinin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Fetha üzere mebni, nakıs muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

يَكُوناً  ismi müstetir olup takdiri  هو ’dir.

مِنَ الصَّاغِر۪ينَ  car mecruru,  يَكُوناً ‘nin mahzuf haberine müteallıktır.

صَّاغِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صغر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالَتْ فَذٰلِكُنَّ الَّذ۪ي لُمْتُنَّن۪ي ف۪يهِۜ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İlk cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  فَذٰلِكُنَّ الَّذ۪ي لُمْتُنَّن۪ي ف۪يهِۜ , mahzuf şartın cevabıdır. 

Mukadder şartın cevabı olarak  فَ  karînesiyle gelen cümle, mübteda ve haberden oluşmuş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması tazim kastının yanında, sonraki habere dikkat çekmek içindir.

Haber konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası …لُمْتُنَّن۪ي ف۪يهِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mahzuf şartın takdiri …إن كنتنّ قد لمتنني  (Beni suçladıysanız, kınadıysanız…) şeklindedir. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu harika ayette istiare-i tebeiyye vardır. Ayette kadınların konuşmaları, düşmanların tuzaklarını gizlice kurdukları gibi Azizin karısından gizli olduğu için, مكراً  diye isimlendirildi. Azizin karısı şehrin kadınlarının konuştuklarını işitmek istedi. Onları çağırdı, koltuklara yerleştirip yiyecek verdi. Ve Allah Teâlâ îcâz üslubuyla “Her birine bir bıçak verdi.” dedi. Yani, onlara çeşitli meyveler ve yiyecek ikram etti. Sonra her birine birer bıçak verdi. (Sâbûnî)

Bu ayet-i kerimede Azizin eşi, kadınların önündeki Yusuf’dan bahsetmektedir. Dolayısıyla yakınlık ifade eden  هٰذَٓا  gelmesi gerekirken uzaklığa delalet eden  ذٰلِكُ  gelmiştir. Bu uzaklığa delalet eden ism-i işaret ile bir yandan da Yusuf’un (as) emelini gerçekleştirmeye ne kadar uzak olduğunu da ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) Yani bir anlamda işaret edilen kimsenin şanını yüceltmek içindir. (Beyzâvî)

Bu hitap o kadınlar içindir. İşaret de onların o anda kendisini vasıflandırdıkları Yusuf’un (as) ünvanıdır ki onların dediği gibi güzellik ve cemalde insanların mertebelerinden çıkıp melekler mertebesine erişmesidir.

Yani eğer durum sizin dediğiniz gibi ise o beşeriyet mertebelerinden üstün bir melek mertebesine yükselmiş olan şahıs, beni, kendisine aşık olmakla kınadığınız kişidir. (Ebüssuûd)


وَلَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ فَاسْتَعْصَمَۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

قَدْ  ve  لَ  tekid edilmiş cevap cümlesi …لَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazfedilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)

Öncesine atfedilen  فَاسْتَعْصَمَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayetin metninde gelen  اسْتَعْصَمَ  fiili, mübalağa kipi olup üstün bir imtina ve titiz bir korunma manasına delalet etmektedir. Sanki o, mevcut ismet ve iffetini daha da artırmaya gayret etmişti.

Bu kelam, Hz. Yusuf (as)’tan, “Allah'a sığınırım!” (Yusuf Suresi, 23) sözüyle beyan ettiği iffetine bozukluk getirecek bir azim veya başka bir hareketin sâdır olmadığına apaçık delildir. (Ebüssuûd)

“And olsun ki ben onun nefsinden murad almak istedim. Fakat o, iffetine bağlı kaldı.” Bu cümle ile Züleyha, o kadınların, Yusuf’tan murad almak istemesiyle ilgili duyduklarını önce onlara itiraf etmekte ve o işi çok istekli olarak yaptığını belirtmek üzere de bunu tekid etmekte ve sonra da onun kendisinden yüz çevirdiğini ve hiç meyletmediğini en mükemmel şekilde ifade etmektedir. (Ebüssuûd)

 

وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَٓا اٰمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُوناً مِنَ الصَّاغِر۪ينَ

 

وَ  istînâfiyyedir.

لَ  mahzuf kasem fiili için gelen lam-ı muvattie,  إنْ  şart harfidir. Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Şart cümlesi olan  لَمْ يَفْعَلْ , menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası  اٰمُرُهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لَيُسْجَنَنَّ  kasemin cevabıdır. Fiilin başındaki  لَ , kasemin cevabının başına gelen harftir. İki unsurla tekid edilen cevap cümlesi, muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Şart cümlesinin cevabı, kasemin cevabının delaletiyle hazfedilmiştir. Mahzuf cevapla birlikte cümle, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.

Nûn-u hafife ile tekid edilmiş  كَان ’nin dahil olduğu  وَلَيَكُوناً مِنَ الصَّاغِر۪ينَ  cümlesi, kasemin cevabına matuftur. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car-mecrur  مِنَ الصَّاغِر۪ينَ , nakıs fiil  كَان ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

Yusuf Suresinde, Mısır Azizi’nin karısının dilinden [“Şayet bundan sonra da emrettiğim şeyleri yapmazsa zindana atılacak ve hor görülenlerden olacaktır.”] şeklinde gelen cümlede şeddeli  نَّ  ile  لَيُسْجَنَنَّ  dedikten sonra şeddesiz  نْ  ile  لَيَكُوناً مِنَ الصَّاغِر۪ينَ  buyurulmuştur. Aziz’in karısının “Yusuf’un zindana atılmasını, küçük düşmesine yeğlediği için ayet bu şekilde gelmiştir. Böylece tekidin fazla olduğu yerde  نْ  eklenirken tekidin azaltılması gereken yerde de  نْ  hafifletilmiştir.” (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, et-Tabîru’l Kur’anî, s. 161-162)

Züleyha Yusuf'a (as), bu işte hiç kimseden çekinip korkmadığını, o kadınların huzurunda çeşitli tekidlerle bu vaadini ifade etmiş ki Yusuf'un başka çaresi kalmasın ve o kadınlar da bu işe muvafakat etmesini (kabul etmesini) kendisine öğütlesinler. (Ebüssuûd)

اسْتَعْصَمَ  صَّاغِر۪ينَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî vardır.