فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ اَرْسَلَتْ اِلَيْهِنَّ وَاَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَـٔاً وَاٰتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكّ۪يناً وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّۚ فَلَمَّا رَاَيْنَهُٓ اَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا هٰذَا بَشَراًۜ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا مَلَكٌ كَر۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | سَمِعَتْ | (kadın) işitti |
|
3 | بِمَكْرِهِنَّ | onların hilelerini |
|
4 | أَرْسَلَتْ | (haber) gönderdi |
|
5 | إِلَيْهِنَّ | onlara |
|
6 | وَأَعْتَدَتْ | ve hazırladı |
|
7 | لَهُنَّ | onlar için |
|
8 | مُتَّكَأً | dayanacak yastıklar |
|
9 | وَاتَتْ | ve verdi |
|
10 | كُلَّ | her |
|
11 | وَاحِدَةٍ | birine |
|
12 | مِنْهُنَّ | onlardan |
|
13 | سِكِّينًا | birer bıçak |
|
14 | وَقَالَتِ | ve dedi |
|
15 | اخْرُجْ | çık! |
|
16 | عَلَيْهِنَّ | karşılarına |
|
17 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
18 | رَأَيْنَهُ | O’nu görünce |
|
19 | أَكْبَرْنَهُ | onu (gözlerinde) büyüttüler |
|
20 | وَقَطَّعْنَ | ve kestiler |
|
21 | أَيْدِيَهُنَّ | ellerini |
|
22 | وَقُلْنَ | ve dediler |
|
23 | حَاشَ | haşa |
|
24 | لِلَّهِ | Allah için |
|
25 | مَا | değildir |
|
26 | هَٰذَا | bu |
|
27 | بَشَرًا | insan |
|
28 | إِنْ |
|
|
29 | هَٰذَا | bu |
|
30 | إِلَّا | ancak |
|
31 | مَلَكٌ | bir melektir |
|
32 | كَرِيمٌ | güzel |
|
وكأ Veke’e : وِكاء kırba ve kese gibi şeylerin ağzını bağlamaya yarayan bağdır. Bazen de وِكاء içine birşeyler konup ağzı kapatılan kabın ismi olarak kullanılır. İf’al formundaki أوْكَأ fiili dayanak yaptı demektir. تَوَكَّأَ ise kuvvet aldı ve dayandı manasında kullanılır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de 11 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim’de 10’dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
حاش Hâşe : حاشَ uzak oldu demektir. Ebu Ubeyde ‘Bu bir tenzih ve istisnadır’ demiştir. İnsanın yemeği kenarından yemesine حَوْش denir. Bu bağlamdan hareketle dip ve kenar anlamındaki حاشِيَة Türkçede de dipnot manasında kullanılmaktadır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de mufâale babında fiil olarak 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri hâşiye ve hâşâdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ اَرْسَلَتْ اِلَيْهِنَّ وَاَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَـٔاً وَاٰتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكّ۪يناً وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّۚ
فَ atıf harfidir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
لَمَّا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
سَمِعَتْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سَمِعَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
بِمَكْرِهِنَّ car mecruru, سَمِعَتْ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِنَّ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Şartın cevabı, اَرْسَلَتْ اِلَيْهِنَّ ’dir.
اَرْسَلَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
اِلَيْهِنَّ car mecruru, اَرْسَلَتْ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَعْتَدَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
لَهُنَّ car mecruru, اَعْتَدَتْ fiiline müteallıktır. مُتَّكَـٔاً mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
اٰتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ cümlesi atıf harfi وَ ’la اَعْتَدَتْ fiiline matuftur.
اٰتَتْ fiili mukadder elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
كُلَّ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. وَاحِدَةٍ muzâfun ileyh olarak lafzen mecrurdur. مِنْهُنَّ car mecruru كُلَّ وَاحِدَةٍ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
سِكّ۪يناً ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
قَالَتِ cümlesi atıf harfi وَ ’la şartın cevabına matuftur.
قَالَتِ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى’dir. Mekulü’l-kavli, اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ ’dir. قَالَتِ fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
اخْرُجْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir
عَلَيْهِنَّ car mecruru اخْرُجْ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.
اَعْتَدَتْ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babındandır.
Sülâsîsi عتد ’dir.
اٰتَتْ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerred manasını ifade eder.
مُتَّكَـٔاً sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i mef’ûlüdür.
فَلَمَّا رَاَيْنَهُٓ اَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا هٰذَا بَشَراًۜ
فَ atıf harfidir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
رَاَيْنَهُٓ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَاَيْنَهُٓ fiili ( نَ ) nûnu’n- nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
Şartın cevabı, اَكْبَرْنَهُ ’dir.
اَكْبَرْنَ fiili (نَ) nûnu’n- nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
وَ atıf harfidir. قَطَّعْنَ fiili (نَ) nûnu’n-nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.
اَيْدِيَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُنَّ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قُلْنَ fiili atıf harfi وَ ile اَكْبَرْنَ fiiline matuftur.
وَقُلْنَ fiili (نَ) nûnu’n-nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, حَاشَ لِلّٰهِ ’dır.
حَاشَ fiili mahzuf elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
لِلّٰهِ car mecruru حَاشَ ‘deki failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, مطيعا لله (Allah’a itaat ederek) şeklindedir.
مَا nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.
هٰذَا işaret ismi مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.
بَشَراً kelimesi مَا ’nın haberi olup lafzen mansubdur.
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا مَلَكٌ كَر۪يمٌ
اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İşaret ismi هٰذَٓا mübteda olarak mahallen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. مَلَكٌ mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur.
كَر۪يمٌ kelimesi, مَلَكٌ ’un sıfatıdır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَر۪يمٌ kelimesi sıfat-ı müşebbehedir.
Sıfat-ı müşebbehe; Benzeyen sıfat demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ اَرْسَلَتْ اِلَيْهِنَّ وَاَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَـٔاً وَاٰتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكّ۪يناً وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّۚ
فَ atıf harfidir. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Müteallakı سَمِعَتْ olan لَمَّا şart manası taşıyan zaman zarfıdır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cevap cümlesi olan اَرْسَلَتْ اِلَيْهِنَّ müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üslupta gelen وَاَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَـٔاً cümlesi şartın cevabına matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
وَاٰتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكّ۪يناً cümlesi ve وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ cümlesi de aynı üslupta gelerek şartın cevabına atfedilmiştir. Cümleler arasındaki atıf sebebi, hükümde ortaklıktır.
قَالَتِ fiilinin mekulü’l-kavli olan اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.
- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh Usulü, s. 558-559)
سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ (Onların tuzaklarını işitti) Gizlilikte dedikodu tuzağa benzediği için, burada مَكْرِ kelimesi dedikodu için müstear olarak kullanılmıştır. (Safvetü't Tefasir)
مُتَّكَـٔاً ’deki tenvin, nev ve kesret, سِكّ۪يناً ’deki tenvin ise herhangi bir nev ifade eder.
سِكّ۪يناً : Et ve başka şeyleri kesmeye yarayan bir alettir. Denildi ki: Onlara bir hindistan cevizi ve bir muz getirdi, onlar gelip yaslandılar. Veciz bir ifadeyle bu iki fiil hazf edildi. Ve her birine meyveleri soymaları için bir bıçak verdi. (Âşûr)
اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ ibaresi; başka bir mekanda olduğuna ve oraya sadece onların izniyle girebildiğine işaret eder. الخُرُوجِ fiili عَلى ile müteaddi olduğunda ادْخُلْ yani ‘’gir’’ manasına da gelir. Çünkü kastedilen, sadece içinde bulunduğu evden çıkışı değil, başka eve de girmesidir. (Âşûr)
فَلَمَّا رَاَيْنَهُٓ اَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ
فَ atıf harfidir. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan رَاَيْنَهُٓ cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. رَاَيْنَهُٓ zaman zarfı لَمَّا ’nın müteallakıdır.
Cevap cümlesi olan اَكْبَرْنَهُ , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَمَّا رَاَيْنَهُٓ (Kadınlar onu görünce) cümlesi, çıkma emrinin gerektirdiği ve kelamın siyakından anlaşılan mukadder bir cümleye matuftur. Bunun hazfedilmesi, sanki zikredilmesi halinde ortaya çıkmayacak olan “ kadınların onu görmeleri” manasını ifade etmek içindir. Nitekim “Cinlerden bir ifrit: Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm.” (Neml Suresi, 39) kelamından sonra “Süleyman, o tahtı yanı başında yerleşmiş olarak görünce…” (Neml Suresi, 40) kelamında benzer bir cümlenin hazfedilmesi de sürat manasını ifade etmek içindir. (Ebüssuûd)
Hükümde ortaklık sebebiyle cevaba matuf olan وَقَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ ve قُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ cümleleri, cevap cümlesiyle aynı üsluptadır.
قُلْنَ fiilinin mekulü’l-kavli olan حَاشَ لِلّٰهِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu cümle dua manasında itiraziyye de olabilir. O takdirde sonraki cümle mekulü’l-kavl olur.
لِلّٰهِ ’deki cer harfi istisna ifade eder. Bazı dil bilimcilere göre ise zaiddir. İstisna ifade eden camid fiillerden sonra gelen isim, mef’ûl olarak mansubdur. (Mahmud Sâfî)
حَاشَ (Hâşa!) kelimesi harf-i cer olup, bir şeyi istisna ederken onu diğerlerinden tenzih edip ayırmak için kullanılır. (Keşşâf)
وَقَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ (Ellerini kestiler) ibaresinde de istiare vardır. Zira “kesmek” lafzı, “yaralamak” yerine müstear olarak kullanılmıştır. “Ellerini yaraladılar” demektir.
(Safvetü't Tefasir)
Başka bir açıdan düşünüldüğünde “Ellerini kestiler” ifadesi, onların dehşete kapılarak hayrete düşmelerinden kinayedir.
“Ellerini doğradılar” ibaresiyle parmaklarını kestikleri kastedilmektedir. Cüz-kül alakasıyla mecaz-ı mürseldir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
هُنَّ zamiri ayette 6 kere, هٰذَٓا ve لَمَّا kelimeleri ikişer kere tekrarlanmıştır. Bu tekrarlarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ - قَطَّعْ lafzı, çok kesmek manasında جرح ’dan istiaredir. (Sâbûnî)
مَا هٰذَا بَشَراًۜ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i itttisâldir.
Menfi isim cümlesi formunda gelmiştir. مَا nefy harfi ليس gibi amel etmiştir. Cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَا ’nın isminin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilene dikkat çekme amacının yanında tazim ve tecessüm ifade eder.
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا مَلَكٌ كَر۪يمٌ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Kasrla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi مَا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. هٰذَٓا mevsuf/maksûr, مَلَكٌ كَر۪يمٌ sıfat/maksûrun aleyhtir.
Müsnedün ileyhin işaret ismi ile gelmesi işaret edilene tazim kastı taşımaktadır. Ayrıca işaret isminde tecessüm sanatı vardır.
كَر۪يمٌ kelimesi, مَلَكٌ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Kadınların şaşkınlıkları ayette “Bu kerim bir melekten başka bir şey olamaz.” sözleriyle ifade edilmiştir. Onların sözleri mübalağa kastıyla kasr üslubunda gelmiştir.
Kadınlar, Yusuf (as)’da insanlarda hiç görülmemiş olan o harika güzelliği gördükleri için onun bir insan olmadığını, olsa olsa bir melek olabileceğini söylemişlerdi. Zira insanların aklına yerleşmiş olan anlayışa göre meleklerden daha güzel bir canlı yoktur ve şeytandan daha çirkin bir varlık da mevcut değildir. İşte bundan dolayıdır ki güzellikte ve çirkinlikte en son teşbih yapılan şeyler, melek ile şeytandır. O kadınların bu sözden maksatları, Yusuf'u güzellik ve cemalin en son derecesiyle vasıflandırmaktı. Zira Yusuf’un (as) cemal ve güzellik sahibi her insandan üstünlüğü, dolunayın ışığının, diğer yıldızların ışığından üstünlüğü gibidir. (Ebüssuûd)
مَلَكٌ - بَشَراًۜ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
هٰذَٓا kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.