Yusuf Sûresi 33. Ayet

قَالَ رَبِّ السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ وَاِلَّا تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ اَصْبُ اِلَيْهِنَّ وَاَكُنْ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ  ...

Yûsuf, “Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Yusuf) dedi ki ق و ل
2 رَبِّ Rabbim ر ب ب
3 السِّجْنُ zindan س ج ن
4 أَحَبُّ daha iyidir ح ب ب
5 إِلَيَّ bana göre
6 مِمَّا şeyden
7 يَدْعُونَنِي beni çağırdığı د ع و
8 إِلَيْهِ bunların
9 وَإِلَّا ve eğer
10 تَصْرِفْ savmazsan ص ر ف
11 عَنِّي benden
12 كَيْدَهُنَّ onların hilelerini ك ي د
13 أَصْبُ kayarım ص ب و
14 إِلَيْهِنَّ onlara
15 وَأَكُنْ ve olurum ك و ن
16 مِنَ
17 الْجَاهِلِينَ cahillerden ج ه ل
 
Yûsuf’un bu duasından Zelîha’nın davetliler üzerinde etkili olduğu ve desteklerini sağladığı anlaşılmaktadır. Ancak bütün bunların karşısında, sağlıklı ve yakışıklı bir delikanlı olan Yûsuf, iradesine hâkim olarak insanın hayatta karşılaşabileceği en zor imtihanlardan birini başarıyla sonuçlandırmıştır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 230
 
Riyazus Salihin, 377 Nolu Hadis
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi  insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
Âdil devlet başkanı,
Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
Kalbi mescidlere bağlı müslüman,
Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
Tenhâda Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.”
(Buhâri, Ezan 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2)
 

قَالَ رَبِّ السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir.

Nida harfi mahzuftur.  رَبِّ  münada olup damme ile mebni mahallen mansubdur. Mahzuf olan mütekellim  ي sı muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude.

Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. 

Münada alem ise veya mütekellim ya’sına muzâfsa yahut nida edilen, nida edenin yakınında bulunursa nida harfi hazf edilebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Mekulü’l-kavli,  السِّجْنُ اَحَبُّ dir. 

السِّجْنُ  mübteda olarak merfûdur.  اَحَبُّ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  اَحَبُّ  ism-i tafdil olarak gelmiştir. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. ‘Daha’ manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır.

Burada  ال ’sız  مِنْ ’li olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَيَّ  car mecruru  اَحَبُّ  fiiline müteallıktır. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl,  من  harf-i ceriyle birlikte  اَحَبُّ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlün sılası  يَدْعُونَن۪ٓي ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiye, baz, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel - karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada karşılaştırma ifade eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَدْعُونَن۪ٓي  fiili (نَ) nûnu’n-nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni muzari fiildir.  Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur. 

Sonundaki  نِ  vikayedir. Muttasıl zamir  ى  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

اِلَيْهِ  car mecruru  يَدْعُونَ  fiiline müteallıktır. 


وَاِلَّا تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ اَصْبُ اِلَيْهِنَّ وَاَكُنْ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  لاَ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

تَصْرِفْ  şart fiili olup meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ’dir.

عَنّ۪ي  car mecruru  تَصْرِفْ  fiiline müteallıktır.  كَيْدَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَصْبُ  şartın cevabı olup, illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. Muzari fiillerin (أَنَا  –  أَنْتَ  –  نَخْنُ ...) zamirleri fail (özne) konumunda olduklarında vücûben (zorunlu olarak) müstetir olurlar yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. (هُوَ  -  هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevâzendir yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَيْهِنَّ  car mecruru,  اَصْبُ  fiiline müteallıktır. 

اَكُنْ  fiili atıf harfi  وَ ’la  اَصْبُ  fiiline matuftur. 

اَكُنْ  nakıs, meczum muzari fiildir.  اَكُنْ ’un ismi, müstetir olup takdiri  أنا ’dir.

مِنَ الْجَاهِل۪ينَ  car mecruru  كان ’nin mahzuf haberine müteallıktır. 

الْجَاهِل۪ينَ ’nin cer alameti  ي ’dir. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır. 

الْجَاهِل۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  جهل  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالَ رَبِّ السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli yerindeki …رَبِّ  cümlesi, dua manasında itiraziyye hükmündedir. Nida üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlede îcâz-ı hazif vardır. Nida harfi ve muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri, mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.

السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ  cümlesi nidanın cevabıdır. İsim cümlesi formunda lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsim cümleleri sübut ifade eder.

Nidanın cevabı haber üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manası taşıdığı için muktezâ-i zâhirin hilafına durum söz konusudur. Dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

رَبِّ  izafeti, muzâfun ileyhin şanı içindir. 

Haber konumundaki  اَحَبُّ  ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.

Davet eden bir kişi olduğu halde  يَدْعُونَن۪ٓي  fiilinin cemi sıyga ile gelmesi iltifat sanatıdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli, mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يَدْعُونَن۪ٓي  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası,  يَدْعُونَن۪ٓي  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

“Rabbim! Ben zindanı, bunların benden istediklerinden daha çok severim!"

Hz. Yusuf'un bu sözleri söylemesi, daha önce belirtildiği gibi eşyanın hakikatlerinin ona açılmasına ve eşyanın gerçek sûreti ile ona görünmesine binaendir.

Bu kelamda ism-i tafdil kalıbı  اَحَبُّ  (daha çok severim), gerçek manasını ifade etmemektedir; çünkü Hz. Yusuf’un, kendisini davet ettikleri işe en ufak bir sevgisi yoktur. Hz. Yusuf için onların kendisini davet ettikleri iş ile zindan, iki şer (kötülük) olup bunlardan ehven (hafif) olanı zindandır.

Ayette tercihin sevmek ile ifade edilmesi, zindan korkusuyla onlara muvafakat etmekten (kabul etmekten) ümitlerini tamamen kesmek içindir.

Hz. Yusuf'un yalnız zindanı zikretmekle yetinmesi, sürünmenin zindan hayatının gereği olmasından dolayıdır. (Ebüssuûd)


وَاِلَّا تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ اَصْبُ اِلَيْهِنَّ وَاَكُنْ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

 

Cümle  وَ ’la mekulü’l-kavle matuftur.  اِنْ  şartiyyedir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.  تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ  şart cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa “اِنْ” kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 

1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  اِنْ  gelir.

2. Bilmezden gelinen durumlarda da  اِنْ  kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.

3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek  اِنْ  kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme.” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

Şartın cevabı  فَ  karînesi olmadan gelen  اَصْبُ اِلَيْهِنَّ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

وَاَكُنْ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ  makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.  كاَن ’nin dahil olduğu isim cümlesi lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كاَن ’nin haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.  مِنَ الْجَاهِل۪ينَ , bu mahzuf habere müteallıktır.

“Eğer onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden, olurum!”

Hz. Yusuf’un bu sözleri, Allah'ın ihsan ve keremine sığınmaktır. Zira peygamberlerin ve iyi kulların yolu, hayırlara ermenin ve şerlerden kurtulmanın ancak ilahi inayetle (lütufla) mümkün olabileceğini ve kendilerinin hiçbir kuvvet ve kudrete malik olmadıklarını ifade etmektir.

Yine Hz. Yusuf’un bu sözleri, müdafaa gücü olmadığını izhar etmekle (göstermekle), o kadınların hilelerini çevirmek için ilahi inayeti (lütfu) ziyadesiyle dilemek anlamını ifade etmektedir. Yoksa onun bu sözleri, kendi nefsinde, o kadınların isteklerine meyil olduğu halde, ismet ve iffeti için istemediği bir şeyi Allah'tan (cc) talep etmek anlamında değildir. (Ebüssuûd)

اَكُنْ - اَصْبُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

يَدْعُونَن۪ٓي - تَصْرِفْ  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı hafî sanatı vardır. 

الْجَاهِل۪ينَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)