Yusuf Sûresi 43. Ayet

وَقَالَ الْمَلِكُ اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۜ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ اِنْ كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ  ...

Kral, “Ben rüyamda yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini; ayrıca yedi yeşil başak ve yedi de kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, rüyamı bana yorumlayın” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالَ ve dedi ki ق و ل
2 الْمَلِكُ Kral م ل ك
3 إِنِّي şüphesiz ben
4 أَرَىٰ (düşümde) görüyorum ر ا ي
5 سَبْعَ yedi س ب ع
6 بَقَرَاتٍ inek ب ق ر
7 سِمَانٍ semiz س م ن
8 يَأْكُلُهُنَّ bunları yiyor ا ك ل
9 سَبْعٌ yedi س ب ع
10 عِجَافٌ zayıf inek ع ج ف
11 وَسَبْعَ ve yedi س ب ع
12 سُنْبُلَاتٍ başak س ن ب ل
13 خُضْرٍ yeşil خ ض ر
14 وَأُخَرَ ve diğerleri de ا خ ر
15 يَابِسَاتٍ kuru ي ب س
16 يَا أَيُّهَا Ey
17 الْمَلَأُ efendiler م ل ا
18 أَفْتُونِي bana anlatın ف ت ي
19 فِي
20 رُؤْيَايَ bu rü’yamı ر ا ي
21 إِنْ eğer
22 كُنْتُمْ siz ك و ن
23 لِلرُّؤْيَا rü’ya ر ا ي
24 تَعْبُرُونَ ta’bir ediyorsanız ع ب ر
 
Bu kralın, Sînâ yarımadası yoluyla gelip Mısır’ı istilâ ettikten sonra ülkede milâttan önce 1700’den 1580’e kadar hüküm süren altı Hiksos kralından biri olduğu bildirilmektedir (bk. Ahmet Suphi Fırat, “Yûsuf”, İA, XIII, 441). Tarihçilerin bunları, “göçebe ülkelerin hükümdarları” veya “çoban krallar” diye isimlendirmiş olmaları bunların Mısır’ı istilâ etmeden önce henüz tam olarak yerleşik hayata geçmemiş olan Suriyeli Araplar oldukları ihtimalini kuvvetlendirir. Bunların İbrânî asıllı Hz. Yûsuf ile menşe yakınlığı ihtimali de vardır. Çünkü İbrânîler de daha önce Arabistan yarımadasından Mezopotamya’ya, sonra Suriye’ye göç eden bedevî kabilelerden birinin soyundan gelmektedir. Kralın, Hz. Yûsuf’a güven duyması ve ailesine ülkesinde geniş imkân tanıması Mısır’da zaman içinde İsrâil toplumunun meydana gelmesini sağlamıştır (Esed, II, 464-465; İbn Âşûr, XII, 280).
 Hz. Mûsâ’nın zamanında ise Hiksoslar dönemi kapanmıştı, artık Mısır’ı Kıptî soyundan gelen Firavun yönetiyordu. Ülkesi için bir tehlike oluşturacağı endişesiyle İsrâiloğulları’nın erkek çocuklarını öldürüyor, kız çocuklarını hayatta bırakıyordu (Bakara 2/49).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 236
 
خضر: Yeşil demek olan خُضْرٌ kelimesi أخْضَرُ ‘nun çoğuludur. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 8 ayette geçmişti (Mucemul Müfehres)  Türkçede kullanılan şekilleri Hıdır ve Hıdrellez’dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 
 

وَقَالَ الْمَلِكُ اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۜ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الْمَلِكُ  fail olup lafzen merfûdur. 

Mekulü’l-kavl  اِنّ۪ٓي اَرٰى ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olup mahallen mansubdur.

إِنَّ  tekid edatıdır. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  

ى  muttasıl zamir  إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

اَرٰى  fiili  إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اَرٰى  fiili  ى  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انا ’dir.

سَبْعَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  بَقَرَاتٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.

سِمَانٍ  kelimesi  بَقَرَاتٍ ’in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

Hakiki Sıfat: 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: cinsiyet, adet, marifelik-nekrelik ve îrab.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَأْكُلُهُنَّ  fiili,  بَقَرَاتٍ ‘in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَأْكُلُهُنَّ  merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

سَبْعٌ  fail olup lafzen merfûdur.  عِجَافٌ  kelimesi  سَبْعٌ ’un sıfatı olup lafzen merfûdur. 

سَبْعَ سُنْبُلَاتٍ  atıf harfi  و ’la makabline matuftur. 

خُضْرٍ  kelimesi  سُنْبُلَاتٍ ’in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

اُخَرَ  atıf harfi  و ’la  سَبْعَ سُنْبُلَاتٍ ’ye matuftur.

يَابِسَاتٍ  kelimesi  وَاُخَرَ ’ın sıfatı olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar. 


  يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ 

 

يَٓا  nida harfidir.  أَیُّ  münada nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  الْمَلَأُ  münadadan bedel veya atf-ı beyandır. 

Münadanın başında harf-i tarif varsa önüne müzekker isimlerde  اَيُّهَا , müennes isimlerde  اَيَّتُهَا  getirilir. Bunlardan sonra gelen müştak ise sıfat, camid ise bedel olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nidanın cevabı  اَفْتُون۪ي  cümlesidir.

اَفْتُون۪ي  fiili  ن un hazfiyla mebni emir fiilidir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Sonundaki  ن  vikayedir. Mütekellim zamiri  ى  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

ف۪ي رُءْيَايَ  car mecruru  اَفْتُون۪ي  fiiline müteallıktır.  Muzâf mahzuftur. Takdiri; في تفسير رؤياي  şeklindedir.

رُءْيَايَ  elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri  ى  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 اِنْ كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ

 

 

اِنْ  şart harfi iki fiili cezm eder.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  كُنْتُمْ  sükun üzere mebni nakıs mazi fiildir 

تُمْ  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. 

لِ  takviye için zaiddir.  لرُّءْيَا  lafzen mecrur,  mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

تَعْبُرُونَ  fiili,  كَانَ ’nin haberi olup mahallen mansubdur.

تَعْبُرُونَ  fiili  ن ’nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı  fail olarak mahallen merfûdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri;  إن كنتم.. فأفتوني (Eğer … olursa Bana fetva verin) şeklindedir.
 

وَقَالَ الْمَلِكُ اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan…اِنّ۪ٓي اَرٰى  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler.

Müsnedin muzari fiil cümlesi formunda gelmesi hudûs, hükmü takviye ifade etmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

سِمَانٍ  kelimesi  بَقَرَاتٍ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

يَأْكُلُهُنَّ  cümlesi de  بَقَرَاتٍ  için sıfatttır. Muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ  (Ben yedi sığır görüyorum.) cümlesinde şimdiki zaman kipi, geçmiş bir halin hikâyesi için kullanılmıştır. (Safvetü't Tefasir)

سِمَانٍ  - عِجَافٌ  kelimeleri arasında da tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ  tabirindeki yeşil renk başakların taze olmasından kinayedir.  

يَابِسَاتٍ - خُضْرٍ  tıbâk-ı tedbîc sanatı vardır. 

Birinci cümlede  بَقَرَاتٍ , ikinci cümlede  سَبْعَ سُنْبُلَاتٍ  ibareleri hazf edilmiştir. Îcâz-ı hazif vardır. Mahzufa delalet eden bir karînenin bulunması şartıyla ibaredeki bir kelimenin, cümlenin veya daha fazla ifadenin hazf edilmesine denir.

Bu yolla yapılan îcâza genellikle; bilinen veya tahmini kolay olan hususları söyleyerek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek veya karîneye dayanarak dile getirilmeyen şeyleri muhatabın hayaline ve yorumlamasına bırakarak anlam zenginliği kazandırmak ve benzeri sebeplerle başvurulur. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı) Bu; ihtibak sanatıdır. 

İkinci  سَبْعَ  kelimesinin ise  عِجَافٌ  ile nitelenmesi, mevsufu dikkate almadan onunla temyizin imkânsız olmasındandır. Çünkü o bakara cinsini açıklamak içindir. Kıyasa göre  عُجف  denilmeli idi, çünkü o,  عَجْفاء ‘nın çoğuludur, ancak  سِمَانٍ ’a benzetilmiştir, çünkü onun zıddıdır. (Beyzâvî)

Eğer sıfat, isim tamlamasından sonra gelir, muzâf sayı olursa bu sıfa­tın muzâfa veya muzâfun ileyh üzerine icrası caiz olur. (el-İtkan)

اَرٰى  ifadesi muzari sıygasıyla olduğu için “gördüm” demiyor, “görüyorum” diyor. Buna göre aynı rüyayı üst üste birkaç defa görmüş olduğu anlaşılıyor. Sonra meseleyi ciddiye alıp meşhur danışma meclisini topluyor. (Elmalılı Hamdi Yazır)


يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ  nidasıyla arkadan gelen mananın önemine dikkat çekilmiştir.

Nidanın cevabı olarak gelen  اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

ف۪ي رُءْيَايَ  ibaresindaki  ف۪ي  harfinin gelişi istiare-i tebeiyyedir. Bilindiği gibi  ف۪ي  harfinde zarfiyet manası vardır. Gerçek manada mazruf özelliği taşımayan  رُءْيَا , içi olan bir nesneye benzetilmiştir. Câmi’ her ikisindeki mutlak irtibattır.


 اِنْ كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen son cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كان ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Takdiri,  إن كنتم.. فأفتوني (Eğer … olursa Bana fetva verin) olan terkipte, öncesinin delaletiyle cevap cümlesi hazf edilmiştir. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Şart cümlesinde müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ  ifadesinde mef’ûlun amiline takdimi söz konusudur. Bunun sebebi rüyaya dikkat çekmektir.

لِلرُّءْيَا  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Ezheri de şunu nakletmiştir:  تَعْبُرُونَ  kelimesi “nehrin kıyısı, kenarı” anlamına gelen عِبر  ve عَبر  kelimesinden iştikak etmiştir. (عِبْرُ النهرِ) tabirinin anlamı, “Nehri kat ederek, öte yakasına geçtim” demektir. Rüyanın iki tarafını iyice düşünüp, etrafında dönüp dolaşarak tefekkürde bulunduğu ve bir tarafından ötekine geçtiği için, rüyayı yorumlayana da عابر/âbir ismi verilmektedir. (Fahreddin er-Râzî)

لِلرُّؤْيا  car mecrurunun amili olan  تَعْبُرُونَ  fiiline takdimi; tabir konusunda görmenin önemi ve fasılaya riayet içindir.  لِلرُّؤْيا kelimesindeki tarif cins içindir.  لِ  ise mamulundan sonraya tehir edilmiş olan amilin zayıflığı dolayısıyla takviye için gelmiştir. (Âşûr)