وَقَالَ لِلَّذ۪ي ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَۜ ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَقَالَ | ve dedi ki |
|
2 | لِلَّذِي | kişiye |
|
3 | ظَنَّ | sandığı |
|
4 | أَنَّهُ | onun |
|
5 | نَاجٍ | kurtulacağını |
|
6 | مِنْهُمَا | o iki kişiden |
|
7 | اذْكُرْنِي | beni an |
|
8 | عِنْدَ | yanında |
|
9 | رَبِّكَ | efendin(kralın)ın |
|
10 | فَأَنْسَاهُ | fakat ona unutturdu |
|
11 | الشَّيْطَانُ | şeytan |
|
12 | ذِكْرَ | söylemeyi |
|
13 | رَبِّهِ | efendisine |
|
14 | فَلَبِثَ | (böylece) kaldı |
|
15 | فِي |
|
|
16 | السِّجْنِ | zindanda |
|
17 | بِضْعَ | birkaç |
|
18 | سِنِينَ | yıl |
|
وَقَالَ لِلَّذ۪ي ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
اَلَّذِي müfred has ism-i mevsûl, لِ harf-i ceriyle birlikte قَالَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası ظَنَّ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
ظَنَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, ظَنَّ fiilinin iki mef’ûlu yerinde olarak mahallen mansubdur.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
هُ muttasıl zamir اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
نَاجٍ kelimesi اَنَّ ’nin haberi olup mahzuf ى üzerine mukadder damme ile merfûdur. Mankus isimdir.
Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere “mankus isimler” denir. Mankus isimlerin irab durumu şöyledir:
a. Merfû halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi),
b. Mansub halinde lafzi olarak yani fetha ile (رَاعِيًا - اَلرَّاعِيَ gibi),
c. Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi) irab edilir.
Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdiri îrab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzi olarak îrab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür.
Mankus isimler nekre halinde yani başlarında elif lam olmaksızın kullanıldığında ref ve cer durumlarında sonlarındaki “ya” harfi düşürülür. Ancak meydana gelen bu değişikliğe işaret olmak üzere kelimenin sonundaki kesra harekesi tenvinli kesra olur. İrabı ise yine takdiren olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْهُمَا car mecruru نَاجٍ ’in mahzuf haline müteallıktır.
Mekulü’l-kavli اذْكُرْن۪ي cümledir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اذْكُرْن۪ي sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
Sonundaki ن vikayedir. Muttasıl zamir ى mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عِنْدَ zaman zarfı, اذْكُرْ fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّكَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَۜ ۟
ف atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْسٰيهُ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
الشَّيْطَانُ fail olup lafzen merfûdur.
ذِكْرَ ikinci mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. رَبِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. لَبِثَ fetha üzere mebni mazi fiildir.
فِي السِّجْنِ car mecruru لَبِثَ fiiline müteallıktır.
بِضْعَ zaman zarfı, لَبِثَ fiiline müteallıktır. سِن۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ي’dır. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için ي ile cer olurlar.
اَنْسٰيهُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındadır. Sülâsîsi نسى ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَقَالَ لِلَّذ۪ي ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ
وَ istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki لِلَّذ۪ينَ has ism-i mevsûlu başındaki harf-i cerle birlikte قَالَ fiiline müteallıktır. Sılası ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Masdar ve tekid harfi اَنَّ ’yi müteakip gelen نَاجٍ مِنْهُمَا cümlesi, masdar teviliyle ظَنَّ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. اَنَّ ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel, isim cümlesi formunda gelerek sübut ve temekkün ifade etmiştir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
ظَنَّ, zıt iki anlamı olan fiillerdendir. Hem zannetti hem de kesin olarak bildi demektir. Burada ‘kesin bildi’ anlamındadır.
اذْكُرْن۪ي - ذِكْرَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَۜ ۟
Takdiri, فخرج [Ve çıktı] olan mahzuf cümleye فَ ile atfedilmiştir. İki cümle arasında meskutun anh mevcuttur.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Yine aynı üsluptaki لَبِثَ فِي السِّجْنِ cümlesi, اَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ cümlesine فَ ile atfedilmiştir.
رَبِّ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَ [Yusuf zindanda birkaç yıl kaldı.] burada geçen بِضْعَ üç ile dokuz arasıdır, بضع ’dan gelir ki kesmek demektir. (Beyzâvî)
Burada tevriye sanatını görmek mümkündür. Bu ayette geçen birinci Rab kelimesi, Yusuf’a (aa) rüyasını yorumlatan ve akabinde zindandan kurtulan adamın efendisi olan kralı ifade ederken, ikinci Rab kelimesiyle birlikte hem kralın hem de rabbimiz olan Allah’ın kastedilme ihtimaline zemin hazırlanmaktadır ki ayette öncesi zikredilmeden فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ denilmiş olsaydı Rab kelimesi sadece Allah’a ait olurdu. Dolayısıyla şeytanın zindandan kurtulan adama ifadedeki uzak anlamıyla Yusuf’un (as) rububiyetini anlattığı Allah’ı unutturduğu anlamında bir tevriye vardır. (Zerkeşî, el-Burhân fi Ulûmi’l-Kur’an, III, 446)