Yusuf Sûresi 42. Ayet

وَقَالَ لِلَّذ۪ي ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَۜ ۟  ...

Yûsuf, onlardan kurtulacağını düşündüğü kişiye, “Efendinin yanında beni an”, dedi. Fakat şeytan onu efendisine hatırlatmayı unutturdu da bu yüzden o, birkaç yıl daha zindanda kaldı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالَ ve dedi ki ق و ل
2 لِلَّذِي kişiye
3 ظَنَّ sandığı ظ ن ن
4 أَنَّهُ onun
5 نَاجٍ kurtulacağını ن ج و
6 مِنْهُمَا o iki kişiden
7 اذْكُرْنِي beni an ذ ك ر
8 عِنْدَ yanında ع ن د
9 رَبِّكَ efendin(kralın)ın ر ب ب
10 فَأَنْسَاهُ fakat ona unutturdu ن س ي
11 الشَّيْطَانُ şeytan ش ط ن
12 ذِكْرَ söylemeyi ذ ك ر
13 رَبِّهِ efendisine ر ب ب
14 فَلَبِثَ (böylece) kaldı ل ب ث
15 فِي
16 السِّجْنِ zindanda س ج ن
17 بِضْعَ birkaç ب ض ع
18 سِنِينَ yıl س ن و
 
Bu arada Hz. Yûsuf, kurtulacağına inandığı gençten kendisinin suçsuz olduğunu ve haksız yere zindana atılmış bulunduğunu krala anlatmasını rica etti, fakat genç zindandan çıktıktan sonra Yûsuf’un ricasını unuttu. Böylece Yûsuf birkaç yıl daha zindanda kaldı. “Fakat şeytan ona, efendisine Yûsuf’tan söz etmeyi unutturdu” meâlindeki cümle müfessirler tarafından iki farklı şekilde yorumlanmıştır:
 a) Şeytan Hz. Yûsuf’a Allah’ı anmayı unutturdu. Böylece Yûsuf, zindan arkadaşından kendisinin suçsuz olduğunu krala hatırlatmasını rica etti de kurtuluşu Allah’tan dilemedi. Bundan dolayı Allah onu birkaç yıl daha zindanda tutarak cezalandırdı. Bu konuda rivayet edilen bir de hadis vardır. Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Yûsuf bu sözü söylememiş olsaydı, zindanda bu kadar uzun süre kalmazdı. Zira o kurtuluşu Allah’tan başkasından istedi” (Taberî, XII, 223). Gerek bu yorum gerekse delil olarak getirilen bu hadis, diğer müfessirler tarafından zayıf kabul edilmiştir (İbn Kesîr, IV, 317).
 b) Şeytan, zindandan çıkan gence Hz. Yûsuf’un durumunu efendisi krala anlatmayı unutturdu. Dolayısıyla Yûsuf birkaç yıl daha zindanda kaldı. Müfessirlerin birçoğu bu mânayı tercih etmişlerdir. Çünkü bir peygamberin gerektiğinde insanlardan yardım istemesi, kurtuluş yollarını araması Allah’ı unuttuğunu göstermez. 45. âyet de bu mânayı destekler mahiyettedir.
 Hz. Yûsuf’un zindanda kaldığı süre hakkında beş, yedi, on iki veya on dört yıl şeklinde farklı rivayetler vardır (Şevkânî, III, 34).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 234
 
سنو Seneve : Bu kelimenin kökü konusunda iki görüş vardır: Bir görüşe göre onun aslı سنهة dir. Çünkü Araplar bu kökten سانه ile ‘yıl yıl muamelede bulundu’ derler. 2/259 فَانظُرْ إِلَى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ ayetteki ifadeninde buradan geldiği söylenmektedir. Yani üzerinden yıllar geçmesiyle değişmedi ve tazeliği gitmedi. Diğer görüşe göre ise bu kelimenin aslı vavlıdır. Çünkü Araplar bu kökten سنوات kelimesini türetirler. سنه kelimesi, daha çok kuraklığın olduğu yıl için kullanılır. Yusuf /47 قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِنِينَ دَأَبًا- Araf/130 وَلَقَدْ أَخَذْنَا آلَ فِرْعَونَ بِالسِّنِينَ وَنَقْصٍ مِّن الثَّمَرَاتِ Yine bu kelimedeki asıl anlam değişimdir.
Sene ve Âam Farkına gelince; Âam günlerin toplamı sene ise ayların toplamıdır. Âam bir şeyin vakti olma anlamını ifade ederken sene de böyle bir mana yoktur. Buna mukabil tarih konusunda da seneta mietin denildiği halde aamu mietin kullanılmaz. ( Müfredat – Furuq – Tahqiq ) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 20 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri sene ve seniyedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَقَالَ لِلَّذ۪ي ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

اَلَّذِي  müfred has  ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  قَالَ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  ظَنَّ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

ظَنَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel, ظَنَّ  fiilinin iki mef’ûlu yerinde olarak mahallen mansubdur.

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.

هُ  muttasıl zamir  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

نَاجٍ  kelimesi  اَنَّ ’nin haberi olup mahzuf  ى  üzerine mukadder damme ile merfûdur. Mankus isimdir. 

Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere “mankus isimler” denir. Mankus isimlerin irab durumu şöyledir: 

a. Merfû halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي  gibi), 

b. Mansub halinde lafzi olarak yani fetha ile (رَاعِيًا - اَلرَّاعِيَ  gibi), 

c. Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي  gibi) irab edilir. 

Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdiri îrab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzi olarak îrab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür. 

Mankus isimler nekre halinde yani başlarında elif lam olmaksızın kullanıldığında ref ve cer durumlarında sonlarındaki “ya” harfi düşürülür. Ancak meydana gelen bu değişikliğe işaret olmak üzere kelimenin sonundaki kesra harekesi tenvinli kesra olur. İrabı ise yine takdiren olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مِنْهُمَا  car mecruru  نَاجٍ ’in  mahzuf haline müteallıktır.

Mekulü’l-kavli  اذْكُرْن۪ي  cümledir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اذْكُرْن۪ي  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ’dir. 

Sonundaki  ن  vikayedir. Muttasıl zamir  ى  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

عِنْدَ  zaman zarfı,  اذْكُرْ  fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


 فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَۜ ۟

 

ف  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْسٰيهُ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

الشَّيْطَانُ  fail olup lafzen merfûdur.

ذِكْرَ  ikinci mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.  رَبِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir.  لَبِثَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.

فِي السِّجْنِ  car mecruru  لَبِثَ  fiiline müteallıktır.

بِضْعَ  zaman zarfı,  لَبِثَ  fiiline müteallıktır.  سِن۪ينَ  muzâfun ileyh olup  cer alameti  ي’dır. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için  ي  ile cer olurlar.

اَنْسٰيهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İf’al babındadır. Sülâsîsi  نسى ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَقَالَ لِلَّذ۪ي ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mecrur mahaldeki  لِلَّذ۪ينَ  has ism-i mevsûlu başındaki harf-i cerle birlikte  قَالَ  fiiline müteallıktır. Sılası  ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’yi müteakip gelen  نَاجٍ مِنْهُمَا  cümlesi, masdar teviliyle  ظَنَّ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.  اَنَّ  ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel, isim cümlesi formunda gelerek sübut ve temekkün ifade etmiştir.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ  cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

ظَنَّ, zıt iki anlamı olan fiillerdendir. Hem zannetti hem de kesin olarak bildi demektir. Burada ‘kesin bildi’ anlamındadır.

اذْكُرْن۪ي - ذِكْرَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


 فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَۜ ۟

 

Takdiri,  فخرج [Ve çıktı] olan mahzuf cümleye  فَ  ile atfedilmiştir. İki cümle arasında meskutun anh mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Yine aynı üsluptaki  لَبِثَ فِي السِّجْنِ  cümlesi,  اَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ  cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir.

رَبِّ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَ  [Yusuf zindanda birkaç yıl kaldı.] burada geçen  بِضْعَ  üç ile dokuz arasıdır,  بضع ’dan gelir ki kesmek demektir. (Beyzâvî)

Burada tevriye sanatını görmek mümkündür. Bu ayette geçen birinci Rab kelimesi, Yusuf’a (aa) rüyasını yorumlatan ve akabinde zindandan kurtulan adamın efendisi olan kralı ifade ederken, ikinci Rab kelimesiyle birlikte hem kralın hem de rabbimiz olan Allah’ın kastedilme ihtimaline zemin hazırlanmaktadır ki ayette öncesi zikredilmeden  فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪  denilmiş olsaydı Rab kelimesi sadece Allah’a ait olurdu. Dolayısıyla şeytanın zindandan kurtulan adama ifadedeki uzak anlamıyla Yusuf’un (as) rububiyetini anlattığı Allah’ı unutturduğu anlamında bir tevriye vardır. (Zerkeşî, el-Burhân fi Ulûmi’l-Kur’an, III, 446)